Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihinde aldığı 186 numaralı kararla kurulan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün adamıza gelişinden bu yana tam 50 yıl geçti.
4 Mart 1964 tarihinde toplanan ve 5 daimi üye yanında 6 dönemsel üyenin katıldığı ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan’ın da görüşlerinin alındığı toplantıda karar oybirliği ile alındı.
Aralık 1963 olaylarının hemen ardından alınan bu karar aslında akan kanın durdurulması ve kurulu düzenin, yani 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin varlığını sürdürmesi için alınmıştı. Amaç da kısa sürede normalleşmenin sağlanması ve BM Barış Gücünün görevini tamamlayarak adadan ayrılmasıydı.
Ancak her 6 ayda bir yeniden gözden geçirilerek BM barış gücünün görev süresi uzatılmaktadır. Böylece uzatıla uzatıla tam 50 yıl geçti.
Ama Kıbrıs’ta hala çözüm ve barış ortamı sağlanamamış, kalıcı barışa ulaşılamamıştır. 1964’den 1974’e kadar geçen 10 yıllık sürede normalleşme sağlanamadı. 1974’den günümüze geçen 40 yıllık sürede de ateş kes durumu ortadan kaldırılamadı.
Kıbrıslılar kendi ülkelerini bir türlü normalleştiremediler.
BM tam 50 yıldır Kıbrıs sorunu ile ilgileniyor. Artık usandı, bıktı. BM Genel Sekreteri her fırsatta bize bunu hatırlatıyor. BM üyesi ülkeler, özellikle de finansör durumundaki zengin ülkeler artık buradaki barış gücünün finansmanını yüklenmek istemiyorlar.
Bir an önce çözüme ulaşılması için herkes, hemen hemen her ülke katkı yapmaya hazırdır. Ama çözümü sağlayacak olan Kıbrıslıların ve hamisi pozisyonundaki anavatanların hiç acelesi yoktur.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı “sağlam bir anlaşma” diyerek “ayrılığı” öne çıkarırken, Kıbrıs Rum tarafı da artık varlığı bile tartışma konusu olan “Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti” demektedir. Rumlar bunun ortak devletimiz olduğunu da unutarak “benim devletim” demektedirler.
Böylece çözüm hep bir başka bahara ertelenmektedir. Maalesef o bahar da hiç ama hiç kapımızı çalmıyor.
2004’de çözüm için bir şans doğmuştu. Onu da Rum tarafının kendi rahatını bozmak istememesi ve ellerine geçirdikleri ve tepe tepe kullandıkları Kıbrıs Cumhuriyeti devletini bizimle paylaşmak istememeleri sonucu yitirdik.
2014 yılında, yani sorunun 50.inci yılında bu şans bir defa daha kapımızı çalıyor gibi. Ama bu kez Kıbrıslı Türkler’de de 2004 sürecindeki heyecanı maalesef göremiyorum.
Yerel seçimlerde kimin kiminle ittifak yapacağı, hükümetin düşüp düşmeyeceği, yerel seçimlerde kimin aday olacağı, bazı adayların kaybetmesi için nasıl ayak oyunları çekileceği falan gibi incir çekirdeğini doldurmayan konular ardından sürüklenip gidiyoruz.
Bol bol dedikodu, bol bol nutuk, bol bol toplantı, görüşme, sonra yeniden toplantı, sonra yeniden görüşme ile zaman öldürüyoruz.
Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanma yok. Kuzeyde de yok, güneyde de yok. Ama bir gerçekleği not etmem gerekiyor. Bu kez Rum tarafı biraz daha fazla istekli ve daha fazla ilgilidir. Görüşme sürecine 2004 sürecinden farklı olarak derslerini çalışarak geliyorlar.
Görüşme süreci en nihayet ortak açıklamadan sonra başladı. Yavaş gidiyor. Liderler işi özel temsilcilerine bırakmış görünüyor. Ama gidiyor. Bu önemlidir. Temsilciler haftada 2 defa görüşüyor. Liderler de ay sonu biraraya gelerek herhalde gelinen aşamayı teyid edecek ve süreci hızlandıracak adımları atacaktır.
Benim altını çizmek istediğim konu ise kurulacak olan federal devletin kimin devleti olacağı konusudur. Sanırım bu bizim tarafta tam anlaşılamadı. Kurucu devletlerin biri, yani Kıbrıs Türk Kurucu Devlet’i bizim, öteki Kıbrıs Rum Kurucu Devlet’i ile merkezi devlet de Rumların olmayacaktır.
Konuya böyle yaklaşırsak kaybederiz. Federal merkezi devlet hem bizim, hem de Rumların ortak devletidir. Federal yetkileri de ortaklaşa kullanacağız. Bu devletin yasama, yürütme ve yargı organlarında birlikte görev yapacağız, devlet başkanlığını da dönüşümlü olarak beraber yürüteceğiz.
O nedenle Rumların federal merkezi devletin işlerliği konusunda gösterdikleri hassasiyeti anlamamız ve aynı hassasiyeti bizim de göstermemiz gerekir.
Unutmayın sahiplenmediğiniz hiçbir şey sizin olmaz. Zamanında Kıbrıs Cumhuriyeti’ne böyle baktığımız için Rumlar bugün hala bu devleti tepe tepe kulanıyorlar.
50.inci yıl çözüm yılı olabilir. Umutlu olmamak için hiçbir neden yoktur. Bu nedenle işi sadece liderlere ve onların özel temsilcilerine bırakmamalıyız.