47 yıl sonra onları buluşturduk... 

Sevgül Uludağ

1974’te göz göze geldiği Gavrilis Mina’ya ateş etmeyerek hayatta kalmasını sağlayan Mehmet İsmail Sağman ile Gavrilis Mina’yı bir araya getirdik...

18 Ağustos 1974’te Strullos’ta (Trulli) göz göze geldiği Kıbrıslırum Gavrilis Mina’ya ateş etmeyerek hayatta kalmasını sağlayan Mehmet İsmail Sağman’ı, geçtiğimiz Pazar günü Gavrilis Mina ile bir araya getirdik... Bu anlamlı buluşmaya, bu insaniyet öyküsünün ortaya çıkmasını sağlayan çok değerli arkadaşımız Fotis Kuzubis de tanıklık etti...

SICAK KARŞILAMA...
12 Aralık 2021 Pazar sabahı saat 09.30’da değerli arkadaşımız Fotis Kuzubis’i, Gavrilis Mina ve değerli eşi Kika’yı Ledra Palas barikatından kendi arabamızla alarak onları Mehmet İsmail Sağman’ın Lefkoşa’daki evine götürdük...
Burada sıcak bir karşılamayla karşılaştık...
Mehmet İsmail Sağman’ın çok değerli eşi Sabiha Sağman hanım, gelen konuklar için bulgur köfteleri, pilavunalar, ballı tel kadeyifler ve sigara börekleri hazırlamıştı...
Mehmet ve Sabiha hanımın oğlucukları Mustafa ve değerli gelinleri Dilan Ataçlı ve toruncukları Doruk da katılıyordu bu anlamlı buluşmaya...

“İYİ Kİ SİLAHIM YOKTU...”
Gavrilis Mina, 18 Ağustos 1974’te Strullos’ta karşı karşıya geldiği ve ellerini havaya kaldırdığı, göz göze birkaç saniye boyunca bakıştıkları ve elindeki Thompson silahın tetiğini çekmeyerek kendisinin hayatta kalmasını sağlayan Mehmet İsmail Sağman’a bir teşekkür plaketi getirmişti... Teşekkür plaketi, adamızın kadim ağaçlarından bir zeytin ağacının simgelendiği bir plaketti ve plaketin yan tarafında da “Mehmet İsmail Sağman’a saygıyla” yazıyordu İngilizce olarak... Sabiha Hanım için de bir kucak dolusu rengarenk çiçek getirmişti Gavrilis Mina... 
Gavrilis Mina, eşi Kika ve Fotis Kuzubis’le Mehmet İsmail Sağman ve ailesi arasında tercümanlık görevi de yaptık ve İngilizce’den Türkçe’ye çeviri yaparak anlaşmalarını sağladık... Ancak Mehmet İsmail Sağman biraz Rumca da biliyordu ve çat-pat konuşarak, o da kendi söylemek istediklerini anlatmaya çalıştı...
Gavrilis Mina, “İyi ki o gün silahım yoktu” derken, aslında önemli bir noktaya işaret ediyordu... 
O gün silahı yoktu, ellerini havaya kaldırmıştı. Mehmet İsmail Sağman da, silahsız, ellerini teslim olmuş vaziyette havaya kaldırmış olan bir Kıbrıslırum’a, yani Gavrilis Mina’ya ateş etmeyerek insaniyetini göstermişti... 
Eğer Gavrilis Mina’nın elinde silah olsaydı, belki de o savaş ortamında birbirlerini vurabilirlerdi! Veya birbirlerine ateş ederlerdi – vururlardı, vurmazlardı o ayrı konu ancak bereket versin ki o anda Gavrilis Mina’nın elinde silah yoktu. Böylece hem Gavrilis Mina, hem de Mehmet İsmail Sağman hayatta kalmıştı... Aksi halde bugün burada olmayabilirlerdi...

AİLELERİNİ ANLATTILAR...
Gavrilis Mina’nın üç kızı varmış, en büyüğü 40’lı yaşlarda, en küçüğü 20’li yaşlardaymış... Bir kızı Amerika’da, bir kızı İngiltere’de, bir kızı da Kıbrıs’ta yaşıyormuş... Boston’da olan kızı bir gün önce ski yaparken düşüp ayağını kırmış... Bu kızından olan torunu on yaşındaymış ve bir ürolog olan Gavrilis Mina’ya, “Bekle beni dede, tıp okuyacam, gelecem ve beraber hekimlik yapacayık” demiş... 
Gavrilis Mina’nın eşi Kika hanım, Rus... 30 senedir Kıbrıs’ta yaşadığını söylüyor. Nörs imiş... Sabiha Hanım’ı Bay Gavrilis Mina’nın bir akrabasının Omorfolu eşine benzetiyor... Sabiha Hanım’ın Vadilili olduğunu duyunca, Bay Gavrilis Mina ona Vadili’den bazı Kıbrıslırumlar’ı soruyor ancak henüz altı yaşındayken ayrılmış Sabiha Hanım Vadili’den, Lefkoşa’da büyümüş, bu yüzden söylediği kişileri tanımıyor...

“GELEN SEFERE FIRIN YANACAK...”
Mehmet İsmail Sağman’ın en harika yanı, sürekli gülümsemesi... Sevecenliği... Üstelik yakın zamanda büyük bir prostat ameliyatı geçirmiş olduğu, bacağındaki sızı yüzünden fazla yürüyemediği halde gülümsemeyi seçiyor... Onun yerinde başkası olmuş olsaydı belki de somurtup oturacak ve çektiği sızılardan, acılardan, hastanedeki tedavisinden söz edecekti... Henüz geçtiğimiz Salı günü hastanede tedavide olduğu halde, yakınmıyor ve misafirlerini sevecenlikle karşılıyor...
Dikomo’da bir evcikleri, bir de bahçeleri varmış...
“Aklınıza ne gelirse, her türlü ağaç vardır bahçemizde” diyor Sabiha Hanım... Ancak Mehmet Bey’in rahatsızlığı nedeniyle azıcık bakımsız kalmış şimdi ağaçlar... 
“Bu defa gelişinizde” diyor Mehmet Bey konuklarına, “Dikmen’deki evimizdeki fırını yakacağız...”
“Kleftiko!” diyorum, herkes gülümsüyor...
Gavrilis Mina, Maraş göçmeni olarak Larnaka’da küçük bir apartman daireciğinde kaldığını söylüyor ve Mehmet İsmail Sağman’a, “Ama ben sizi evimde konuk edemem, sizi istediğiniz tavernada konuk edeceğim geldiğinizde Larnaka’ya” diyor, “İsterseniz deniz kenarında, isterseniz dağda” diyor... 
Doktor Gavrilis Mina, kartını veriyor onlara ve bize... Böylece istedikleri zaman haberleşebilecekler... Zaten Sabiha Hanım’la da Facebook arkadaşı olmuşlar iki gün önce... Böylece insani temasları devam edebilecek... 

FOTİS’İN EVLATLARI...
Fotis Kuzubis de Maraş göçmeni, ailesi aslen Arodezli’ymiş ama o, Maraş’ta doğup büyümüş... 1974 sonrasında Londra’ya göç etmiş ve orada kurmuş hayatını... Londra’yı sevmediğini söylüyor... Altı evladı ve toruncukları var onun da... Şimdi emekli olduğu için son bir senedir Arodez’deymiş, burada zeytin ağaççıkları var ve toplayıp yağ çıkarmış... Yakında Londra’ya dönecekmiş ve sonra Şubat ayında yeniden geri gelecekmiş... Fotis de, Gavrilis de, EOKA-B’ciler tarafından 15 Temmuz 1974’te darbe olduğu zaman tutuklanıp hapsedilmişlerdi solcu oldukları gerekçesiyle... Mehmet İsmail Sağman’ın oğlu ve gelinine bunu anlatıyorum, EOKA-B’ciler sadece Kıbrıslıtürkler’e değil, Kıbrıslırumlar’a da fenalık ettiler, bunu anlatmaya çalışıyorum... 
Mehmet Bey ve Sabiha Hanım’ın bir oğlu, bir kızı var... Oğlunu ve gelini ile toruncuklarını tanıdık bu buluşmamızda, inşallah kızını da tanıma fırsatımız olur gelecekte... 

BİRER ŞİŞE BAL...
Gitme vaktimiz geldiği zaman aşağıda, Sağmanlar’a ait apartmanın önündeki zeytin ağacının yanında topluca fotoğraf çekiyoruz...
Sabiha Hanım, her birimize birer şişe bal armağan ediyor...
Kıbrıs’ta özlediğimiz insaniyet bu işte... 
Fotis Kuzubis arkadaşımıza, bu öykünün ortaya çıkarılmasında yardımcı olduğu için çok teşekkür ediyoruz...
Mehmet İsmail Sağman’a insaniyeti için teşekkür ediyoruz...
Gavrilis Mina’ya, korkmadan ve çekinmeden bu öyküyü bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyoruz...
Sabiha Hanım’a da bizi sıcak biçimde karşılayıp en mükemmel biçimde ağırladığı için teşekkür ediyoruz...
Keşke Kıbrıs’a bu güzel insani ilişkiler hakim olsa... Bunun için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz ki evlatlarımıza daha insani bir ülkeyi miras bırakabilelim... Bu, hepimizin görevi...