50 yıllık müthiş kariyeri ile kendi müzikal imzasını yaratmış önünde şapka çıkarılması gereken bir sanatçı: David Garfield

Yenidüzen olarak yaşayan efsane Garfield ile keyifli ve samimi bir röportaj gerçekleştirdik.

Murat OBENLER

Kendi müziğini yapabilmek için memleketi St.Louis’ten Los Angeles’e, New York’a ve daha sonra da dünyaya uzanan 50 yıllık (kariyer olarak 50 ama toplamda 60’ın üzerinde) kesintisiz müzikal kariyerinde hep bağımsız(kendi müziklerinin yazarlığını yaparak), müdahalesiz (kendi kayıt stüdyo ve şirketini kurarak),kendi çizgisini, kulvarını yaratmanın adımlarını atmış, kalıpların dışında yeni bir şeyler yapabilmenin yollarını aramış (çok geniş ve önemli müzisyenleri projelerine dahil ederek) ve farklı müzik türlerinde dolaşan kendi imzasını attığı müziği ile kendine müzik dünyasında özgün bir yer edinmiş David Garfield, 23. Paradise Caz Festivali’nde sahne almak için Kıbrıs'taydı. Yenidüzen olarak yaşayan efsane Garfield ile keyifli ve samimi bir röportaj gerçekleştirdik.

“İlk piyano öğrendim ama okul orkestrasında piyano olmadığı için davul çaldım. Okulda davulla başlayıp sonra piyanoya geçiş yaptım”

1970’lerden günümüze 50 yıllık kesintisiz aktif bir müzikal yolculuk. Birçok önemli sanatçı ile yolları kesişen, dünyanın dört bir yanında sahnelere çıkan, farklı gruplarda çalan, kendi grubu ile çağdaş caz tarihinde önemli bir yere sahip olan David Garfield’in bu yolculuğa nasıl başladığını biraz konuşmak isterim. 7 yaşında değil miydi ilk müzikal adımlarınız?

David Garfield: Evet. Piyanoda 1,2,3 ve 4. seviyeleri geçtim ama okulda piyano olmadığı için piyanosuz bir orkestrada davul çalarak müzikle ilk temasa başladım. 1960’ların ortasında rock müziğin patlamasıyla birlikte rock davulcuları çok revaçta idi ve ben de tutkuyla davul çalıyordum.  Ben daha sonra piyanoya geçiş yaptım.

“Lise 2’de bir caz piyanosu ile caza geçiş yaptım. Aslında o dönemde de davul benim ilk, piyano da 2. enstrümanımdı ama bir gün grup arkadaşlarım “Sen piyanoyu seviyorsun. Yarın senin piyanoyu getirip onu çalsana” demesiyle ben de çaldım ve bir anda enstrüman değişmiş oldum”

Genç yaşta davuldan piyanoya geçiyorsunuz. Klasik piyano eğitimlerinin küçük yaşlarda başladığını da biliyoruz. Nasıl oldu bu geçiş peki? Biri mi sizi yönlendirdi, bir öneri üstüne mi oldu yoksa siz kendi başınıza mı bu tercihi yaptınız?

Evimizde duvara dayalı bir piyanomuz vardı. Daha çok dekoratif bir malzeme idi. Kiliselerde de piyanolar vardır. Piyano iyi bir başlangıç enstrümanı olmuştur her zaman. Ben de gençliğimde hayran olduğum birçok rock piyano/klavye ustaları vardı. The Doors grubunun efsane klavyecisi Ray Manzarek’in Light My Fire şarkısındaki solosu çok etkileyiciydi. Lisenin 2.yılında bir caz piyanosu ile caza geçiş yaptım. Caz müziğini giderek daha fazla sevmeye başladım. Bunda albümleri olan Kerry Moraeway , Joe Zawinul, Herbie Hancock, Chick Corea,George Shearing gibi önemli caz piyanistlerini hayranlıkla dinlemeye başlamam ve cazı her geçen gün daha fazla keşfetmemin etkisi var. Lise son sınıfta artık caz denen büyülü dünyaya hem kafa hem piyanist olarak dalmıştım. Aslında o dönemde de davul benim ilk, piyano da ikinci enstrümanımdı ama bir gün grup arkadaşlarım “Sen piyanoyu seviyorsun. Yarın senin piyanoyu getirip onu çalsana” demesiyle ben de piyanoyu getirip Cuma gecesi onu çaldım ve bir anda enstrüman değişmiş oldum. İlk çaldığım klavye Pendy Rose idi. Hiçbir amatör grupta çalmadan profesyonel olarak caz piyanisti olarak bu yolculuğu başladım ve sürdürüyorum.

“Yetenekli olmalısınız, sağlam çalışmalısınız, güvenilir bir kişi olmalısınız”

Dile kolay 50 yıllık bir kariyerden bahsediyoruz. Sürekli çalışma, kendini geliştirme, yaratma, üretme, solo albümler, kendi grubunuzla, konuk müzisyen olarak çıktığınız sayısız sahne deneyimi, sayısız stüdyo kaydı ve 10 albüm. Kendi stüdyonuz, yapım şirketiniz vs. Bu önemli başarının temelinde en çok neyin etkisi vardır?

Öncelikle yetenekli olmalısınız, ardından sağlam çalışmalısınız, güvenilir bir kişi olmalısınız. Ben ilk başlarda St.Louis/Missouri’de yaşarken kafamda çok şey vardı. Sonra Los Angeles’e taşındığımda orada biraz daha üst bir seviye olduğunu gördüm ve en alt seviyede olan bir müzisyen olarak tanıştığım kişilerle jam sessions katıldım. Benim ilk şanslı durağım müzisyenlerle karşılaşmam ve kendi grubumu kurma kararı vermemdi. Hemen Cuma gecesi açılışını yapan bir mekan vardı ve yine şans eseri orayı aradım ve biz gelin içeri ve başlayın çalmaya dediler. Hiç iptal olmadan gece devam etti ve şansımız yaver gitmişti.

“Her zaman şansa ihtiyacınız olur. 19 yaşında herhangi bir albüm kaydetmeden LA’ın ana caz sahnelerinde sahneye çıkmak önemli bir ilerlemeydi”

Şans her zaman olması gereken bir şey değil mi?

Her zaman şansa ihtiyacınız olur. O gece orada sahne almamız, beğenilmemiz, bunun haftalık bir programa dönüşmesi bizim şansımızdı. Bir buçuk yıl sonunda konuşulan bir grup olmuştuk. LA’in en iyi müzik adamlarından Bobo(Willie) King bizi keşfetti ve çok beğenerek kendi grubuna dahil etti. Bu bizim ilk gerçek keşfimizdi. Orada 6 ayda çok iyi bir performansla iyi de kazanmaya başladık. Herhangi bir albüm kaydetmeden LA’ın ana caz sahnelerinde sahneye çıkmak da önemli bir ilerlemeydi. Bu benim 1976’da yani 19 yaşında Freddie Hubbard ile auditiona gitmemin yolculuğunu başlattı. Onla yolumun kesişmesi de çok büyük bir şanstı çünkü o yetenekli genç caz piyaniste daha da yükselmenin, başarılı olmanın yolunu açtı.

“Freddie Hubbard, Willie Bobo ile tanışmam sonrasında kendi kurduğum Karizma ile kendi kitabımı yazmaya başlamıştım”

O zamanlar bugünkü müthiş iletişim araçları yok tabi ki. Önemli, tanınmış, bağlantıları güçlü biri ile tanışmak veya meşhur bir artist ile tanışmak birçok yolu rahatça yürümenize sebep olabiliyordu. Sizin de iyi bir tanışıklığınız, iletişim ve çevreniz olduğunu düşünüyorum.

Evet kesinlikle öyle. Willie Bobo King onlardan birisiydi. 1976’da gruptan ayrılarak kendi yolumu çizmeye başladım. Ailem St.Louis’deydi ve ben yalnız başıma LA’de yaşamaya çalışıyordum. Freddie ile biraz çaldık ve sonra New York City’ye geçtik. Freddie,Miles Davis’in de konser verdiği özel konser salonunda Herbie Hancock konserine gittik. BSOP Records tarafından konser kaydedilmişti. Bir hafta sonra da Weather Report,NY’da çaldılar. Sonrasındaki partide Jaco Pastorius da ordaydı ve onla tanıştım. Çok gençtim ve çok utangaçtım. Kendine güvenin olmayınca girişim yapmakta ve sosyal iletişimde zorlanıyorsun. Bir hafta sonra New York’ta idim. Ron Carter , Joe Sulllivan , Joe Zawinul, Joe Williams,The Brook Brothers gibi herkes oradaydı.  1,5 yıllık Freddie Hubbard’la çalışmamdan sonra 1975’te kendi grubum Karizma’yı kurdum. Birçok kişi de grupla çaldı ama bu iki kişi değişmedi. Kendi kitabımı yazmaya başlamıştım. Colombia Records ile sözleşme imzalamaya çok yakındım ama olmadı. Warner Bros da aynı şekilde oldu. 1978’de grubu reforme ettik ve 1980’e kadar çok popüler olduk. Klavyede ben, bas gitarda Dominic Genovi , perküsyonda Richard Tokatz , vurmalılarda Carlos Vega ve trompette de Ralph Rickert’ten oluşan ekiple Karizma olarak çok iyi işler yaptık. İlk albümümüz Dream Come True’yi daha da kalabalık bir müzikal kadro ile 1983’te kaydettik. Karizma’ya paralel olarak bizim bazı üyelerimiz Toto grubunda da çalıyordu. Çok iyi arkadaştık. Karizma’nın ilk albümüne oradan iki müzisyeni de konuk sanatçı olarak davet etmiştim. Perküsyoncumuz Lenny Castro iki grup arasında iletişimi de sağlıyordu.  Sonra ben, Steve Lukather, Jeff Porcaro ,Toto, Nathan East ve Brandon Fields ile Los Lobotomys’u bir jam band olarak kurduk. The Baked Potato’da çalıyorduk. Ona inanan, kuran (iki başat müzisyenden biri olarak) ve şarkılarını yazan bir şarkı yazarı olarak da 1989’da aynı adlı müthiş albümü kaydettikten sonra gruptan ayrıldım.

Uzun müzikal yaşamınızda unutulmaz anlar kesinlikle vardır. Bazılarını okuyucularımızla paylaşırsanız çok sevinirim.

Usta gitar sanatçısı George Benson’un grubuna katıldığımda ilk konserimin anchor bölümünde usta caz piyanisti Herbie Hancock da sahneye geldi ve bir yanımda Benson bir yanımda Herbie çaldık. Yıl 1986 ve yaşım 29’du. İnanılmaz ve unutulmaz bir andı.

Başka bir unutamadığım an da Steve Wonder konserinin sonrasında yaptığımız konuşma ve bana söylediği övgü dolu sözler idi.  Başka bir büyük anım da bir yanda Steve bir yanda Herbie ile çaldığım konserimdi. Jam sessions için sahneye geldiler ve benim Another Star şarkımı çalmaya başladılar. Ben de klavyeyi alıp aralarına gittim. Unutamayacağım bir sahne oldu.

Billy Forrest ile McCoy Tyner’ı dinlemeye gitmiştik. Konser sonrası sohbette onların keyifli atışmalarını dinlemek çok özel bir andı.

Çok şanslı olduğum ve mutlu olduğum şeylerden birisi de kahraman olarak nitelediğim birçok önemli sanatçı ile birlikte çalmış olmamdır. Usta davulcu Billy Higgins ve dahaları var. Eric Clapton da bir gün beni dinlemeye geldi. Birkaç yıl Nathalie Cole ile birlikte çaldık ve çok iyi arkadaş olduk.

Sizin önemli bir de Japonya deneyiminiz olduğunu biliyorum. O nasıl oluştu?
Orada çok popülerdik. İlk kez Japonya’ya 1986 yılında gittim. Orada cazı ve fusionu çok destekliyorlar. Orada defalarca çaldık ve benim orada birçok müzisyen arkadaşım, dostum var.

Kediler(hayvan kediler değil bahsettiğim) ile aranız nasıl? Grubunuzla albüm de yaptınız…

Biz LA’de müzisyenlere cats(kediler) diye sesleniriz. Ve soyadım Garfield da bir kedidir. Tabi ben de kedileri çok seviyorum. Ama cats sadece bir ifade.

Birçok Hollywood artisti, çok ünlü müzisyenlerle dolu eğlence yaşamının içinde birisi olarak yıldızların dünyasını size sormayı arzuluyorum. O süslü, şafşatalı yaşamlar çok keyifli mi, huzurlu mu, stresli mi, bencilce mi arkadaşça mı? Yoksa hepsinin karışımı mı?

Birçok kişinin egosunun olduğu bir dünyadan bahsediyoruz. Birçok sanatçı üretkendir, ünlü olduktan sonra da bu üretkenliği devam ettiriyorlar. George Benson buna en iyi örneklerden birisidir. Onu izleyerek çok şey öğrendim. Müzisyenlikten sanatçılığa ilerlerken çok önemli yol göstericiliği oldu.

“Şirketim Creatchy yapmak istediğim şeyleri yapmamı sağladı. Bana ayrı bir çılgın özgürlük verdi. Single şarkılarla başladık,10 albüm kaydettik, EP’ler kaydettik”

Kendi şirketiniz Creatchy Yapım (Kayıt) sizin bağımsız olarak, istediğiniz müziğe müdahale edilmeden üretmeniz adına çok önemli bir adımdı. Bu da kariyerinizin önemli dönüm noktalarındandı herhalde…

Yapmak istediğim şeyleri yapmamı sağladı. Bana ayrı bir çılgın özgürlük verdi. Single şarkılarla başladık,10 albüm kaydettik, EP’ler kaydettik. Bugüne kadar geçen uzun zamanda yüzlerce kayıt yaptık.

“Piyano üzerine derslerimi daha fazla ilerletmek isterdim. Ben hiçbir zaman büyük şirketlerin etiketiyle albüm doldurmadım. Kendi istediğim şeyi yapmak istiyordum, kendi kulvarımdan, çizgimden yürümek istiyordum. Cazla, fusionla, folkla, rockla, popla içiçe geçmiş müziğimde istediğim gibi dolaştım ve kendi müzikal imzamı yarattım.”

Bu uzun yolculukta hiç pişmanlıklarınız oldu mu yoksa her şey arzuladığınız gibi ilerledi?

Piyano üzerine derslerimi daha fazla ilerletmek isterdim. Aniden bir sözleşme imzalıyorsunuz ve kayda giriyorsunuz, sonra herşey karmaşık bir hal alıyor, müzisyenler de karmaşık hallerle dolu oluyor. Ben hiçbir zaman büyük şirketlerin etiketiyle albüm doldurmadım. Ben çünkü kendi istediğim şeyi yapmak istiyordum. Çünkü kendi kulvarımdan, çizgimden yürümek istiyordum. Cazla, fusionla, folkla, rockla, popla içiçe geçmiş müziğimde istediğim gibi dolaştım ve kendi müzikal imzamı yarattım.

“Albümlerim benim tutkuyla özel hazırladığım kendi eşsiz pizzamdı ve çok da lezzetliydi”

Müziğinizde tutku var, ritim var, ruhu dinlendiren bir titreşimi var, kendisini yenileme var, neşe-eğlence var, umut var. Kendisini tekrarlamayan bir müzikten bahsediyoruz. Bunları başarabilmek büyük bir olaydır.
İlk baştan itibaren şarkılar yazıyordum ve grubu da kurduğumda yine şarkıları ben yazdım. Bu benim tutkuyla özel hazırladığım kendi eşsiz pizzamdı ve çok da lezzetliydi.

“Ben kalıpların dışında bir şeyler yapma olasılığına liderlik etmek istiyorum. İnsanlar tarafından yaşarken, çalarken, bir şeyler yaparken keşfedildim. Alışılmadık yeni şeyleri bir araya getirerek taze, yeni şeyler yapmayı denedim ve başarılı olduğumu da düşünüyorum”

Bu dünyadan başka diyarlara göç ettiğinde insanlar ve/veya müzisyenlerin David Garfield’i nasıl anmalarını arzularsın?

Ben müziğin çalınmasına öncülük etmek istiyorum ve insanlar daha sonra gelip müziğimi keşfediyor. Ben kalıpların dışında birşeyler yapma olasılığına liderlik etmek istiyorum. Ben insanlar tarafından yaşarken, çalarken, birşeyler yaparken keşfedildim. Alışılmadık yeni şeyleri biraraya getirerek taze, yeni şeyler yapmayı denedim ve başarılı olduğumu da düşünüyorum. Bunun için de farklı çalışmalarda farklı müzisyenleri bu projelere dahil ettim.

“Adada oldukça iyi müzisyenler var (Benim çaldığım müzisyenler de dahil). Bu müziği oldukça takdir ediyorum ve etkilendiğimi söyleyebilirim. Kıbrıs’ta müzisyenlerle ortak bir çalışma neden olmasın?”

Kıbrıs’a 3.kez geliyorsunuz. Kıbrıs’taki caz dünyasını gözlemleyebildiniz mi?

Evet bu adada oldukça iyi müzisyenler var (Benim çaldığım müzisyenler de dahil). Ben bu müziği oldukça takdir ediyorum. Bu müzikten etkilendiğimi söyleyebilirim. Kıbrıs’ta müzisyenlerle ortak bir çalışma neden olmasın? Olasılık dahilindedir. Paradise Caz Festivali’nin ilk gecesinde çalan saksafoncu kardeşimiz çok iyiydi. Cyprus Sessions fikrin çok yaratıcı. Sevdim bu projeyi.

“Kıbrıs çok güzel bir ada. Ada da çok iyi, ada insanı çok sıcakkanlı, samimi. Cazı da çok seviyor ve saygı duyuyorlar”

Turist olarak Kıbrıs’ta ne gibi deneyimleriniz oldu?
Kıbrıs çok güzel bir ada. Daha önce görmediğim Afrodit Hamamlarını ziyaret ettim. Çok iyi, ada da çok iyi, ada insanı çok sıcakkanlı, samimi. Cazı da çok seviyor ve saygı duyuyorlar. Kıbrıstan etkilendiğimi söyleyebilirim.

KISA KISA….KISA KISA…. KISA KISA….KISA KISA…KISA KISA

Led Zeppelin… Sert,aşırı
Şikago… Seassy
Los Angelos…smooth
Lenny Castro… Chanky
Karisma… Dinamik
Dream Come True… Çok daha fazla sololu şarkım
Strethin outside the Box… Uzun şarkılar
Creathy Record… Kalıpların dışında
George Benson… Müthiş
Piyano… Koybolmak
Vurmalılar… the Groove
Müzik… En İyi
Şarkı yazarlığı… İfade etme,anlatım
Kıbrıs… Harika ve sıcak
Paradise Caz Festivali… Çok Tatlı

Röportaj Haberleri