Zaman acımasız...
Dur, durak bilmiyor.
Akıp gidiyor, ardına bakmadan...
Ama ardında çok şeyler bırakarak...
Kimi ‘an’lar vardır ki, hayatın bütün akışı altüst olur.
‘Devrim’ler toplumların hayatını değiştirir.
‘Buluş’lar insanlığın geleceğini şekillendirir.
‘Doğal afet’ler, ‘salgın hastalık’lar belki bir uygarlığın sonunu getirir.
Ve herşey bir ‘an’da olur, biter çoğunlukla...
**
34 sene geçti üzerinden, ailece, üzerimizden askeri kamyonun geçişinden...
Eski Lefkoşa-Girne anayolunda, Gönyeli kavşağında...
O günün gazeteleri ‘ölüm kavşağı’ diye yazdılar haberin ayrıntısında...
Başkalarına da mezar olmuştu o kavşak...
Ve muhtemelen o günden sonra başkalarına da...
Ve bizim dünyamız o gün kararmıştı.
O an...
O bayram günü...
34 yıl önce...
**
Hayat akıp gitti sonrasında da...
‘Geri gelemeyecekleri’ gerçeğini kabulenmek zor olsa da...
Yıllar süren kabuslara uyanılsa da...
Dünyanın adaletine isyan edilse de...
Durmadı hiç saatin akrebi, yelkovanı...
34 sene geçti!
12 bin 410 gün...
297 bin 840 saat...
17 milyon 870 bin 400 dakika...
1 milyar küsur saniye...
Oysa herşey bir saniye içinde olup bitmişti o gün...
Bir anda...
O ‘ölüm kavşağı’nda...
**
Şimdi geriye sarma imkanı olsa zamanı, o ‘an’ın yaşanmadığı bir hayat senaryosu isterdim.
Bu olmazsa eğer, ‘O ansız nasıl bir yaşam senaryosu’ olacaktı, onu bilmek isterdim.
Nasıl bir hayat?
Şimdikinden ne kadar farklı?
Hangi duygularla, hangi ilişkilerle, hangi değerlerle dolu bir yaşam olacaktı ki acaba?
O ‘ölüm kavşağı’nın yok ettiği yaşamlar, nasıl akıp gelecekti bugüne dek?
Bilmek mümkün değil...
Hayalini kurmak bile zor, acı...
Ve zaman da ‘ilaç’ değil...
O hep akıp gidecek...
Ama duygular ilk günkü gibi...
Çeken çekecek.
Özlemleri nasıl bitsin ki?