35 Yıl Olmuş…

Kutlay Erk

KKTC’nin kuruluşunun üzerinden otuz beş yıl geçmiş; “Acısıyla tatlısıyla” demek istiyor insan ama tatlısı olmuşsa bile, acısını aşamamış…

KTFD anayasasının devlet başkanlığına iki dönem sınırlaması getirmesi nedeniyle artık seçimlere katılamayacak olan R. R. Denktaş’ın yeniden başkan seçilmesi için KKTC’nin kurulduğu da artık bir sır değil… Açıklayanlar da, o günlerde Türkiye’yi yöneten askeri cuntanın yöneticileri; seçimleri kazanan ANAP’ın başkanı Turgut Özal hükümeti kurmazdan önce KKTC’yi alelacele kurdurarak Denktaş’a başkanlığı garantilemek istemişler… Kıbrıslı Türklerin onayına başvurmadan, KTFD meclisinde bulunan muhalif siyasi partileri tehdit ederek kurdular… On kadar devletin hemen tanıyacağı uydurması ile kurdular… Kıbrıs sorununa ve Kıbrıslı Türklerin sorunlarına kesin çözüm olacağı hikayesini anlatarak kurdular… Kurdular ve Denktaş başkanlık makamında 2005 yılına kadar kaldı. Denktaş’ın vizyonu ile halkın vizyonunun yıllardan beri çeliştiği Annan Planı ile artık saklanamaz bir gerçek olarak ortaya çıktı. Denktaş, halka rağmen başkan ve lider olarak kalma uğruna KTFD’yi ortadan kaldırıp KKTC’yi kurdu ama 2005 yılında o makama aday dahi olamadı.

Geçen onca yıl… KKTC’yi tanıyan devlet yok… Türkiye tanıyor ama şeklen ve ikili ilişkiler bağlamında; uluslararası uygulamada Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyor… Kıbrıs sorunu çözülmedi; önce Denktaş ve Denktaş’ın görevden ayrılmasından sonra da Kıbrıslı Rum liderler uzatmalara oynadı ve oynamaya da devam ediyor… Kıbrıslı Türklerin sorunları eksilmedi, arttı… Yani, KKTC’nin kuruluşu, esas nedeni olan Denktaş’ın işbaşında kalmasına bile yaramadı, diğer hikayeler de tutmadı… Otuz beş yılın muhasebesi bir köşe yazısına sığmaz, siyaset bilimine kitaplar dolusu tez olur…

Bazı önemli başlıkları yazmak gerek… Örneğin ekonomi… Siyasetin beceriksizliği ile kötüden kötüye gitti; ambargolar var ama ona rağmen iyileştirme de olası idi… Ekonomideki mevcut kötü koşullar eskinin birikimi; bu günler, naçarda kalıyor… Geçen sürecin günah keçisi Türkiye… Evet, Türkiye’nin payı var, ama Kıbrıs Türk siyasetini yöneten ekonomik akıl noksanı – kibir zengini omurgasız siyaset asıl suçlu taraftır. Türkiye’ye şükran paravanı ile itaat ve biat kültürü, bugünkü sosyo-ekonomik ve sosyo-politik yapıyı oluşturdu. Giderek daha bağımlı, bağımlı oldukça da aşağılanan bir Kıbrıs Türk halkı oluştu… “Sizi biz kurtardık” terennamesi Kıbrıslı Türklerin bam teline basmaktır ama tepkisi ve diklenmesi diyetini ödemeye kalkışacak kadar cesaretle dolu değildir. Kurtulmadığını ve kurtarılmadığını artık biliyor Kıbrıslı Türkler; Kıbrıs sorununun çözümünü de o nedenle istiyor ama Kıbrıs Rum tarafının marifeti ile kurtulmaya daha çok yol var…

Eğitim… Türkiye’nin siyasi İslam’ı Kıbrıs Türk eğitimine müdahil olmayı zorluyor; gün be gün de ilerliyor… Eğitim Bakanı eski bir ateşli sendika lideri, deneyimli bir eğitimci ve Kıbrıslı Türk kültürünü sahiplenen ilerici birisi… Ama eğitimde durumun izahı eğitimi bugünlere taşıyan yöneticilerin omurgası ile ilişkili… Sağlık… Deneyimli doktorlar bakanlık yaptı; bugünlerin sağlıksız sistemi onların eseri… Turizm… Türkiye’nin hormonlu sermayesine teslim edildi; yerel turizmcilerin yitip gitmesine yerel siyaset ilgisiz ve umarsız kaldı… Kumar turizmine odaklı bir faaliyet; Kıbrıslı Türklerin öncü sektörü turizm kumar masasında… Yükseköğrenim… DAÜ, YDÜ, LAÜ başarıları derken, Türkiye’den hormonlu üniversiteler ve üniversite yatırımcıları geldi ve yerel üniversitelerle haksız rekabet etmesine omurgası esnek yerel siyaset aracı oldu… Öğrenci çok, kalite düşüşte; “Kalite yaşar ve yaşatır” düsturunu yaşayarak öğrenecek KKTC’nin insanları… Tarım, Tanrı ve doğaya değil, sektörün birliklerine emanet; onlar bakanları kolayca abluka ve etki altına alabiliyor ve yağmur yağsa da yağmasa da tazminat alabiliyor, eti altın ile tartabiliyor…

Belediyeler; batık… Yurttaşlıklar; golifa… Dış düşmana karşı güvenlik tamam ama bunu sağlayanların polisi de yönetmesine rağmen iç güvenlik “saldım çayıra, mevlam gayıra”… Cinayetlerin envaisi, uyuşturucunun envaisi, hırsızlığın envaisi, tecavüzün envaisi, kaçak yaşayanların envaisi…

35 yılın biriktirdiği bunlar; bugünün resmi bunlar… Kimlerin eseri?! Kıbrıs Türk siyasetinde “Her işi yaparım abi” diyerek makam kapmış, hava yapmış, “Şükran – itaat – biat” stratejisi ile Türkiye’yi de yanına almış sağ siyasetin eseri… KKTC ile övünen, KKTC’yi kutsayan, KKTC’ye tapan sağ siyaset… Övünmesi de, kutsaması da, tapması da, KKTC’yi Türkiye’ye kurdurarak, nemalanmasından… Biri makamda kalsın diye, birileri de sömürsün diye, “çıktık bugüne”…

Otuz beş yıl… Sağ siyasetin, kimi tek başına, kimi ortaklıklarla, yönetimde hep olduğu dönem… Sol siyaset… Halktan tek başına hükümet olma yetkisini hiç alamamış; sağ siyasetin kötülüklerini iyileştirmeye yetememiş, “Fasulyanın yahnisi, gitti geldi aynisi” tekerlemesi ile sağ siyaset tarafından lekelenmeye çalışılmış sol siyaset… Omurgasını dik tutmakta zorlanmış… Onurunu korumakta zorlanmış… Sağ kışkırtma ile Türkiye tarafından reddedilmiş sol siyaset… Otuz beş yılda KKTC’yi ancak daha kötü olmaktan biraz kurtarabilmiş; kendi imajını zedeleme pahasına…

KKTC otuz beş yaşında… Kısa paltalonlu yetişkin gibi; “yavru vatan” diyorlar zaten… Halkı sorunlarda yorgun, umutsuz ve geleceğe küskün… Otuz beş yıl önce KKTC’yi kuranlar… Öyle kurarsaydınız, böyle olurdu… Otuz beş yılın sol ve ilerici siyaseti… Olmasaydınız daha neler olmazdı?!..

KKTC 35 yılda ‘Başarı hikayesi’ olmayı başaramamış… Nemalanan mutlu azınlık için bereketli 35 yıl, halkın kendisi için çilekeş 35 yıl… Nereye kadar?