55 TL’lik artış ve sosyal diyalogsuzluk

Sami Özuslu

 

Sorunların biri bitmeden diğeri başlıyor.
Dövizde –Başbakan’ın da dediği gibi- tam bir ‘yangın’ var. Reel yaşamda ekonomik gelişmeler umut verici değil. Asgari ücrette “keşke hiç artırılmasaydı” dedirten, özel sektör çalışanına ‘hakaret’ sayılabilecek bir ‘artış’ yapıldı.
Keşke o artış yapılmasaydı. Zaten ekonomik anlamda beli bükülmüş insanımızın moral değerlerini daha da aşağıya çekmekten başka bir işe yaramadı 55 TL’lik artış kararı… Umarım komisyon, itirazlardan sonra bu kararını iptal eder. Ya ‘düzgün’ bir artış yapar, yahut “özür dileyerek” bundan da vazgeçer. Daha iyisini yapmak için çalışılır.

**

Asgari ücretle ilgili geldiğimiz nokta, bu toplumda çok ciddi bir başka sorunu da ortaya çıkardı: Sosyal diyalogsuzluk!
Toplumun farklı kesimleri vardır ve bütün kesimlerin ‘ortak paydaları’ dışında, o zümreye özgü ‘beklenti’ ve ‘çıkarlar’ söz konusudur.
Devlet yönetiminin önemli bir boyutu da, sosyal kesimler arasında adaletli olmaktır. Her bireyin ve yurttaşın temel ve anayasal haklardan yararlanabilmesini sağlamak, devletlerin öncelikli görevleri arasındadır. Hele ‘sosyal devlet’ olanlarda, bu görev çok daha yukarılarda, önemli bir yer tutar.
Asgari ücretin yeterliliği ve teknik tarafları ayrıca ve acilen konuşulmalı, tartışılmalıdır.
Ancak kıssadan çıkacak hisselerimiz sadece bunlar olmamalı… Mesela şu iki önemli soruya cevap verilmelidir:

1) KKTC devleti neden ‘sosyal devlet’ olmaktan süratle uzaklaşıyor ve bu gidişattan memnun muyuz?
2) Bu toplumda ‘sosyal diyalog’ hatları neden bu kadar bozuk, hatta kesiktir ve neden biz bu hale geldik?

**

Her iki soru sadece bugünün tespitini değil, ama aynı zamanda geleceği de şekillendirecek derecede önemli, hatta hayatidir.
Geldiğimiz konakta toplumun bütün kesimlerinin şapkayı masaya koyup düşünmesinde fayda vardır. Zira gidişatın sonu hiç de iyi değil!
İster siyasiler olsun, ister sivil toplumdakiler… İster hekim olsun, ister turizmci… İster kentli olsun, ister göçmen…
Bir kere herkes kendini ‘haklı’ görmekten vazgeçmelidir.
‘Asgari ücret’te günlüğü 3 TL’ye denk düşen artışla ilgili herkes haklıdır mesela!..
Devlet haklıdır, zira “ülke koşulları belli”dir.
İşveren haklıdır, zira “ekonomi zorda”dır.
İşçi haklıdır, zira “hayat pahalıdır ve bu parayla geçinilemez”dir.
Sadece bu olayda değil, her konuda “herkes haklıdır” bu toplumda… Her tek birey de kendince haklıdır. Hal böyle olunca, ‘karşı taraf’ her daim haksızdır. Ama ‘karşı taraf’a göre de siz ‘karşı taraf’ olduğunuzdan, siz de haksızsınız. Bu durumda hem ‘herkes haklı’, hem ‘herkes haksız’ olmuş olmuyor mu?

**

Sosyal diyalog koptuğu için oldu bunlar…
Peki neden?
Önce ‘hukuk devleti’ olmaktan uzaklaştık. İşlerimiz yasayla, usul hal ile değil, kısa yoldan torpille halletmeyi seçtik.
Sonra haksız iş verdik, arsa verdik, mal dağıttık, kimin ‘mal sahibi’, kimin ‘malsız’ olduğunu karman çorman ettik, devletin ‘adil olmadığı’nı gördük.
Ardından seçim rüşveti olsun diye kamuda erken emeklilik, peşin maaş, bol zam üleştirdik, ama dönüp özelde çalışana “sana kalmadı” dedik, ‘sosyal adalet’e inancı körledik.
Orta yere bir yığın ‘haklı’ çıkardık. Ama haklı, ama haksız…
Bu toplum tam bir ‘çorba’ya döndü. Bu karmaşayı açacak anahtarlardan biri ‘sosyal diyalog’ yollarını temizlemek ve sağlıklı hale getirmek olabilir.
Aynı masa etrafında oturup ‘ortak payda’ları bulmak, o paydayı genişletmeye çalışmak lazım.
Yoksa ‘herkes haklı’ olmaya devam edecek ve bu filmin sonunu kimse beğenmeyecek!