Serkan Soyalan
Dr. Mehmet Özlüses’in 23 farklı hastalığı öykü tadında kaleme aldığı “Atıştırmalık” kitabı raflardaki yerini aldı. Kitap içerisinde günlük hayatta karşılaşılan sağlık sorunlarını farklı bir dille okuyucusuyla buluşturan Özlüses’in kitabı okuyanları düşündürürken, zaman zaman güldürüyor da...
Bizler de bu sayımızda Dr. Özlüses ile “Atıştırmalık” kitabı üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
Öncelikle “Atıştırmalık” kitabınız hayırlı olsun. Sizi tanıyabilir miyiz?
1972 yılının çok sıcak bir Haziran gününde, anne-babamın yedinci çocuğu olarak Lefkoşa’da doğdum. Hayatımın ilk üç yılını Lefkoşa’nın hemen güney-doğusunda küçük bir köy olan Margi’de geçirdim. 1975 yılında Güzelyurt’a bağlı Akçay köyüne göçtük. Yedi yaşına kadar mutlu bir çocukluğum oldu. Yedi yaşında ailem beni “okul” diye bir yere gönderdi. Okul denen o yerde kendilerine “öğretmenim” dememizi isteyen amcalar ve teyzeler beni okumaya ve yazmaya alıştırdılar. O günden beridir bu alışkanlıktan kurtulamadım. Bu “okul” denen yerde bir de “sınav” denen şeyler vardı. Bu sınavlardaki başarımıza göre “not” denen puanlar alıyorduk. Ve bu aldığımız puanlarla “sınıf birincisi”, “sınıf ikincisi”, “sınıf sonuncusu” olarak tasnifleniyorduk. Bu tasniflemede altı yıllık ilkokul hayatımda hep ikinci sırayı aldım. Hep ikinci kaldım. Lisenin son yılında bu makus talihimi yıkıp hayatımda bir kez olsun “sınıf birinciliğinin” tadına bakmak istedim. Bunun için de derslere biraz daha fazla asılmaya karar verdim. Biraz fazla asılmışım ki hızımı alamadım “okul birincisi” oldum. İyi ki de hızımı alamamışım: Üniversite seçme sınavında sondan bir önceki tercihim olan Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni okul birinciliği kontenjanından kazandım. Kazandım kazanmasına da tıp fakültesinden çıkmak, tıp fakültesine girmek kadar kolay değilmiş. Altı yıllık okulu yedi buçuk senede zar zor bitirebildim. Hele dahiliye stajını iki kere tekrar ettim. Şansım yaver gitmese hala daha Edirne’de dahiliye stajını tekrar ediyor olabilirdim.
Nasıl bir tesadüftür ki okulu bitirip askerliğimi yaptıktan sonra Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Dahiliye Kliniği’nde sözleşmeli hekim olarak çalışmaya başladım. Sırf bu sebeple birçok kişi beni “Dahiliye Uzmanı” sanıyor. 2003 yılına kadar dahiliyede çalıştıktan sonra Kamu’dan kadro alarak Güzelyurt Sağlık Merkezi’ne “Pratisyen Hekim” olarak tayin oldum. 2009 yılına kadar Güzelyurt’ta hizmet verdikten sonra, Lefkoşa Kentsel Sağlık Polikliniği’ne tayin oldum. Halen bu merkezde hizmet vermekteyim.
Peki, okuyucular kitabı ellerine aldıklarında ne bulacaklar?
Öncelikle ‘ne bulamayacaklarından’ bahsetmek isterim. Yemek tarifleri bulamayacaklar! “Atıştırmalık” bir yemek kitabı değil. “Sağlıklı beslenme” kitabı da değil. Öykü tadında bir sağlık kitabıdır bulacakları. Şöyle ki kitabıma hipertansiyon, diyabet, sigara gibi 23 tane hastalık ve sağlık sorununu koydum. Sağlık tatsız ve sıkıcı bir konu olduğu için aralara hikayeler, fıkralar, espriler serpiştirdim, resimlerle süsledim. Tıpkı heyecanlı bir roman okur gibi zaman zaman heyecanlanacaklar, zaman zaman düşünecekler, zaman zaman gülümseyip, zaman zaman kahkaha atacaklar. 292’nci sayfaya nasıl geldiklerini anlamayacaklar bile. “Sonsöz”ü okurken, çok leziz bir dilim pasta yemiş gibi parmaklarını yalayıp “keşke biraz daha olsa” diyecekler. Şu an bu tepkileri alıyorum. “Bir gecede kitabınızı bitirdim” dedi hastalarımın birisi. Esnaf olan bir hastam “kitabınızı okurken dükkanda kendi kendime gülüyorum. Çarşıdaki arkadaşlar deli olduğumu sanmaya başladılar” diye anlattı yaşadıklarını.
“Atıştırmalık” daha çok yeni bir kitap olmasına rağmen sormak istiyorum. Aklınızda hayata geçirmek istediğiniz yeni projeniz var mı?
Bir milyon tane! Uzay seyahatine katılmak, bir yelkenliyle Akdeniz’in tüm limanlarını dolaşmak, Kıbrıs’ın tüm köylerini gezmek, bir hafta boyunca hiç yataktan çıkmadan tembellik yapmak, bir felsefe tarihi kitabı yazmak…
Proje konusunda biraz maymun iştahlıyım. Aynı anda dört iş yaptığım oldu. Hastanede çalıştığım esnada ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu inşaatının işyeri hekimliğini yaptım. Aynı esnada Yakın Doğu Üniversitesi’nin spor merkezinin hekimliğini yaptım. Aynı esnada özel bir hastanede acil nöbetleri tuttum.
Bu kadar çok işe burnunuzu sokarsanız bir şeyler gelip sizi bulur. Mesela İbrahim Tatlıses 2003 yılında Mağusa’da trafik kazası geçirdiğinde ona müdahale eden ilk hekim bendim. Sayın Rauf Denktaş’la sayın Kleridis arasında doğrudan görüşmeler ara bölgede başladığı zaman Türk heyetine eşlik eden sağlık ekibinin hekimi de bendim.
Pratisyen hekim olarak görev yapıyorsunuz. Biraz sağlıktan konuşacak olursak, vatandaşların sizlere en sık başvurduğu şikayetler nelerdir?
İlaç yazdırmak! Burada çok sık yaşadığım bir diyalogdan bahsetmenin tam da sırası. Birisiyle tanıştığınız zaman muhabbet açmanın en kolay yoludur ‘ne iş yaparsınız’ diye sormak. Doğal olarak ‘Doktorum’ diye cevap veriyorum. İkinci soru hiç şaşmaz: ‘Ne doktorusunuz?’ ‘Pratisyen hekimim.’ Üçüncü soru da hiç şaşmaz: ‘Yani ne doktorusunuz?’ ‘Altı seneyi bitirdikten sonra uzmanlık yapmadım.’ Genellikle yine anlaşılmaz söylediklerim. Anlayan küçük bir azınlık hemen her zaman aynı tepkiyi verir: ‘Olsun, yaparsınız.’ Geriye kalan çoğunluğun çoğunluğu anlamadığı halde muhabbette boğulma riskini göze almayarak, sırıtır, kafa sallar ve anlamış gibi yapar. Geriye kalan bir grup yüzsüz ise ısrarla sormaya devam eder: ‘Yani yani ne doktorusunuz?’
Sağlık ocaklarında her ay aldığınız ilaçları yazan doktorlardanım, çocuğunuzun canı okula gitmek istemediği ya da 19 Mayıs törenlerine katılmak istemediği zaman arayıp rapor istediğiniz doktorlardanım, boğazınız yandığında, başınızı kapıdan uzatıp “doktorcum, bir antibiyoticik yazabilecen?” dediğiniz doktorlardanım.
Şaka, şaka! Pratisyen hekimin ne olduğunu anlatmak zor aslında bizim ülkemizde. Tam karşılığı olmasa da ben şu şekilde basitleştirmeye çalışıyorum: Etrafınızda gördüğünüz dahiliye uzmanlarının kliniklerinde yaptıkları işi yapması gereken hekimdir. Başınız ağrıdığında, karnınız ağrıdığında, tansiyonunuz, şekeriniz varsa ilk görüneceğiniz doktordur pratisyen hekim. Pratisyen hekim bu sorunlarınızdan çözebileceklerini çözer, çözemediği sorunlarınızda ise hangi uzmana gitmeniz konusunda sizi yönlendirir.
Bir hekim olarak ülkemizdeki sağlık sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizdeki sağlık sektörünü değerlendirebilmek için ülkemizdeki sağlık sistemini
değerlendirmek gerekir. Küçük bir ülkemiz var. Ve bu küçük ülkede olanakların rasyonel kullanılabilmesi ve tüm sektörün bundan faydalanabilmesi için işbirliği içinde olmamız gerekmektedir. Bir birimizi kötüleyerek, özellikle devletin sağlık kurumlarında her şeyin yanlış yapıldığını, hiçbir güzel gelişmenin olmadığını iddia ederek ‘müşteri’ kazanacağımızı sanıyorsak aldanırız. İşte bu yanılgı içinde, bu koordinasyonsuzluk yüzünden sağlığa hem devlet hem de bireyler olarak çok fazla para harcamamıza rağmen istediğimiz verimi alamıyoruz. Artık kapıların açıldığının farkına varmalıyız. Sadece Güneye değil. Kuzeye, Batıya… İnsanımız artık tüccarın istediği malı, tüccarın istediği fiyattan almak zorunda değil.
Okuyuculara son olarak neler söylemek istersiniz?
Benim kitabımı mutlaka alıp okuyunuz! “Atıştırmalık” bugüne kadar yazılmış en müthiş kitaptır. Tabii ki şaka yapıyorum. Eskilerin söylediği bir sözle bitirmek isterim: Allah hakime, hekime düşürmesin. Herkese sağlıklı uzun ömürler.