Elektrik(siz) öfkeliyiz!
Yurttaş, esnaf, hastalar ve yaşlılar, teknolojiye bağımlı gençler ve yoksullar burnundan soluyor.
Bu köhnelik çıldırtıyor.
İsyan, öfke, tepki haklı…
Hele de geçim derdi büyüdükçe ve pahalılık arttıkça çok daha çekilmez oluyor hayat…
Yine de…
Son derece anlaşılır ve içimize yığıldıkça büyüyen bu öfke, en yaşamsal ihtiyacımızı sorgusuz sualsiz bir şirkete teslim etmeyi haklı çıkarmıyor.
Elektriğin kontrolü bu kadar sorumsuzca, pervasızca, yüzsüzce terk edilemez.
Hem de ihalesiz!
İnsan evindeki tek bir elektrik prizini değişeceği zaman dahi birkaç yerden fiyat alır, biraz soruşturur, bir bilene danışır.
Yok ki tüm ülkenin “şalterini” devredeceksiniz.
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu verimsiz, yozlaşmış ve köhneleşmiş diye ülkenin elektrik üretim ve kontrolünü yabancı bir işletmeye peşkeş çekemeyiz.
Var olmakla ilgili bu!
Yaşamakla!
Kontrolün sizde olmasıyla…
“Paramız yok” diye diye, hem de hepimizin parasıyla, bu ülkenin tüm kurumlarını deniz ötesinden gelen şirketler bırakıyoruz.
Sorgusuz, sualsiz, ölçüsüz…
Hem de alel acele…
“Bu işi derhal bitiriniz” direktifi almış gibi…
“Bir dönem bitiyor, kaybediyoruz; giderayak yandaş şirketlerimizi ihya edelim” hissini deşifre eder gibi…
“Emir büyük yerden” ezikliğini yaşar gibi…
Üstel’in de kabul ettiği gerçek
Elektriğe “yatırım” ya da Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nda “dönüşüm” değil gündem…
Evlerinizin, yollarınızın, iş yerlerinizin ışıl ışıl olması değil…
Enerji üretiminin ihalesiz, sorgusuz, tartışmasız özel bir şirkete devir!
Meclis kürsüsünde Tufan hoca hatırlattı, Türkiye menşeli özel enerji işletmesi AKSA’nın sözleşmesini uzatmak için önümüzde halen 4 sene var.
DÖRT SENE!
Sözleşmenin 15+3 yıl olduğunu, yani Mart 2024’ten itibaren 3 yıl daha uzatılabileceğini Meclis’e yeniden öğretti Tufan hoca… Hem de AKSA’nın kendi resmi sayfasından okudu…
“Başbakan” ilan edilen Ünal bey de doğruladı.
“Öyledir” dedi. “3 sene daha uzatılabilir…”
Öyleyse…
“İvedilik” niçin?
Niye “ihalesiz…”
20 senelik bir sürece ipotek koymak neden?
“Aksa” gidecek “KemSa” gelecek korkusu mu?
Ne?
“Olağanüstü birleşim” neyin nesi?
Dört yılınız var önünüzde daha...
Dört yılınız var!
Bir ülkenin en yaşamsal, stratejik, önemli üretim aracını ihalesiz bir süreçle, hem de zaman varken bir şirkete teslim etmek ancak farklı ajandalarla, hesaplarla, kaygılarla olur.
Önümüzdeki süreçte yenilenebilir enerjiden ortak santrale pek çok alternatifi değerlendirme şansı varken…
Tufan hocanın deyimiyle, “Sözleşme 3 yıl daha uzatılıp, tüm senaryolar mühendislerle, bilirkişilerle tartışılıp, ülkenin geleceğinin daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması mümkünken…”
Yangından mal kaçırmak niye?
Türkiye’de iktidar yakınlığı olan AKSA’nın olası bir seçim yenilgisinde açıkta kalacağı telaşı mı bu?
Rüşvet mi?
Talimat mı?
Emir mi?
İtaat mi?
Borç mu?
Ne?
Yanıtsız kalan söylem!
Meclis’in “buz” kestiği anlardan biriydi…
Hükümetten kimse itiraz etmedi, “ne diyorsun” demedi, yanıt gelmedi.
Kimse ayağa kalkmadı, söz kesmedi, homurdanmadı, sesler yükselmedi.
CTP milletvekili Erkut Şahali kürsüdeydi, konuşuyordu; hemen arka koltukta “Başkan” Zorlu Töre vardı.
“Zorlu bey şu anda parlamentoda milletvekili yeminine sadakat göstermeyen vekiller var diyor… Kimmiş onlar, gel benim bıraktığım yerde söyle… Bizi Rum’a muhtaç bırakmak isteyenler, Anavatana düşman olanlar var, diyor, Meclis’te… Senden büyük Anavatan düşmanı var mı? Sen o anavatan dediğin vatanı çalmış bir adamsın, hükümlüsün, bir suçlusun. Senin o anavatanın kaynaklarını sömüren sicilin vardır. Böyle mi konuşmak gerekiyor, yüzleşelim o zaman… Buyurunuz… Geliniz ineceğim kürsüye, kendinizi ifade ediniz, kim daha vatanseverdir, kim bu ülke için ne yapmıştır?”
O kürsüye gelinmedi.
“Sen o anavatan dediğin vatanı çalmış bir adamsın, hükümlüsün, bir suçlusun, sicilin var” sözlerine “yalandır” denmedi.
“Yüce” kürsü sessizleşti o an!
Peki, ne yapacağız?
Peki, ne yapacağız?
En fazla işittiğim soru bu!
Yanıtım değişmiyor.
“Yurdumuza, kimliğimize ve irademize sahip çıkacağız.”
Çok daha büyük bir başkaldırıya, kararlı bir bilince, örgütlü bir sahiplenmeye ve ayağa kalkmaya ihtiyaç var.
***
Ada yarısında demokrasi teslim alındı.
İrade gasp edildi.
İkili protokoller marifetiyle neredeyse tüm kurumlar elden çıkarıldı.
Türkiye’nin büyük işletmelerinin ihale alanına dönüştü ülke...
Denizin ötesine bağlandı yönetim ve haysiyet kalmadı.
Nüfus değiştirildi.
74 sonrası adaya taşınan ve bu yurdu benimseyen insanlar da itildi, sömürüldü, korkutuldu, kullanıldı, yoksullaştırıldı.
Yeni değil tüm bunlar ve bir günde olmadı.
“Türkiye’ye yaranmak...”
“Türkiye’ye susmak...”
“Türkiye’yi incitmemek” üzerinden “yalvar yakar” bir siyaset iklimi ile bu noktaya gelindi.
İlhak, entegrasyon, asimilasyon eylemlerini görmezden geldikçe hakikat büyüdü, müdahale derinleşti.
“KKTC” düzenine uyumlaştıkça, öznelik kapasitemiz kayboldu.
Makama, maaşa, iktidara, hırsa, arsızlığa kurban edildi bir yurt!
“Satıldık ey halkım” diyen şairin sözlerine şu satırlar da eklendi…
“Sattık ey halkım…”
Peki, ne yapacağız?
Ayağa kalkacağız!