25 Yıl geçmiş...
Dile kolay 25 yıl...
Dile kolay geldiği gibi 365x25’in her günü için de kolay geçse, umuru olmaz insanın.
Hani geriye dönüp baktığında, “hiç anlamadım” dersiniz ya,
keşke yüreğimizi acıtan her olayı,
her kaybı,
her yaşanmışlığı “hiç anlamadım”lara gömebilseydik.
Olmuyor işte...
Bir yerlerden çıkıp gelen ya da seninle birlikte günleri-ayları-yılları deviren acıları bir kenara koyup da yoluna devam edemiyorsun işte.
Elindeki, çevrendeki güzelliklerle, mutluluklarla yüreğini acıtanları örtmeye çalışıyorsun ancak.
Hani keşke “çivi çiviyi söker” misali acı; acıyı da sökseydi bizden.
Belki o zaman azalırdı acılar yüreğimizde,
belki o zaman “hiç anlamadım” bu acıları derdik,
hani belki “nasıl bir acıydı hatırlamıyorum”u yapıştırırdık dudaklarımıza, kalbimize.
Sanki gün geçtikçe acı; acıyı besler gibi.
Yitip gitmelerine mi yansa insan,
geride bırakılan hatıralara mı,
onları yaşatmak için vermen gereken çabya mı?
Hangisine yansın ki insan?
Yoksa yanmayı bir kenara bırakıp güzellikleriyle mi ansak geçmişin her anını, g
örmezden gelerek acıları?
25 yıl geçmiş meğer...
Önce bir kabir vardı yıllarca önünde dua ettiğimiz,
şimdilerde üç kabir olmuş,
hangi birinin önünde dursun ki insan...
365x25...