25 Kasım Güzergahı…

Kutlay Erk

Kıbrıslı liderlerle BM Genel Sekreteri (BMGS) 25 Kasım’da Berlin’de üçlü toplantı yapacak. Bu toplantının yemekli veya başka bir formatta olması toplantının önemini, içeriğini ve misyonunu değiştirmez, etkilemez; ne abartmak ne de horlamak doğru olmayacak…

Belli ki bu toplantı ve ardından planlanan beşli toplantının BMGS için bileşik hedefi, daha sonra yapılması beklenen Crans-Montana Konferansı  tarzı bir görüşmenin zeminini oluşturacak olan Şartlaşma Metni’ni (Terms of Reference) sonuçlandırmaktır. Üçlü toplantıda Kıbrıslı tarafların bu belgeye girmesini istediği içerik şekillenecek, beşli toplantıda da garantörlerin katkısı ile belge son şeklini alacak. Ardından da BMGS Güvenlik Konseyi’ne belgeyi takdim edip, Kıbrıs sorunu çözümü için yeni görüşme sürecinin bu zeminde ve öngörülebilir bir sürede tamamlanması için tarafları bir konferansa davet etmenin onayını alacak.

Bu arada da, gene 25 Kasım’da BMGS, Güvenlik Konseyi’ne Kıbrıs’taki BM operasyonu ile ilgili altı aylık raporlarından bir yenisini sunacak. Bu raporun taslak çalışmasında kullanılmak üzere BMGS Kıbrıslı liderlerden durum ve düşüncelerine dair rapor aldı. Bunun dışında da BMGS’in geçiçi özel temsilcisi Bayan Lute de taraflarla temaslar için programını yapmaya başlamış… Liderlerin kendi kamuoyuna mesajları da var, temkinli iyimserlik belirtiyorlar. CTP’nin AKEL’i ziyareti 25 Kasım güzergahında doğru yol almaktı.

Şimdi 25 Kasım güzergahındaki bu manzaralara bakıp, «Hiçbir şey olmayacak, Berlin’de yemek yiyip dönecekler» demek iki nedenden kaynaklanabilir; ya durum yeterinde iyi tahlil edilmemiştir, ya da Nisan 2020’deki Cumhurbaşkanlığı seçimindeki siyasal duruş ve tercih ile zorlama bir önyargı ifade edilmiştir.

Durumun iyi tahlil edilmesi için konjenktürün tüm olgu ve bileşenlerinin birbirleriyle etkileşimini de okuyabilmek gerek… Eski BMGS’lerin Kıbrıs sorununda Kıbrıslı taraflara yenilmesi, şimdiki BMGS’in Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde aşırı dikkatli olmaya zorluyor; Crans-Montana’dan arzuladığı sonucu alamamanın siyasi burukluğu da bu tavrını körüklüyor. Dolayısıyla, BMGS’nin atacağı her adımın, devamında ilerleme getirmek gibi bir niteliği olacaktır. Tarafları 25 Kasım’da Berlin’de buluşmaya davet ederken, BM Güvenlik Konseyinin de Kıbrıs raporunu görüşecek olması, Kıbrıslı taraflara dikkatli olmaları yönünde bir mesajdır. 25 Kasım öncesi Bn Lute’un taraflarla görüşecek olması, «Ayinesi iştir kişin lafa bakılmaz» mesajıdır. Anastasiadis bu görüşmeden birşey çıkmayacağını birine söylemiş, yabancı misyonlara ise bu görüşmenin Türkiye’yi bölgede dizginlemek için kritik olduğunu söylemiş; Anastasiadis bu, her nabza başka şerbet verdiğini bilmeyen mi kaldı ?! Onun kulağa fısıldadığı sözleri ile durum yargısı yapıp, sonuç üretmek, Anastgasiadis’in tercih ettiği bulanık görüntüyü yaratmaya yarayacaktır. Hem unutmamak gerekir, Crans-Montana’da Anastasiadis’in kuğlağına değil doğrudan yüzüne söyledikleri ile yola çıkan Çavuşoğlu’nun nasıl da yarı yolda kaldığını?!.

BMGS’nin 25 Kasım güzergahında startejik dikkatlerle ilerşediğini görmek gerek, yenilmemek üzerine kurgulanmış bir senaryosu olduğu okuyabilmek gerek. Berlin’de Kıbrıslı taraflardan, uzayıp giden Şartlaşma Metni konusunda son katkıları alacak. Bu katkılar BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına yansıyan içerikte ise, sorun yok, değilse, o tarafın BM ile sorunu olacak… Var mı öyle bir kahraman?! Ardından da garantörlerin de katıldığı gayri resmi görüşme olacak; BMGS’nin aynı strateji ve tavrı ordada da devam edcek… Çıkacak mı bir kahraman?! Türkiye bile «Eyyy BM» diyemeyecek durumdadır bu dönemde… Bu görüşmenin sonucu da, artık zemini tüm taraflarca belirlenmiş ve kabul edilmiş bir konferansın Kuzey’in Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına programlanması olacak.

BMGS niye şimdilerde bunu bağlamak istiyor, şeker suya mı düştü?! Evet, öyle bir risk vardır… Şimdiki konjektürde, Kıbrıs sorunu görüşme sürecinde iki taraf vardır: Bir tarafta statükonun devamını tercih eden Kıbrıs Rum kesimi, onun katışıksız destekçisi Yunanistan ve Türkiye, diğer tarafta da Kıbrıs sorununa BM ölçütlerinde ve gecikmeksizin çözüme ulaşmak isteyen Kıbrıs Türk tarafının lideri (ki bu vizyonunda Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunun desteğine sahiptir) ve BM… Kuzey’de seçim varsa, liderlik koltuğuna oturacak olanın tavrında belirsizlik varsa, BMGS için risk  var… Dolayısıyla, BMGS şimdiki Kıbrıslı Türk liderle ittifak halinde Şartlaşma Metni’ni sonuçlandırıp, seçimden sonra yeni seçilen Kıbrıslı Türk lidere bu zemini kabul edip etmeyeceğini sormak ve sürecin geleceğine bu cevaba bağlı olarak karar vermek istiyor olmalı… Peki, tutun ki yeni seçilen Kıbrıslı Türk lider sertlik yanlısıdır, BM ölçütlerine de karşıdır; Türkiye’yi de arkasına alıp BMGS’ye «Kabul etmiyorum» diyebilecek mi?! Hayır… Talat’ı görüşmelerde çok ödün verdi diye eleştirerek Cumhurbaşkanı seçilen Eroğlu, makama oturmasının ikinci haftasında, BMGS’ye yazdığı mektupta Talat’ın bıraktığı yerden devam edeceğini teyit etmişti… Kahramanlık bir yere kadardı yani... O dönemde Türkiye’nin de bu yönde teşvik ettiği söylenebilir; şimdiki Türkiye BM ile kapışmamayı tercih edecek bir zeka düzeyine sahiptir.

Dolayısıyla, 25 Kasım güzergahı Kıbrıs sorununda çözüm süreci ile ilgili bir aşamayı yaratacak bir sonuca varacaktır. Bunun böyle olmayacağını iddia eden ikinci grubun tavrı ise, aslında somut bir sonuç çıkacağını öngörebilip de Nisan 2020’deki Cumhurbaşkanlığı seçimine Akıncı’nin avantajlı başlayacağını düşünüp, görüşmeyi horlayarak halktaki beklentiyi aşağıya çekmek gayreti ile ilgilidir. Hatta bazıları Akıncı’nın bu görüşmeye gitmesine bile karşı, çünkü çıkacak sonuçların onların sevdiği statükoyu tehdit edeceğini görebiliyorlar… Bunlar Kuzey Kıbrıs halkı ve adanın geleceği için doğru yaklaşımlar değildir; seçim yarışında rakiplerin birbiriyle değil, kendileri ile yarışan bir tazr ile yer alması ve kendi kapasite ve özelliklerini seçmen nazarında öne çıkarıp oy istemesi daha doğru olacak. Başkalarını karalayarak kazanılan seçim, başından halk için, sonunda da kazanan için kaybedilmiştir.