41

İdeolojilerin ve tarihin sonu söylemi ile 90’lı yılların başında tanıştık. Yaklaşık yetmiş yıllık bir dönemin sonunda, iki kutuplu dünya ortadan kalkarken sermayenin üstünlüğünü, şirket karlarının maksimizasyonu ve sömürüye dayalı kapitalist sistem

 

 

İdeolojilerin ve tarihin sonu söylemi ile 90’lı yılların başında tanıştık. Yaklaşık yetmiş yıllık bir dönemin sonunda, iki kutuplu dünya ortadan kalkarken sermayenin üstünlüğünü, şirket karlarının maksimizasyonu ve sömürüye dayalı kapitalist sistem zafer çığlıkları atıyordu. Soğuk savaş sona ermişti, yeni bir dönem başlıyordu ve bu dönemin adı değişim dönemiydi. Siyasetin içinin giderek boşaltıldığı, ahlağın değil ahlakcılığın öne çıkıp bir nevi tapınmacılığa dönüştüğü, ilkesizliğin değer ilan edildiği, siyasi partilerin ilkelerden “arındırılarak”, “herkes yakala partisi” haline dönüştüğü ve elbette bu durumda siyaset yapabilmek için pragmatizmin ( ‘kötü’ pragmatizm anlamında, faydacılık, oportünizm, her şeyi araçsallaştırma durumu) tek geçerli akçe haline dönüştürüldüğü, günlük ihtiyaçlara bağlı tepkilerin adına siyaset dendiği dönemlerdi 90’lı yıllar.

Aynı dönemde tarihi değiştiren aydınlanma hareketini ve modernizmi tartışmaya açan ya da (sözde) aşmaya çalışan, hatta aştığını iddia eden (ancak bütünlükten yoksunluğu, çoğul söylemler bağlamında farklı referanslardan beslendiği için, ortak bir tanım bile geliştirmesi imkansız, bu imkansızlığı ise çoğu kez bir kimlik olarak öne çıkaran) post modern tartışmanın içinde bulduk kendimizi.

Post modernizm ile tanışmak önemliydi çünkü aslında “hiçleşme” olarak niteleyebileceğimiz o tartışma konuları bize neyin ne olduğunu, siyasi kimliklerin ve siyasi ilkelerin anlamı ile ideolojilerin önemi yanında, ...izmlerin sorunları, sıkıntıları ve hatta açmazlarını beynimize kazımıştı. Siyasi akıl, ekonomik akıl gibi tahakkümcü ve tekçi söylemlerin reddedilmesi gereğinden hareketle “çoğul”un keşfi de yine aynı dönemin ürünüdür. Bu anlamda farklılıklar, çoğulluk, çoğul kimlikler gibi yeni terminolojik değerler öne çıkarken, ikibinli yıllara damgasını vuracak bir küreselleşme tartışmaları ve yerelin kültürel ve siyasi önemi üzerine tartışmaların yoğunluğu içerisinde yer alındı. Burada gerek feminizm gerekse eleştirel söylemin bir yöntem olarak kendini öne çıkardığı, günlük hayatın ve hayata dair her bir anın baskı, şiddet ve hatta sıradan faşizme dair pratikler üzerindeki sorgulamalar öne çıkmaktaydı.

Sol siyasi partilere baktığımızda, ciddi bölünmeler ve iç kavgaların tavan yaptığı bir on yıl ile karşı karşıyaydık. Bir yandan o gün “var olan”  siyasi söylemin koşulsuz devamı ile siyaset yapmak isteyenler ile bir diğer yandan, sosyalistlerin yüzyıl başında başlayan ve dünya siyasi tarihi açısından çok kısa bir döneme denk gelen yetmiş yıllık serüvenini sorgulama ihtiyacıyla yola devam etmek isteyenlerin kırılması yaşandı. Zor ve acı dolu dönemlerdi.

Sosyalizm, toplumun değişimini en önde tutan ve bu mücadeleyi var olan sistemi, düzeni devam ettirmek isteyenlere karşı vermeyi her zaman öne çıkarmış bir düşünce sistemidir. Kendi iç dinamiği ilerlemeyi gerekli kılar, zorlar. Ezilenden yana bir dünya için, ezilen ezen ilişkisini ortadan kaldırmak için mücadele eder. Adalet ve eşitlik ilkeleri sol için temeldir. Ve özgürlük...Yaratma kapasitesinin olanaklı kılınması ile üretilenin sonsuzluğu ve yeni limanlara açılacak, bilinmezliğin yollarında insanoğlunun daha eşitlikçi ve adil yaşamasını sağlayacak bir dünya düzenine kavuşma süreci...

Solun bu noktada en ayırt edici özelliği, insanın, toplumun, tarihin, doğanın değişirliğine, değişebilirliğine, değiştirilebilirliğine inanmasıdır. Marksizmden, sosyalizmden bağımsız olarak, evrensel bir sol-sağ ayrımı yapabilirsek, ki bence yapabiliriz, o bağlamda bir özellik olarak ortaya koyabiliriz bu durumu.

Yirmi yıllık kaotik tartışma sürecinin ardından sol için geriye kalan yine ilkeleri ve düşünsel değerleri ile özverili pratiği olmuştur. Ayakta kalanlarsa, siyasi gelişmeleri, süreci iyi okuyanlar ve kişisel çekişmelerden uzak durup kol kola girenler olmuştur.

Ülkemizde sol, konjonktüre bağlı olarak her türlü değişimin öncüsü olamayabilir. Ancak her türlü değişimin destekçisi olur. Sağ’ın değişim öngörüsünü kat be kat aşacak öneriler sunar, sınırları sonuna dek zorlar.

Sol için sorunlara çözümün temel kaynağını işaret etmek, iki yüzlü olmamak adına en temel ahlaki görevidir. Ancak sol, hiçbir sorunun ve adımın ertelenemeyeceğini bilecek kadar da deneyim sahibidir. Kervanın çoğu kez yolda düzüleceği, deneyimlerin önemli yol göstericiler olduğu, ilkelerden de ödün verilemeyeceği açıktır, bilinmektedir.

Kırk bir yıl, dile kolay. Bizi bugünlere emeği ile, özverisi ile, mücadelesi ile, nasırlı elleri, ışıldayan gözleri, inançlı yürekleri ile taşıyan partimizin taş ustaları, sarı garıncaları başta olmak üzere herkesi saygı ile selamlıyorum.

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri