Türkiye seçimlerinin sonuçlarını dip dalga milliyetçilik olarak okumak mümkün mü?
Türkiye siyasetinde her dönem olduğu gibi ulus-devletin etrafında dönen farklı kimlik tonları ( laik milliyetçilik, muhafazakâr milliyetçilik, dini milliyetçilik vb) ile bezenmiş bir milliyetçilikler anlayışı hakim olduğu gerçek ama bu kesinlikle yeni bir dalga değil. AKP ve MHP 2016 yılından itibaren koalisyonda. Son seçimlerde Erdoğan’ın başarısının yanında hatta ötesinde CHP’nin yüzde 25 oy bandını geçemeyeşi ile ilgili. Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını isteyen taraf daha çok Babacan, Davutoğlu ve Saadet Partisi’nin CHP’ye oy getirmeyişini sorgulayıp yakınıyorlar. Ancak neden CHP’nin kendi parti oyunu bir türlü yükseltemediğini sorgulayan yok. Bence seçim sonuçlarının aritmetiğini belirleyen ana hususlardan biri bu. CHP 2015 Genel Seçimlerinde yüzde 25, 2018 Genel seçimlerinde ise yüzde 22.65 almış. 2023 Genel seçimlerinde ise Gelecek, Deva ve Saadet ile birlikte CHP 25.3 almış. Yani CHP’nin tek başına 2015 yılında ve bugün de aldığı oy sayısı aynı.
Diğer yandan Cumhur İttifakı blokundan giren Yeniden Refah Partisi tek başına yüzde 2.8 almış. Yani Gelecek, Deva ve Saadet Partisinin üçünün birlikte CHP’ye kazandıramadığı kazanamadığı oyu almış. Fatih Erbakan’ın YRP’si seçimin sürpriz yapan partilerinden biri. Örneğin, resime sırf bu açıdan baktığınızda burada siyasi-ideolojik açıdan dip dalga bir milliyetçilikten çok dip ve koyu bir muhafazakâr İslamcılık dalgası da görmek mümkün.
Türkiye’nin “İç Anadolu Türk sorunu” olduğunu söyleyenler oldu. Size göre Türkiye’de “CHP sorunu” mu var?
Belki de seçim sonuçları beklentilerimizi karşılamadı diye belli kesimleri veya kimlik gruplarını “sorun” olarak yaftalamak veya hakir görmek her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de esas sorunlardan sadece bir tanesi. Ancak bu karşılıklı yaftalama işi her geçen gün daha da kutuplaşan dünyada, giderek daha da normalleşiyor
Seçim sonuçlarına baktığınızda, AKP 2018 yılında yüzde 42.5 almış. 2023 yılında ise aldığı oy 35.6’ya düşmüş. Burada yüzde 7’lik bir düşüş söz konusu. Ancak AKP halen Türkiye siyasasının hegomonik veya dominant partisi durumunda. AKP’nin veya Cumhur İttifağı’nın meclis çoğunluğunu kaybetmesi için AKP’nin yüzde 30’lara düşmesi gerekirdi. Veya Kılıçdaroğlu’nun kazanması için (hem meclis hem Cumhurbaşkanlığı) CHP’nin yüzde 30’lara çıkması gerekirdi.
Ancak MHP de beklenilenden daha yüksek oy aldı. Bu Milliyetçiliğin yükseldiğini göstermez mi?
Evet doğru ama bu yeni birşey değil. Hatırlayacaksınız ki Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin oyu yüzde 40.8’e gerilerken, MHP’nin oyu yüzde 16.3’e çıkmıştı. Dört ay yoğun terör ve şiddet olaylarının ardından yapılan Kasım 2015 seçimlerinde AKP oylarını yüzde 49.5’e çıkartırken, MHP’de yüzde 11.9’a gerilemişti. Yani AKP ile MHP arasındaki az sayılamayacak oy geçişkenliğini ilk kez 2023 seçiminde görmüyoruz. Fatih Altaylı ile Ruşen Çakır’ı geçenlerde dinlerken Altaylı “AKP’nin oyu düşerken MHP’nin yüzde 10’lara çıkabileceğini hiç beklememiştim” dedi. Ancak dediğim gibi 2015 yılında buna benzer bir olay gerçekleşmişti. Kaldı ki, AKP ile MHP’yi bir araya getirip Cumhur İttifakının kurulmasını sağlayan PKK ve FETO’ya karşı topyekün savaşmak olmuştur. Ve bu ittifağın temelleri ise 2015-2016 yıllarında atıldı. 2023 seçimleri de aslında aynı konjektürün devamı olarak görebiliriz. İstanbul Belediye Seçimlerini Ekrem İmamoğlu 2019 yılında kazandıktan sonra “Erdoğan-Sonrası Türkiye’ye mi geçiyoruz” diye bir tartışma başlamıştı. Yine aynı sene yazdığım makalede AKP-MHP koalisyonunun sağlam kaldığı sürece bunun gerçekleşmesinin neden zor bir ihtimal olduğunu anlatmıştım.
Türkiye seçmeni sağa kaydı veya milliyetçilik yükseldi demek biraz abartılı olur mu?
Evet, yeni birşey olmadığını, ilk kez bu seçimde karşımıza çıkmadığı malum. Yüzde 10’luk bir hareketlenme güvenlik ve terör tehdidine karşı yer değiştirdiğini 2015 Haziran ve 2015 Kasım seçimlerinde görmüştük. Bu hassasiyet de elbette milliyetçilik merkezinde dönüyor. Suriye’deki gelişmelere baktığınızda Türkiye’deki milliyetçilik hassasiyetinin artması da doğal. Kıbrıs’ta 1974’ten beridir sıcak çatışma yok. Türk askeri ve Güvenlik Kuvvetleri güvenliği sağlıyor. Son 20 senedir Kıbrıs çözüm olur mu olmaz mı veya çözüm nasıl olmalı sorusuna cevap aradı. Türkiye’de durum farklı. Kürdistan devletini kurmak isteyen PKK var ve bunu gerçekleştirmek için yıllardır terör ve şiddete başvuruyor. Bugüne değin 40-50 bin insan öldü. Özellikle son 5 yılda Suriye’de PYD bir aktör olarak ortaya çıkmış durumda. Şu an Türkiye, Rusya, Esad Rejimi ile PYD’nin nasıl devreden çıkartılacağı üzerine görüşüyor. Türkiye canı ağzında zor bir coğrafyada tetikte kalmaya çalışıyor!
Siz daha çok yeni olmayan ancak sert bir ulus-devlet ve milliyetçilik döneminden geçtiğimizi mi düşünüyorsunuz?
Evet aynen öyle. Özellikle Suriye İç Savaşı’nın ardından askeri güce dayalı ve sert realizm tonlu bir ulus-devlet dünyasında yaşıyoruz! Bu dünyanın içerisinde de siyaset, Türkiye-AB sürecinde olduğu gibi demokrasi ve haklar söylemi üzerinden değil de farklı milli kimlik tonları etrafında dönüyor. Bu durum sadece AKP-MHP iktidarı için geçerli değil. İkinci tura giderken Kılıçdaroğlu’nun söylem değiştirmesinden ve Umit Özdağ ile yaptığı anlaşmadan da gözlemlemek mümkün. Türkiye’nin seçim haritası 20 senedir hemen hemen aynı. Kıyılar CHP, İç Anadolu ve Karadeniz AKP, Güney Doğu Anadolu’daki 10 il HDP. Bu haritayı Kürt kökenli Ziya Gökalp’ın Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak üçgeninden okumak da mümkün. Kıyılarda göreceli olarak laik bir Atatürk milliyetçiliği, İç Anadolu ve Karadeniz’de ise İslam-Türk veya Türk-İslam milliyetçiliği, Güney Doğu Anadolu’da ise Kürt milliyetçiliğinden beslenen HDP.
O yüzden Türkiye’de ekonomik temelli sağ ve sol eksenli bir kutuplaşmadan çok, bu üç farklı bloğun kendi aralarında cereyan eden gerilimlerinden bahsetmek mümkün. Örneğin MHP, AKP’nin Kürt Sorunu’na dair geliştirdiği görüşmelere en sert muhalefet yapan partiydi. Ve CHP ile 2014’de Erdoğan’a karşı çatı adayı çıkardılar. Erdoğan’ın müzakere sürecini bırakıp PKK ve HDP’ye topyekün savaş açması koşulu üzerinden AKP-MHP koalisyonu gerçekleşti. Şu anki konjektürde de HDP, Baykal’lı CHP dönemi hayal bile edemeyeceğiniz bir şeyi yapıyor ve CHP adayına oy veriyor. Ama hangi şartta olursa olsun, ister Kürt açılımı yapsın ister yapmasın, ister ekonomik kriz olsun ister olmasın, Erdoğan’ın AKP’si son 20 senedir Türkiye siyasetinin dominant partisi kalmayı başardığı için de siyasetin esas belirleyicisi olmaya devam ediyor.
Son olarak deprem bölgesindeki insanların AKP’ye oy vermesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Şöyle düşünün. Allah korusun aynı deprem İzmir’de olsaydı ve iktidarda olan parti CHP olsaydı. İzmir’de yaşayan insanlar CHP’den vazgeçip AKP’ye oy verirler miydi? Belki bir kısmı daha seküler gördükleri İyi Parti’ye oy verirlerdi ancak AKP’ye vermezlerdi. Aynı şekilde neden Adıyaman veya Gaziantep bölgesinde yaşayan insanlar AKP’den vazgeçip CHP’ye oy versinler ki? Milli kimlik, anlayış ve kültür (yaşam tarzı) üzerine kurulan derin kutuplaşmış toplumlarda bunları görmek münkün. Burdaki sorun karşılıklı kutuplaşma ve kutuplaştırma. Kıbrıs’tan baktığınızda bunun derinliğini anlamak biraz zor olabilir. Kıbrıs sağı ve solu arasındaki temel fark Kıbrıs Sorunu’na ve Çözümüne dair ayrılık olageldi. Türkiye’de yaşanan kutuplaşma daha derin ve çetrefilli. Ancak Kıbrıs’ta da Türkiye’de yaşanan siyasi kutuplaşmaların izdüşümlerini görmek her zaman için mümkün.