Bir hafta sonu Larnaka’da konakladık…
Sonrasında ise iki gün Poli bölgesinde…
Kıbrıs Cumhuriyeti canım!
Güney Kıbrıs!
-*-*-
Geçenlerde bir Türk televizyonunda “Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti” ifadesini işittim; çok güldüm!
Kendi kendimizi kandırma operasyonu diyorum buna!
-*-*-
Larnaka’dan Ayanapa’ya, Derinya’ya, Protaras’a, Paralimni’ye falan uğramıştık…
Poli’de de iki gün geçirdikten ve civardaki Türk köylerini dolaştıktan sonra Baf – Limasol – Zigi dedik ve Zigi’de öğle yemeği yedik!
Balık!
Ve evet, KKTC’den ucuz!
Üzgünüm!
-*-*-
Haaa bu arada üç beş hafta önce de iki akşamı Lefkara köyünde geçirmiştik; bir önceki hafta sonu da Trodos bölgesindeydik!
-*-*-
Kısacası, yazın sıcağında, gidecek daha ucuz bir yerimiz de yok diye, Güney’i bayağı turladık!
İnşallah bu hafta sonu da iki akşam KKTC’de, Mağusa – İskele – Boğaziçi’nde, Salamis’te olacağım!
-*-*-
İşi aksatmadan, hafta sonları, yaz tatilini dolduruyorum…
Sim Tv’deki sabah programını bayramda zaten beş gün yapmamıştık; baka ara vermeyeceğiz…
Yenidüzen’deki yazılar da hep devam edecek…
-*-*-
Bu arada gezerken gördüklerimi, hissettiklerimi de sizlerle paylaşmaktan çok keyif aldığımı belirtmek isterim…
-*-*-
Evet tam dört hafta sonu, bazen konaklamalı, bazen günübirlik, neredeyse “Kıbrıs Cumhuriyeti” topraklarının tamamını dolaştım…
Söyleyebileceğim ilk gözlem şudur; bayındırlık – ulaştırma açısından en az 50 sene gerideyiz!
-*-*-
Limanlar, yollar, kaldırımlar, aydınlatma, yol çizgileri, yol işaretleri, yön işaretleri mükemmel!
Bizde mi?
Gaziveren’deki köprünün demir korkuluklarını yapamaz haldeyiz!
-*-*-
Yani Lefkoşa – Hamiyköy Çevre Yolu’nu neredeyse 12 senede bitirememeyi; bu ve benzeri ihalelerde her türlü şaibeyi yaşamayı; en az üç kez hatta dört kez bitmemiş yola açılış töreni düzenlemeyi falan geçtim!
-*-*-
Çevre temizliği açısından 50 sene değil; en az 150 sene gerideyiz!
Efendim Güney temiz mi?
Elbette çok sıkıntıları vardır ama bizimle kıyaslandığında o sıkıntılar devede kulak bile değil!
Sürekli yanan Güngör Çöplüğü ya da Lefke’deki çöplük alanı düşündüğünüzde…
Veya Teknecik’teki dumanı ciğerlerinize çektiğinizde…
-*-*-
Haaa Teknecik’e alınan akaryakıt ve bu akaryakıtttan elde edilen rüşvetleri de geçtim; açıkça zehirleniyoruz ve egemen eşit devleti yönetenlerin zerre umurunda değil!
-*-*-
Efendim Güney’de yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bütün evler, köyler bakımlı!
Neden?
Çünkü ganimet değil!
Vatandaş evine “benim evim” diyebiliyor!
-*-*-
Türklerden kalan köylere özel yatırım yapılmamış!
Oturulabilen evlere göçmenler yerleştirilmiş; oturulamayanlar yıkılmış!
-*-*-
Rumlar, Türklerden kalan köylerdeki camileri ve mezarlıkları mümkün olduğunca korumuş; bizim tarafta kiliseler ya camiye ya da ağıla dönüştürülmüş!
Mezarlıklar yağmalanmış!
-*-*-
İnternet her yerde!
1974’te elektrik bile olmayan köylerde şu anda elektrik ve elektronik haberleşme adına her şey var ve “kesilmiyor”…
Su sorununu da yönetmeyi başarıyorlar, dev gibi barajlar inşa etmişler; hor kullanmamışlar; hor kullanmaya yol açabilecek yatırıma izin vermemişler!
-*-*-
En ucra köye dahi giden tüm yollar bakımlı, sağlam!
Ve Türklere ait tapular aynen geçerli!
Kamu yararı olanlar kamulaştırılmış mı?
Parası mutlaka ayrılmıştır!
Kimseye goftiden ya da gollifa gibi tapu dağıtılmamış; yasalar çıkarılmış, kanunlar uygulanmış ve “çözüme kadar kullanın” denmiş!
-*-*-
Tekrar etmek gibi olmasın ama; elbette ülkede yabancı yatırımcı var ancak marketler, restoranlar, oteller, iş yerleri büyük oranda Kıbrıslıların!
Anavatan Yunanistan’dan gelenler ülkeyi “yasadışı” bir şekilde bölüşmemiş!
-*-*-
Çalışanların çoğu yabancı ama bu çoğunluk; bizdeki gibi yüz ile sıfır oranında değil!
Yarı yarıya!
Ve örneğin restoranların tümünde müdür ya da benzeri mevkilerde kesinlikle Rum var…
-*-*-
Gelelim siyasi eşitlik meselesine!
Ekonomik olarak eşit olmadığımız gibi; gayet net bir şekilde herkesin görebildiği gibi siyaseten de eşit değiliz!
-*-*-
Haliyle ben Rum olsaydım; KKTC denen ve başka bir ülkenin mutlak kontrolüne girmiş bir “devlet” ya da “herneyse” ile asla ortaklık kurmazdım!
Niye kurayım ki?
-*-*-
Ağlamaya devam ederdim ki devam ediyorlar!
“Mallarımız, topraklarımız, evlerimiz; unutmuyoruz; bir gün mutlaka döneceğiz” sloganlarını eksik etmiyorlar!
Ve malı götürüyorlar!
-*-*-
Efendim bu bizim ayrı, egemen ve eşit bir bağımsız devlet olmamız için avantaj değil mi?
Ayrı, eşit ve egemen bir devlet kurmak için “yasal ve gerçek vatandaşlara; yani tanımı resmen yapılabilen halka ihtiyaç var”…
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Kıbrıs meselesini sorunuyla alakalı siyasi çözüm imkansız mı?
Elbette bir formülü vardır…
Ama tam da emin değilim olabileceğinden…
-*-*-
Peki kaybeden?
1974’ün 50’inci yılına üç haftadan az süre kaldı!
Geçen 50 yılda tek kaybeden Kıbrıs Türk toplumudur…
Türkiye kazanmıştır ve hala kazanmaktadır!
“Kıbrıs Türkü” denilen ahalinin de keyfinde sorun yoktur ama geleceği belirsizdir!
Kıbrıslı Rumlar mı?
Kaybettikleri savaşı; çoktan kazandılar bile!
Tera köyünde annemin doğduğu ev… Kıbrıs sorunu çözülse bile bu ev Teralı ailesinindir… Tapusu da rahmetlik Hüseyin Teralı dedeme aittir… Bilmem anlatabildim mi? İskele’de ya da Girne’de, tapulu Rum mülklerine dev inşaat yapanlar bir kez daha düşünsün! “Tutuklandık diye ağlamayalım diye…