15 Kasım’da 40 ıncı yılını kutladığımız KKTC'nin 40 yılda getirildiği yer iyi sayılamayacak, hatta çok kötü denebilecek bir yerdir.
40 yılda aldığımız yol bir arpa boyunu geçmiyor. Bir bütün olarak kamu hizmetlerinde 1983’ün çok gerisine gittiğimizi söylersek abartmış olmayız.
Elbette bu başta UBP olmak üzere, o günden bu yana iktidar olan tüm siyasi partilerin ortak eseridir. Daha da önemlisi bu siyasi partileri iktidara taşıyan bizlerin sorumluluğunu da unutmamalıyız.
Hepimiz suçluyuz.
Aldığımız hizmetlerin hiçbirinden mutlu olmadığımız halde, değiştirmeyi beceremiyoruz. Ya da değiştirmekten korkuyoruz.
Günlük küçük çıkarlarımız için geleceğimizi heba ediyoruz.
Devlet kurmak kolaydır. Meclis’ten bir karar geçirirsiniz ve devlet kurarsınız, ya da bozar yenisini kurarsınız.
Asıl olan devleti kurmak değil, yaşatmaktır. Hem de amacına uygun yaşatmaktır.
Devlet, egemenliği altındaki topraklarda yaşayan tüm insanların eşit hizmet aldığı, kuralların herkese eşit uygulandığı, insanların refah ve mutlu yaşadığı bir yapıdır.
KKTC bunların hiçbirini yerine getirmedi. Aksine kısmen iyi giden kamu hizmetlerini çökertmek için partizanlığı ve popülizmi temel alan yeni yapılanmalar yaratıldı.
1983’ün hemen ertesinde kendilerine yakın memurları, istedikleri yere tayin edebilmek için üst kademe yöneticileri yasasını değiştirerek, üçlü kararname sistemini getirdiler.
Yasada yapılan bu değişiklik kamu hizmetlerini zamanla sıfırladı. Bu tarihten sonra üst kademe yöneticilerinin atanmasında liyakat, bilgi, beceri, yetenek aranmadı.
Bunlar yerine bakana, başbakana, cumhurbaşkanına, partiye yakınlık arandı. Bu giderek yasanın 6. ıncı maddesinde belirtilen asgari evsaflar da aranmamaya ya da kitabına uydurulmaya çalışıldı.
Bu amaçla yasanı ilgili maddeleri neredeyse her yıl, bazan yılda birkaç kez değiştirildi.
İşe göre kişi değil, kişiye göre iş seçildi.
Sanırım KKTC bu açıdan tüm dünyaya örnek olacak yapıdadır.
Bugünlerde konuşulan Meteoroloji Dairesi müdürlüğüne atanması düşünülen kişinin buraya atanabilmesi için neler yapılabileceğini göreceğiz. Geçmişte böyle zorlamalar çok yapılmıştı.
Ama asıl ilginç olan hemen herkesin şikayet ettiği bu yasanın neredeyse 40 yıldır yürürlükte olmasıdır.
Bu nasıl olabilir?
Hangi parti iktidara gelirse gelsin bu yasaya, ya dokunamadan gidiyor, ya da bilerek dokunmuyor.
Hemen her yıl yeni bir hükümetin kurulduğu ülkemizde sanırım “üst kademe yöneticisi olmayan kalmasın” anlayışı hakimdir. Bu sayede herkes, sırası geldiğinde, yani partisi iktidara geldiğinde bir daireye müdür, müsteşar, ya da üst kademe yöneticiliği görevine atanabilmenin hayalini kurar.
Bu küçücük ülkede bu kadar müdür, müsteşar emeklisi olmuşsa bunun sorumlusu elbette biziz.
Yeri gelmişken maliyenin bu konuda bir açıklama yapmasının şeffaflık gereği olduğunu hatırlatmak isterim.
İsimleri değil ama bütçeden üst kademe yönetici maaşı alan kaç kişi olduğunu, kaçının görevde, kaçının kızakta, kaçının müşavir, kaçının emekli olduğunu açıklaması ve bizim de bunu öğrenmemiz şeffaflık gereğidir diye düşünüyorum.
*****
40 yıl sonra geldiğimiz yer 40 yıl öncesinden çok daha gerilerdedir. Hemen hiç kimse devletten aldığı hizmetlerden mutlu değildir.
Önce bu ülkenin yasalarıyla oynayarak istedikleri kişileri istedikleri yerlere tayin ettiler. Ardından onlara istediklerini yaptırmaya başladılar. Bu yasa dışı istekleri yapmak istemeyen alt kademedeki dürüst memurları küstürerek erken emekliye sevk ettiler.
Eğitim ve Sağlık sistemlerini tamamen çökerttiler. Eğitimden de, sağlıktan da kimse mutlu değil. Hizmeti alan yeterli hizmeti alamadığı için, hizmeti veren de yeterli hizmeti veremediği için mutlu değil.
Bu durum hemen tüm bakanlıklarda, kurumlarda ve yerel idarelerde aynıdır.
Herkes şikayetçidir. Ama bu yapıyı değiştirmek için kimse kılını kıpırdatmıyor.
40 yılda geldiğimiz yeri tek bir kelime ile söylersek “ÇÖKÜŞ”.
Bunu tersine çevirmek elbette bizim elimizdedir. Günlük küçük çıkarlarımızı değil, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini düşünüyorsak şimdi elimizi taşın altına koyma zamanıdır.
Yarın çok geç olabilir.