Tayfun Çağra
35 yıllık öğretmenlik ve müdürlük yıllarından sonra şimdi Ozanköy’de iki oğlunun da yanındaki evlerde kaldıkları güzel bir yaşantısı var Ali Çağakan’ın… Eğitimi ve öğretmenliği sırasında bir de futbol yaşantısı var gol krallığına kadar uzanan… Yetiştirdiği öğrencileri, oğullarıyla gurur duyuyor… Şimdi sırada torunlarının iyi şekilde yetişmeleri var önünde… Duyduğu gururu ise eşi Serbil Çağakan’a teslim etmeyi ihmal etmiyor Ali Hoca…
Ali Bey, önce sizi tanıyalım; nerde doğdunuz, nerede büyüdünüz ve devam edelim…
1939 yılında Mağusa’ya bağlı, eski adı Sinde, yeni adı İnönü köyünde doğdum. İlkokulu orada bitirdim, İlkokuldan sonra, o zaman Gönendere Ortaokulu, yeni açılmıştı, ikinci senesiydi ve biz 2. senesinde kayıt olduk. Her sınıfta ancak 30-35 öğrenci vardı. Yani biz okula gittiğimizde bizimle birlikte 60-70 arası öğrenci vardı ortaokulda. Zamanla tabii, bütün köylerden öğrencilerin katılımıyla çok kalabalık bir ortaokul oldu. Bir ara adı Zeka Çorba ortaokuluydu.
Daha sonra…
Daha sonra, ortaokul bittikten sonra Lefkoşa’ya gittim. Lefkoşa’da o zaman işte 55’li yıllar geldi. EOKA dönemi başladı. Çok zahmet çekerek liseyi bitirdik. Hatta birçok sınıf arkadaşlarım, hatta köyümden birçok arkadaşlarım liseyi bırakarak İngilizin EOKA’ya karşı öğrencileri yazdığı polisliğe gittiler… Ben onlarla gitmedim, okuluma devam ettim. 57-58’de liseyi bitirdim; Öğretmen Akademisi sınavlarında başarılı oldum, 58-59’da Öğretmen Akademisi’ne başladım. 2 yıl sonra, 2 yıldı o zaman Öğretmen Akademisi…
Öğretmenlik Yılları
Evet, Kolej’di o zaman.
Evet Öğretmen Koleji diye anılırdı. Öğretmen Koleji bittikten sonra, ben o zaman, aynı zamanda Yenicami’de futbol da oynuyordum. Bana kolaylık olsun diye, sağolsun o zamanki büyüklerim yardımcı oldular; Lefkoşa’ya çok yakın olan Minareliköy İlkokulu’na çıktı tayinim. 1960 yılında Minareliköy İlkokulu’nda öğretmenliğe başladım.
Lefkoşa’da lise hangi okuldu? Türk Lisesiydi değil mi?
Evet Türk Lisesi’ydi. İki lise varıdı o zaman Lefkoşa’da, başka yoğudu.
Evet; Minareliköy’de öğretmenliğe başladınız…
Evet öğetmenliğe başladım. Benim için ilk hatıralarım çok önemlidir. İlk gün kayıtlar başladı, Eylül ayının ilk günleri; Eylülün biriydi yanılmıyorsam, okula gittim, bir de ne göreyim. Okulun anayolu üzerinde olan taş duvarın taşları yıkılmış, böyle yolun yarısına kadar dağınık, çok çirkin bir vaziyette duruyordu, zaten 35-40 civarında öğrenci vardı, kayıtlara gelen öğrencilerin kayıtlarını yaptım; böyle 9.30 – 10.00 sularında otobüse bindim, Lefkoşa’ya gittim. Maarif Dairesi’nde kimseyi de tanımıyordum; Daire’de de kimseyi tanımıyordum, kıravatlı bir adam gördüm, dedim herhalde bu müfettiştir, yaklaştım, dedim; efendim işte ben Minareliköy öğretmeniyim, gittim okulu açtım, gördüklerimi anlattım; meğer ondan sonra öğrendim ki Zeki Gündüz Beymiş Allah rahmet eylesin. Yüzüme baktı; ‘aferin oğlum, ilk günden böyle bir şeyi düşünmen ne kadar güzel’ dedi. ‘ne yapayım’ dedim. ‘köye git’ dedi; ‘muhtarı bul, muhtarla birlikte bir dilekçe yapın, bize bildirin, hemen onay verelim ve gerekeni yapın, tamir edin.’ dedi. Söylediklerini yaptım, hemen böyle 15 gün içinde o yıkıntı duvar hemen tamir edildi. O zamanki şartlar çok kötüydü, köyümden gittim bir arkadaştan badana aleti aldım, böyle bombalı, içine kireç koyan, tuz koyan, arkadaşları çağırdım, malzemeyi hazırladım ve o taş duvarı bir de güzel badana yaptık. Okulun üst başına ben bir tabela yaptırmayı düşündüm. Ne yapayım, ne yapayım, rahmetlik Kemal Deniz bey nur içinde yatsın, Minareliköylü ona gittim o da beni tanıyordu. Yaptıklarımı anlattım, ‘isterim’ dedim ‘bir tabela yaptırayım ama bu tabelayı sizden isterim yaptırasınız.’ ‘Git’ dedi ‘demirci Vural’a söyle, her kaçaysa yapsın’ dedi, ‘ben ödeyceyim.’
Sponsorluk ve tabela
O yıllarda siz sponsor bulmaya başladınız yani!..
Evet… Gittim, demirci Vural, 5 liraya yapacam dedi. Hemen, böyle 3-5 gün içinde onu da yaptık. Tabela geldi, boyamasını, yazılarını ben yazdım, Minareliköy Türk İlkokulu diye… Öğrencilerimle resimler çektim. Her geçen Rum orda durur, okurdu. Güzel bir şey oldu. Zaten Minareliköy halkı bana, ben onlara çok iyi ısındık. Yaşım da tabii 20-21…
Olaylar ve ‘Teşkilat’
Kaç yıl kaldınız Minareliköy’de?
Minareliköy’de, 63 olayları başlayıncaya kadar; 60’dan 63 Aralığına kadar orda kaldım. Ve hatta ben düşünüyordum, dedim; İşte o zaman 4 yılını dolduran öğretmen başka yere tayini çıkardı… Köylüler başladı; Süren dolduğunda bakacayık da en azından bir-iki yıl daha kalasın diyorlardı. Tabii olaylar başladı, Minareliköy darmadağın oldu. Tabii o zaman bir Teşkilat dönemi de varıdı. Ben aynı zamanda Teşkilatın da, o zaman öğretmenlerin çoğu da zaten her yerde başı çekiyordu. Lefkoşa’da kesildim olaylar başladığında. Rahmetli Nevzat Uzunoğlu’na gittim; tanıdığım oyudu: ‘Abi ben burda kısıldım, evde kadınlarla oturamam ne yapayım’ dedim. ‘Git Ali Yenicami Kulübüne şimdilik idare et da ondan sonra bakalım’ dedi. Beş on gün orda kaldım. Biraz öyle idare ettik; biraz fırsat bulunca araziden yürüyerek Cihangir’e gittim gece. O zaman Rumlar otobüslerde bulduklarını topluyorlardı, otobüsle gitmeye korktum. 64 yılı geldiydi; 64, 65, 66’ya kadar 3 yıl Cihangir’de kaldım. Öğrencilerimin az bir kısmı Cihangir’deydi. Birçoğu Lefkoşa’ya veya başka köylere göçtüydü. Artık 66 yılında nişanlıydım, olaylar başladığında… Evlenme çağım geldi, rica ettim, o zamanki büyüklerim öğretmenlik tayinimi Hamitköy İlkokulu’na çıkardılar. Evlendim da Lefkoşa’da… 1 yıl da Hamitköy’de kaldım, o zamanki şartlar çok zordu tabii. Hamitköy’e da Kaymaklı’dan göç olmuştu. Orda binalar barakadandı. Zemin topraktı, haftasonu Cumartesi, o zaman Cumartesi da okul vardı. Cumartesi öğle zili çaldığında su daşırdık govalarılan ve sınıflara dökerdik toprak otursun Pazartesine kadar…
Tabii, Hamitköy yenile biraz düzeldi, yakın zamana kadar dediğiniz şekildeydi.
Evet; ilk olaylar başladığında, o yıllarda Hamitköy’de elektrik da yoktu.
Öyle mi?
Yoktu yaaa; karanlıktaydık, lambayla aydınlanırlardı, odun yakıp da yemek bişirirlerdi Hamitköy’de; düşünebilin Lefkoşa’nın hemen dibinde. Hamitköy’den sonra, orda da bir yıl kaldıktan sonra, tayinimi kendi köyüme istedim. İnönü köyüne.
Bu arada evlenmiş miydiniz?
Evet bu arada evlendim. 2 yıl kaldıydım Hamitköy’de. Hamitköy’den sonra İnönü’ye gittim. Oğlum 67 doğumludur; 67’de ben Hamitköy’deydim doğduğunda, 68’de İnönü İlkokulu’na geçtim.
Köyüne tayin…
Hangi oğlunuzdu doğan?
Tolga.
Bu arada sohbetin zaman zaman hatıralarda yoğunlaştığı anlar çok oldu. Bu bölümde de o anlardan birini yaşadık. Tanıdıklar, siyasi görüşler, demokrasi, hayata bakış… Esas konudan çıkıldığı ama hoş ve yararlı sohbetlerin olduğu bölümler…
Peki devam edelim Ali hocam, tayininizi istemiş ve köyünüze gitmiştiniz… Sinde’ye.
Evet, 68 yılından 77’ye kadar köyümde kaldım, yani 9 sene. Orda futbol takımında hem oynadım, hem çalıştırdım.
Futbola döneceğiz ama önce öğretmenlik yıllarını bitirelim sonra dönelim futbola.
Artık 77 yılında, tabii köye giderken eşim, hiç unutmam şöyle demişti; ‘köye gidiyorum ama Lefkoşa’ya gelirken evimi yapıp da geleceğim’ diye bir laf ettiydi ve gerçekten de öyle oldu. 77 yılında arsa aldıydık Lefkoşa Marmara bölgesinden, evimizi yaptık ve evim bittikten sonra da artık büyük oğlum da son sınıfa gelmişti ilkokulda, son sınıfı Lefkoşa’da okuması için hanımımın da bilhassa teşvikiyle Lefkoşa’ya tayinimi istedim. Lefkoşa’ya geldik ve çok da mutluyum çünkü Lefkoşa’da Tolga daha iyi bir eğitim aldı; Maarif Kolejini kazandı, gayet başarılı, kolejden sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesini kazandı ve Makine Mühendislik Bölümünü bitirdi. Ondan sonra İşletme Masteri de yaptı ve topluma hayırlı bir evlat yetiştirdiğime inanıyorum.
Öyle tabii ki.
Öteki oğlum Osman; o 1972 doğumludur. Biz İnönü’deyken orda doğmuştu. O ilkokulu hep Lefkoşa’da okudu. O da çok başarılı bir tahsil geçirdi. Hatta o da Ortadoğu Teknik Üniversiteyi kazandı. Matematik Kıbrıs ikinciliğini kazanmıştı. Kıbrıs gazetelerinde hatırlıyorum aylarla reklamı da yapılmıştı. Yani eşimle oğullarımla her yönden gurur duydum çünkü en iyi şekilde, en güzel şekilde başarılı oldular, bugün toplumda her ikisinin de çok güzel yerleri vardır. Tanıdıkları tarafından sevilen kişilerdirler. Bu benim için dünyada en güzel bir gururdur.
Güzel şeyler…
Torunlar falan var sanırım…
Evet, Tolga’nın 94 doğumlu oğlu var, o da İskoçya’da üniversiteyi, işletme pazarlama bölümünü bitirdi. Şu anda doktora yapıyor. Küçük oğlumun; Osman’ın iki tane, ikizleri vardır. Eylül ayında 6 yaşını dolduracaklar. Onlar da tabii en büyük gururumuz, Allah yollarını açık eylesin.
Lefkoşa’da evimiz olduğu halde kapadık buraya geldik. Sırf çocuklarımızın, torunlarımızın yanında olalım. Hep beraberiz. Mutlaka gelip geçerken uğrar hatır sorarlar; Allah herkese böyle evlatlar nasip etsin. Herhalde güzel yetiştirdik onun için. Torunum mesela, onlar Beşiktaşlı ben Galatasaraylıyım, gel dedem derim maçı beraber izleyelim. Ben gitmezden önce babasına dermiş, ‘baba, sakın dedemle tartışma ha, dedemi üzme.’ Oğlu babasına öyle der. Yani işte bunlar güzel şeyler, çok güzel şeyler.
Evet; Lefkoşa’ya geldiydiniz hocam en son.
Lefkoşa’ya geldik; Lefkoşa’da 77 yılında Şehit Ertuğrul İlkokulu’na çıktı tayinimiz. Mayıs ayında; orda gayet da huzurluydum. Küçük oğlum, Osman da orda ilkokul 1’i okuyordu. Şehit Doğan Ahmet İlkokulu’nda bir öğretmen başka bir yere gidince Okulun Müdürü Semih bey, gitmiş Daire’ye, ‘son sınıflar boştur, bana bir öğretmen gönderim ama ne olur lütfen Ali Bey’i gönderin’ demiş. Gittim, baktım okulun yanındaki çocukları sabahleyin annesi babası arabasıyla başka okula götürür. Yahu dedim niçin bu çocuklar, okul burda da başka okula giderler… ‘Ha bu okuldan koleje geçen yoktur da onun için. Vay be; Abdurrahman Yaratan diye biri var o da ODTÜ’yü bitirdi. Orda son sınıfta… O kadar uğraştım ki o çocuk o sene koleji kazandı. O kazanınca bana da güç verdi, öteki velilere de; ertesi sene ben Cumartesi okula gider, kurs yapardım okulda, parasız. Pazar da aynı şekilde. O yıl 13 öğrenci girdi sınava Tayfun bey; 13 öğrencinin 9’u koleji kazandı. Hep o öğrencilerin bugün isimlerine kadar bilirim.
Emeklilik…
Ne güzel…
Ya… Herkes bu defa giderdi Daire’ye ‘yahu derdi, isterim bu çocuğumu koleje koyum da napayım?’ ‘Götür gendini Şehit Doğan Ahmet’e, Ali Bey’e’. Çok çocuk yolladılar bana. Velilerle öğrencilerle ilişkilerim Şehit Doğan Ahmet’te çok iyi geçti. Sıra artık 86 yılına geldi. Epeyi sene orda ettim. Hamitköy’de müdürlük münhaldi 1986’da, müracaat ettim, mülakata gittim. Hamitköy’e Müdür olarak atandım. Ertesi sene Şehit Doğan Ahmet’e geldim. Çünkü Hamitköy Başöğretmen, o zaman Başöğretmen A vardı, Başöğretmen B vardı. Hamitköy’de sınıfım vardı. Müdür oldum ama sınıfım vardı. Bu defa 1 yıl sonra Başöğretmen A münhali açıldı. Ona da girdim, Alayköy münhali idi kazandım. O zamanki Eğitim Bakanı’na gittim (Şehit Doğan Ahmet’in müdürü da 2 yıllığına Londra’ya gitti.) O zamanki bakanla konuştum. Dedim, ‘madem ki müdür Londra’ya gidiyor, onun yerine biri gideceğine göre beni oraya verseniz.’ ‘E olur’ dedi. Şehit Doğan Ahmet’e gittim bir sene Şehit Doğan Ahmet’ten sonra bir sene Arabahmet İlkokulu’na gittim, Şehit Yalçın İlkokulu’na gittim Göçmenköy’e. En son yıl 95’e geldi, aradan seneler geçti, 1995 yılında artık emekli olmam gerekiyor…
60’da başladıydınız değil mi? 35 yıl olmuştu.
Evet 60’da başladım 95’e, 35 yıl… Büyük oğlum kirada oturur, Türkiye’de iş aldıydı, geldi Kıbrıs’a yerleşti. Bakarım kira verir, kirasını da biz öderdik, yardımcı olurduk. Dedim emekli olayım ailece öyle karar verdik. Emekli olayım da evin üzerini yapayım. Öyle oldu işte emekli oldum. Evin üzerini de her iki oğluma güle güle otursunlar yaptık. Öylece günlerimiz geçti.
Futbol yılları
Evet ve emekli oldunuz.
Evet 95 yılında emekli oldum.
Pekala, emekli olduktan sonra tekrar dönelim futbola... Futbol yaşantınıza, nasıl başladı futbol, nasıl sürdü, nasıl bıraktınız.
Ha, futbol nasıl başladı. Futbola 1957-58 yılında…
Duyduğum kadarıyla gol krallığınız da var…
Evet, öyle; 1957-58 yılında, rahmetli Yusuf Bey vardı spor hocası Türk Lisesi’nde. Yusuf Ergüçlü, Süleyman Ergüçlü’nün babası.
Ama Ergüçlü değildi ama o zamanlar herhalde!..
Hayır Karayusuf derlerdi kendisine. Yusuf Salih. Şimdi ilk gün; çağırdı futbol oynayanlar gelsin dedi okul açıldığında. Okullar işte Eylül’de, Ekim’de açıldıydı; 50 tane 60 tane çocuk gittik Taksim sahasına, baktı kimler sükseliyse Yusuf Bey; sen, sen, sen, onların içinde Malzum Arap da vardı Lefkeli; kaleciydi Lefke’de, onları da ayırdı. Bize gel demedi. Bir hafta sonra sınıf maçları yaptırırdı, mesela lise birler 4 şubeyse, şubeler arasında maçlar yaptırırdı. Ben da son sınıftım kolejde. Bir maç yaptık, ‘sen be arapçık sen antremanlara gel’ dedi. İlk beğenmedi, ondan sonra maçta gördü gel dedi. Gittik girdik lise takımına bir daha da çıkmadık. Özel Debbağ vardı; bilmem Çetinkaya’da yetiştiniz miydi; o zaman lise takımıyla İngilizlerle maç yapardı Kıbrıs karması. Lise takımında sene sonu ben karmaya çağırıldım. Demek ki birşeyler gösterdim ki beni; bir Özel Debbağ bir de beni, ikimizi lise takımından… Hiç dayak yemediydi o sene lise takımı. Karmaya çağrıldık, lise bitti bu defa Öğretmen Akademisi’ne, işte sınavlara girdik orda başladık. Atatürk koşuları ilk defa o sene yapıldıydı. Bitiş yeri da evkafın yanıydı. Atatürk büstü sadece evkafın yanında vardı. Ve Öğretmen Akademisini temsilen ben koşulara katıldım. Ben Atatürk büstünün yanına vardığımda bir döneyim arkama bakayım dedim. Girne kapısının oraya kadar arkamda kimseler yoktu, bomboştu arkam. O kadar fark attıydım. Yenicami’de futbola, hem Öğretmen Akademisi, hem da Yenicami de futbol oynamaya başladım. Oğuz Karayel da Yenicami’ye antrenör geldi. Oğuz Karayel benim yeteneğimi gördü herhalde çünkü İngiltere’de de, Ankara’nın bir takımında da oynadı; futbolu Kıbrıs’ta en iyi bilenlerdendi. Rum takımlarıyla da oynarken Çetinkaya, Çetinkaya’da da oynardı, hatta Ankara’da oynarken, Oğuz Karayel’den Ankara’nın gülü diye bahsederlermiş. Ankara’da o zaman herkes Oğuz Karayel’i tanıyormuş. Nasıl ki bir Lefter’i herkes unutmadı, tanırdı, o zamanki Ankara halkı da Karayel’i tanırmış. Oğuz Karayel bizi sahanın bir kenarına koyar, düdüğü çalar, en önde ben bitiririm. ‘Çok süratli be’ demiş. Bir süre oynadık orta sahada, ondan sonra forvete koydu. Ondan sonra Oğuz Karayel basardı topa, ‘gir Ali’ dediğinde, ‘koş Ali’ dediğinde ben, rakip kaleye doğru boş sahaya koşardım. Ama nasıl top atardı, o top öyle önünde yere vurduğunda ölü top, dokan ve git.
Gurur duyulan şeyler…
Yaman ikili olduydunuz yani…
Uuu hem da nasıl, tabii o zaman bilin maçlar da galabalık. 3000-5000 kişi. Yenicami’nin maçlarına da ben o zaman Minareliköy’de öğretmendim, bütün Minareliköylüler gelir, İnönü halkı gelir, Turunçlulular gelir, Vadili’den gelirler, otobüsler dolar maçlara gelirler. Çok kalabalık. Böyle güzel yıllar geçti ve benim yaş 24 oldu artık. Tam gol kıralı da oldum; öğretmen olduğum sene.
Evet, yıllar böyle geçti futbolda.
Evet.
Eklemek istediğiniz bir şey varsa onu da alalım ve bitirelim sohbetimizi.
Evet. Son on yılımı müdür olarak yaptım. Öyle inanıyorum ki çok kaliteli, çok disiplinli, çok sevecen öğrenciler yetiştirdim. Yani bu toplumun gurur duyacağı insanlar yetiştirdim. Her zaman o yetiştirdiğim öğrencilerimle gurur duyarım. Bunun yanında oğullarımla gurur duyarım. Onlar da en büyük gururum. Sıra şimdi geldi, torunların en iyi şekilde yetişmelerine. Tabii bunları yaparken en büyük yardımcım eşim oldu. Ben tabii hem öğretmenlik, hem futbol, çocuklarım okula giderken onlarla gerektiği şekilde ilgilendim dersem doğru değil, onlarla hep anneleri ilgilendi.
Teşekkürler Hocam…