BM’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lute’un Pazartesi günü adada olması bekleniyor. Covid koşullarının devamö etmesine rağmen Lute’un ABD’den uzun bir yolculuğu göze alarak Kıbrıs’a geliyor oluşunun bir esbab-ı mucizesi mi var acaba?
Bu sorunun yanıtını bilmiyoruz. Daha önceki ziyaretlerinde Lute’un ‘konuşmak’ yerine ‘dinlemeyi’ tercih eden bir diplomat olduğunu söylemek yanlış olmaz. Muhtemelen bu sefer de iki toplum liderinin nabzını almaya çalışacak.
Kuzey’deki seçim süreci ve de dünyadaki pandemi koşulları nedeniyle yaklaşık bir yıldır Kıbrıs sorununda –tabiri caizse- yaprak kıpırdamadı. Bu süreçte çok kısıtlı temaslar kuruldu ama dişe dokunur bir görüşme hiç olmadı.
En son geçen yılın böyle günlerinde Berlin’de 3’lü bir görüşme yapılmış, BM Genel Sekreteri Guterres, Kıbrıslı liderler Akıncı ve Anastasiadis’i bir araya getirmişti. Berlin zirvesinden çıkan en somut sonuç, tarafların bir ‘5’li konferans’ı kabul etmeleriydi.
BM gözetiminde, üç garantör ülke ve iki toplum liderinin katılacağı konferansın olup olmayacağı sorusuna yanıt ‘seçim ve Corona molası’ yüzünden henüz belli olamadı.
Şimdi Kuzey’de ‘malum koşullarda’ yapılan seçim sonucunda lider değişikliği oldu. Saray’daki yeni isim Ersin Tatar’ın 5’li konferans konusunda nasıl bir tutum izleyeceğine bakacak Bayan Lute… Ve tabii ki asıl bakacağı yer de Ankara olacak. Zira ‘Türkiye’nin çizdiği alanın bir milim dışına çıkmayan, çıkamayan bir siyasetçi’ görüntüsü veriyor Ersin Tatar…
***
Demek ki asıl soru Ankara’nın 5’li konferansa nasıl yaklaşacağı…
2019 Kasım ayında yapılan Berlin zirvesi sonrasında Guterres’in açıklaması arşivde duruyor. Özetle söylemek gerekirse iki lider o zirvede 5’li konferansın ’11 Şubat belgesi’ ve ‘Guterres çerçevesi’ zemininde yapılmasına onay vermişlerdi.
Gerek Kıbrıs Türk tarafını, gerekse Kıbrıs Rum tarafını bağlayan metin, BM Genel Sekreteri’nin bu açıklamasıdır. Yani 5’li konferansa gidilecekse eğer, neyin nasıl konuşulacağı bellidir. Zira aradan bir yıl geçse bile ‘nerede kalmıştık’ sorusunun cevabı bellidir.
Peki ama bir süredir ‘iki devletli çözüm’ diyen ve ‘zemin değişikliği’ çağıran Ankara bu işe ne diyecek?
Buna yanıt olur mu bilmiyorum, lakin 2017’de başarısızlıkla sonuçlanan Crans Montana görüşmelerinden hemen sonra bu ‘ray değişikliği’ni gündeme getiren Türkiye’nin resmi ağızları, iki yıl sonraki Berlin zirvesinin ardından farklı bir üslupla konuşmuşlardı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Berlin zirvesi sonrasında verdiği bir beyanatta özetle şunları söylemişti:
- “Ucu açık müzakereler netice vermez.”
- “İki toplumun da eşit haklara sahip olduğu bir yapının kurulması lazım.”
- “Kıbrıs Türklerinin de adanın eşit sakinleri olarak muamele göreceği, siyasi haklarını, ekonomik haklarını kullanabileceği bir çerçeveyi esas almak durumundayız.“
- “(…) Kıbrıs meselesi çözülmediği zaman Doğu Akdeniz, oradaki doğal rezervler sorun olmaya devam ediyor.”
Dikkat edin, Erdoğan’ın sözcüsü
O günlerde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun dillendirdiği “Artık tek çözüm şekli federasyon değildir” cümlesini kurmamıştı Berlin sonrası…
“Çözüm parametreleri değişmelidir” de dememişti.
“Türkiye olarak bu aşamada müzakerelerin başlamasına karşıyız” cümlesini de kurmamıştı.
“5’li konferans istenirse biz bu şartlarda yokuz” diye bir söylemde de bulunmamıştı.
Aksine şunu bile söylemişti Büyükelçi İbrahim Kalın:
“(…) Biz tabii ki Kıbrıs sorununun çözümü için eğer şartlar uygunsa, çerçeve doğru bir şekilde ortaya konulmuşsa böyle bir çabanın içinde oluruz ve bunu destekleriz, BM çerçevesi ya da şemsiyesi altında yürütülecek bu çalışmalara…”
***
Bir yıldır ‘derin dondurucu’da duran Kıbrıs sorunu ve de 5’li konferans konusu Bayan Lute’un gelişiyle bir hareketlilik kazanacak mı, yoksa kış uykusu devam mı edecek, göreceğiz.
Ancak ‘nerede kalmıştık’ diye hatırlatmak gerekirse, işte tam da ‘burada’ kalınmış bir yıl önce…
Diplomaside bir yıl çok da uzun bir süre değil zaten…
Hele yarım yüzyıldan fazla süren bir sorun için, hiç…
Yeter ki birileri yine ‘ray’dan çıkmasın!..