Kıbrıs’ın kuzeyindeki kadına yönelik ‘resmi’ şiddet verileri ürkütüyor, ortaya çıkan tablo can yakıyor… Sosyal Hizmetler Dairesi resmi verilerine göre; 2017 yılında 281 kadının şiddet gördüğü kayıtlara geçti, Alo 183 Sosyal Hizmetler İhbar Hattı ‘şiddet’ ile ilgili 16 ihbar yapıldı.
KADINA ‘ŞİDDETİN’ RESMİ:
- Kadına ‘şiddet’ vakası: 2017’de 281 kişi, Alo 183’ten 16 ‘şiddet’ ihbarı
- Cezaevindeki ‘kadın’ sayısı: 31 kadın (19’u mahkum, 12’si tutuklu)
- LTB Sığınma Evi’ndeki kadın sayısı: 5 kadın, 3 çocuk…
- Mülteci kadın sayısı: 24 kadın ve çocuk
- 35 gece kulübü, 400 konsomatris
- 2017’de 5 kadın cinayeti
ACİL EYLEM PLANI NE OLMALI?
CTP Milletvekili Doğuş Derya: Şiddeti engellemenin yolu ‘koruyucu-önleyici sosyal politikalar’
Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Yetin Arslan: Kadınlar da eşit hak, eşit ücret ve eşit konuma sahip olmalı
Kadından Yaşama Destek Derneği'nin (KAYAD) Proje Koordinatörü ve Avukat Mine Atlı:
Her 3 kadından biri şiddet mağduru…
Avukat Aslı Murat: Kadına yönelik şiddet, ‘eşitsizlik problemi’
Baraka Kültür Aktivisti Nazen Şansal: Kadınlar üzerindeki en büyük baskı; faşizm ve gericiliktir
Ayşe GÜLER
Kıbrıs’ın kuzeyindeki kadına yönelik ‘resmi’ şiddet verileri ürkütüyor, ortaya çıkan tablo can yakıyor.
YENİDÜZEN, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ‘kadın’ profilini ortaya çıkardı.
Sosyal Hizmetler Dairesi resmi verilerine göre; 2017 yılında 281 kadının şiddet gördüğü kayıtlara geçti,
Alo 183 Sosyal Hizmetler İhbar Hattı ‘şiddet’ ile ilgili 16 ihbar yapıldı.
Geçtiğimiz yıl 5 kadın cinayete kurban gitti. Kadınların çoğu ateşli silahla vurularak öldürüldü.
Merkezi Cezaevi’nde ise işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle şu anda 31 kadın bulunuyor. Bunların 19’u mahkum, 12’si ise tutuklu, yargılanmayı bekliyor.
Ülkede ne yazık ki ‘tek’ sığınma evi özelliğini taşıyan Lefkoşa Türk Belediyesi bünyesinde hizmet veren Kadın Sığınma Evi’nde ise şu anda 5 kadın, 3 çocuk bulunuyor.
Ülkelerindeki savaştan kaçarak, Kıbrıs’ın kuzeyine gelen kadın ve çocuk mülteci sayısı ise 24…
Bunların en küçüğü 3, en büyüğü ise 72 yaşında…
Öte yandan fuhuşun yasak olduğu ülkemizde 35 gece kulübü, yaklaşık 400 konsomatris bulunuyor.
TOCED vurgusu…
YENİDÜZEN, 8 Mart öncesi sivil toplum örgütü temsilcileri ve milletvekili Doğuş Derya ile konuştu.
Kadınlar, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi (TOCED)'in bir an önce kurumsallaşması gerektiğine vurgu yaptı, kadına yönelik şiddetin ‘eşitsizlik’ problemi olduğuna değindi.
Cezaevi’nde 31 kadın…
Merkezi Cezaevi’nde resmi verilere göre şu anda 31 kadın bulunuyor.
Bunların 19’u mahkum, 12’si tutuklu.
26-50 yaş aralığında 19 kişi bulunurken, 16 ila 21 yaş aralığında 5 kadın, 22 ila 25 aralığında 4, 50 yaşından büyük ise 3 kadın bulunuyor.
Kadınların 18’i KKTC uyruklu, 8’i yabancı, 5’i de TC uyruklu.
En fazla suç ‘uyuşturucu’…
Kadınların ‘suç profilleri’ incelendiğinde ise ilk sırada uyuşturucu yer alıyor. Bu suçtan 10 kadın şu anda cezaevinde…
Bunun yanı sıra 5 kadın ‘ölme sebep olma(trafik), 4’ü sirkat, 3’ü KKTC’de izinsiz ikamet, 2’si adam öldürme, 2’si anestezi vererek sersemletme, 4’ü de ‘diğer’ suçlardan dolayı cezaevinde…
2017’de 281 ‘şiddet’ vakası, 16 ihbar…
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan alınan resmi verilere göre 2017’de 281 kadın, ‘şiddet’ mağduru oldu.
281 kadın, polisten gelen kadına yönelik şiddet ile ilgili bilgi formlarının istatistiki bilgileri olarak kayda geçti.
Alo 183 Sosyal Hizmetler İhbar Hattı’na da yıl içerisinde ‘şiddet’ ile ilgili 16 ihbar yapıldığı kayıtlara geçti.
LTB’nin Kadın Sığınma Evi’nde 5 kadın, beraberinde 3 çocuk…
Öte yandan Lefkoşa Türk Belediyesi bünyesinde hizmet veren Kadın Sığınma Evi’nde ise şu anda 5 kadın, 3 çocuk kalıyor.
Resmi verilere göre; 2016 Kasım’dan bugüne kadar LTB’nin Kadın Sığınma Evi’nden 26 kadın ile beraberindeki 24 çocuk yararlandı.
Sığınma Evi dışında hizmet verilen kadın sayısı ise 25 olarak kayıtlara geçti.
Bu kadınların bazıları Sığınma Evi’ne yerleşmek istemedi, bazıları yer olmadığı için Sığınma Evi’nde kalamadı.
Ancak söz konusu kadınlara dışarıdan psikolojik destek, hukuki yardım, çocuklarına eğitim desteği sağlandı, iş ve ev bulmaları konusunda yardımcı olunduğu belirtildi.
Mülteci kadın ve sayısı: 24… En küçüğü 3, en büyüğü 72 yaşında…
Öte yandan Kıbrıs’ın kuzeyinde şu anda 24 kadın ve çocuk mülteci bulunuyor.
En küçük 3, en büyüğü ise 72 yaşında.
Mültecilerin çoğu ülkelerindeki savaştan kaçarak, Kıbrıs’ın kuzeyine geldi.
Kadınların yalnızca 2’si çalışıyor. Bazıları devlet, bazıları ise üniversite gidiyor.
Yoksulluk altında olan kadınlar, ‘dil’ sıkıntısı yaşıyor, çocuklarına bakacak kimse olmadığını için de çalışmak isteseler dahi iş başvurusunda bulunamıyor.
2017’de 8 cinayet, 5’i kadın!
Bıçaklama, tabanca, tuz ruhu içererek öldürme!...
Geçtiğimiz yıl 8 cinayet işlenmiş, bu cinayetlerin 5’i kadın cinayeti olmuştu…
2017’nin ilk cinayeti ve ilk kadın cinayeti Mağusa’da yaşanmıştı. 42 yaşındaki Özgür Okumuş, 25 yaşındaki eşi Burcu Okumuş’u sokak ortasında defalarca bıçaklayarak öldürülmüştü.
18 Nisan’da Mağusa’da yaşanan cinayetin ardından iki gün sonra yine bir kadın cinayeti işlenmişti.Haspolat bölgesinde 37 yaşındaki Gamze Pehlivan, 35 yaşındaki Suat Aşır tarafından önce bıçaklandı ardından da yakılmaya çalışılarak öldürülmüştü.
15 Haziran akşamı eşi Levent Sorver ve oğlu M.S., tarafından tuzu ruhu içirildikten sonra darp edilen Zehra Sorver, başına vurularak ve boğazı sıkılarak öldürülüp, elbise dolabına kilitlenmişti.
Sorver cinayetinin etkileri sürerken bu kez yeni bir kadın cinayeti meydana gelmişti.
21 Haziran’da Tatlısu’da polis memuru Kemal Yalçın, eşi Ayşe Yalçın’ı tabancayla vurarak öldürmüştü.
Polis memuru daha sonra kendini vurarak intihar etmişti.
5 Ekim’de ise yine bir kadın cinayeti yaşanmıştı.
Mağusa’da ayrı yaşadığı sevgilisinin konuşmak için evine giden Hayrettin Özcömert, yanında götürdüğü av tüfeği ile Halime Çetin’e 3 el ateş ederek öldürmüştü. Peş peşe yaşanan kadın cinayetleri ülke bazında infial yaratmıştı.
CTP Milletvekili Doğuş Derya:
Şiddeti engellemenin yolu ‘koruyucu-önleyici sosyal politikalar’
CTP Milletvekili Doğuş Derya, kadına yönelik erkek şiddetinin, sadece iki kişi arasında yaşanan şahsi sorunlardan kaynaklanmadığını, şiddet üreten ataerkil kültürün yeniden üretimi ile ilgili sosyolojik bir mesele olduğunu söyledi.
Derya, kadınlara yönelen her türlü şiddet biçiminin temelinde kendini "güçlü" görenin "güçsüz" gördüğü üzerinde kuvvet kullanarak iktidar icra etmesi olduğunu dile getirdi.
Şiddeti engellemenin yolunun ‘koruyucu-önleyici sosyal politikalardan’ geçtiğini ifade eden Derya, eğitimden sağlığa, gündelik yaşamdan, ekonomiye kadar çok geniş bir çerçevede toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve eşitlik kültürünün yaygınlaştırılması gerektiğine işaret etti.
Derya, okullardaki müfredatın da insan haklarına uygun bir şekilde düzenlenmesinin şart olduğunu ifade ederek, kadınların bedava ve güvenilir sağlık hizmetlerine kolayca erişimi, maliye politikalarının toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme anlayışı ile yapılması, sığınma evleri, şiddeti önleme ve danışma merkezleri ile cinsiyet odak noktalarının açılması da bunun ayrılmaz parçası olduğunu söyledi.
“TOCED bir an önce kurumsallaşmalı”
Öte yandan 2014 yılında Meclis’ten oybirliği ile geçen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi (TOCED)'in bir an önce kurumsallaşması gerektiğine vurgu yapan Derya, bu kurumun teşkilatlanmadan alınacak münferit önlemlerin eksik ve aksak kaldığına değindi.
Derya, şu anda Lefkoşa'da bir sığınma evinin belediyenin çabaları ile hizmet verdiğin ancak sayının artırılması gerektiğine işaret ederek, buna ek olarak da şiddete maruz kalan kadınların başvuracağı Şiddeti Önleme Danışma Merkezleri’nin açılması, polis ve hastanede Şiddete Müdahale Birimlerinin oluşturularak, bakanlıklarda cinsiyet odak noktalarının kurulmasının da şart olduğunu söyledi.
Söz konusu düzenlemelerin TOCED Yasası'nda olduğuna da değinen Derya, Danışma İzleme Konseyi ile her 2 yılda bir düzenlenecek olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalıştayı’nın öngörüldüğünü de belirtti.
Derya, “Bunlar yürürlüğe girmedikçe verilen her demeç ve atılan her münferit adım havanda su dövmekten başka bir mana ifade etmiyor” diyerek sözlerini tamamladı.
Kadından Yaşama Destek Derneği'nin (KAYAD) Proje Koordinatörü ve Avukat Mine Atlı:
Her 3 kadından biri şiddet mağduru…
Kadından Yaşama Destek Derneği'nin (KAYAD) Proje Koordinatörü ve Avukat Mine Atlı, ülkedeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ciddi bir sorun olduğunu vurguladı, bu sorundan kaynaklanan
ev içi şiddet gibi konuların halen daha göz ardı edildiğine dikkat çekti.
Söz konusu sorunların ve kadınların yaşadığı mağduriyetin ‘yokmuş gibi’ görüldüğünü ifade eden Atlı,
KAYAD’ın anket sonuçlarına göre her 3 kadından birinin ev içi fiziksele maruz kaldığını açıkladı.
Atlı, buna rağmen Ev İçi Şiddet Yasası’nın olmadığına dikkat çekerek, şiddete maruz kalanlarla ilgili adli yardım mekanizmasının da bulunmadığını söyledi.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nin teşkilatlandırılmasının önemine değinen Atlı, kadına şiddetin yalnızca ev içinde değil, toplumun her alanında görüldüğünü kaydetti.
Atlı, son dönemde gece kulübünde yaşanan ölümle birlikte ‘şiddete’ yalnızca özel alanlarda değil, işyerlerinde de maruz kalındığının bir kez daha görüldüğünü söyledi.
“Çözüm ortaklarıyla, ortak hareket şart”
Sığınma evinin ‘geçiş dönemini’ kapsayacak bir yer olması gerektiğini, esas olarak şiddeti uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmasının şart olduğunu belirten Atlı, “Bu haklarından kadınlar bir haberdir. Sığınma evi, sürekli olarak ful kapasitededir. Daha fazla açılması gerekir.” dedi.
Atlı, bu konuda tüm çözüm ortaklarıyla birlikte bir plan içerisinde hareket edilmesi gerektiğine değinerek, sözlerini özetle şöyle tamamladı: Kadınların yaşadığı mağduriyetler görünür olmalı. Fuhuş var biliniyor, aracılar da var. Fuhuşun nerelerde olduğu da biliniyor. Seks işçiliğine aracılık da yapılıyor. Var olan sorunlar görmeden geliniyor. Mevcut sorunlar doğru şekilde teşvik etmelidir. 2018’de kürtajın 10 hafta limiti tabu olduğu için konuşamıyoruz. Biz hala bunu konuşmaya hazır değilsek insan hakları ve demokrasi olarak çok gerideyiz demektir…
Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Yetin Arslan:
Kadınlar da eşit hak, eşit ücret ve eşit konuma sahip olmalı
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün mücadeleyi hatırlamak adına önemli olduğuna işaret eden Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Yetin Arslan, kadınların da eşit hak, eşit ücret ve eşit konuma sahip olması gerektiğini söyledi.
Arslan, 2017’de 5 kadının kocası veya partnerleri tarafından öldürüldüğüne dikkat çekti.
Ülkede halen daha mesai saatlerinin çok üzerinde, uzun süre çalıştırılan, bununla birlikte hamile kaldığı için işten çıkarılan kadınların bulunduğunu vurgulayan Arslan, bu konuda mücadeleye ihtiyaç olduğunu söyledi.
Arslan, birçok kadının ‘kayıtsız’ ve ‘sosyal güvenceden’ yoksun çalıştırıldığını ifade etti.
Geçtiğimiz hafta gece kulübünde çalışan bir kadının öldüğünü hatırlatan Arslan, ülkede ‘seks işçisi’ olarak çalıştırılan kadınların olduğunu belirtti.
Arslan, ‘Devlet bir taraftan seks yapılmadığını söylüyor, diğer taraftan da gece kulübünde çalışan kadınlara belli periyotlarda kontrol yapıyor” diyerek, “Aslında devlet bu kadınlara ‘seks yapabilir’ sertifikası veriyor” dedi.
Ülkede şu anda yalnızca LTB bünyesinde Kadın Sığınma Evi’nin olduğunu dile getiren Arslan, bu konuyla birlikte gece kulüpleriyle ilgili de yasal düzenlenmesi yapılması gerektiğine dikkat çekti.
Arslan, Meclis’teki kadın milletvekili sayısında son seçimde bir artış olmasına rağmen bu sayının da çok yeterli olmadığına değindi.
Avukat Aslı Murat:
Kadına yönelik şiddet, ‘eşitsizlik problemi’
Öte yandan Avukat Aslı Murat, kadına yönelik erkek şiddeti ile birlikte eşitsizliği de konuşmak gerektiğine değindi, kadına yönelik şiddetin ‘eşitsizlik problemi’ olduğunu vurguladı.
Yapılan araştırmalara göre her 3 kadından 1’inin hayatında en az 1 kez fiziksel şiddete maruz kaldığını ortaya koyduğunu söyleyen Murat, bununla birlikte cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet oranlarının da vahim boyutta olduğunu kaydetti.
Murat, yakın zamanda ev içi şiddeti ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yasanın hayata geçirilmesi için adım atılması gerektiğine işaret etti.
Kadınların yaşadığı adaletsizlikleri sadece şiddetle sınırlı tutmakla mümkün olmadığını da ifade eden Murat, Siyasi Partiler Yasası’ndaki %30 kadın kotasına atıfta bulunarak, bu kotanın daha geniş alanlara yayılması gerektiğine işaret etti.
Murat, şöyle devam etti: Eğitim kitapları yeniden gözden geçirilmeli, şiddeti – eşitsizliği ve ayrımcılığı körükleyen unsurlar ders içeriklerinden çıkarılmalıdır. Özellikle son zamanlarda yaşanan yobaz yaklaşımların en kısa sürede önüne geçilmelidir. İnsan hakları eğitiminin zorunlu ders olarak gerek ilkokullar gerekse ortaöğretim düzeyinde yaygınlaştırılması, şiddeti üreten mekanizma ile mücadele edebilmek için gereklidir.”
Murat, gece kulüplerinde çalışan kadınlara da değinerek, ‘modern kölelik’ denilen koşullarda çalıştırıldıklarının bilindiğini, bu konuda siyasi iradenin kendini hissettirmesi ve acil önlem alması gerektiğine değindi.
Kadın Sığınma Evi ve TOCED…
Önceki yıllarda Sosyal Riskleri Önleme Vakfı, şimdi de Lefkoşa Türk Belediyesi’nin, devletin yapması gereken sorumluluğu yerine getirmeye çalıştığına değinen Murat, daha fazla kadına ulaşılması için daha büyük çalışmaların hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Murat, bu alanda merkezi ve yerel yönetimler, bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri ile birlikte daha sağlıklı bir sistemi hayata geçirebileceklerine değindi.
Öte yandan 2011 yılında geçirilen İstanbul Sözleşmesi ve 2014 yılında kurulan TOCED’in devlete sığınma evi kurma noktasında sorumluluk yüklediğini hatırlatan Murat, “Yani aslında devlet bize bunca yıldır sığınma evi kuracağı ve şiddetle mücadele edeceği noktasında söz verdi. Ama gerçek anlamda bir adım atıldığı görülmedi. Eşitliği ve adaleti önemsemiyorlarsa bile, en azından Meclis’ten geçirdikleri yasalara uygun hareket etmeleri gerekir.” dedi.
Murat, 2018 mali yılı bütçesinde TOCED’e 8 bin 714 TL gibi trajikomik bir oran ayrıldığını da aktardı.
Baraka Kültür Aktivisti Nazen Şansal:
Kadınlar üzerindeki en büyük baskı; faşizm ve gericiliktir
Baraka Kültür Aktivisti Nazen Şansal, kadınlar üzerindeki en büyük baskının faşizm ve gericilik olduğunu vurguladı, son yıllarda gerek kur-an kursları ve İlahiyat Koleji gibi yapılarla dışarıdan yaratılan ‘gericiliğin’ en çok kadınların hayatını etkilediğini belirtti.
Şansal, neo-liberal muhafazakarlaşma denilen politikalarla halkın yavaş yavaş yoksullaştığını, sosyal devlette ciddi geri gidiş yaşandığını kaydetti.
Toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizliklerden dolayı tüm yükü kadınların yaşadığını, devletin elini çekmesi ile bu yükü de omuzladıklarını söyleyen Şansal, kadınların daha çok şiddete ve baskıya maruz kaldığını belirtti.
Şansal, hükümetlerin ülkenin kendi kültürü, değerleriyle nesiller yetiştirmesi gerektiğine vurgu yaparak, özellikle Türkiye’den dayatılan ‘gericilik’ politikalara karşı da onurlu duruş sergilemesinin önemine değindi.
Bununla birlikte sığınma evi, çocuk istismarı yönünde, gece kulüplerinin kapatılması gibi konularda acil adım atılması gerektiğine de işaret eden Şansal, bütünlüklü plan çerçevesinde tüm bunların da gericicik ve faşizme karşı alınacak önlemler olduğunu sözlerine ekledi.