70 Yıl Öncesi Bayramlarımız

Eralp Adanır

 

Kime mikrofon uzatsanız, hangi yaşlı insanımızla konuşsanız “nerde o eski bayramlar” yakınmalarını duyarız. Geçmişe özlemin içerisinde yer alan Bayramlarımız’ın da günümüzde kutlama şekilleri ve öneminin değiştiği bir gerçek. Geçmişe özlem duyan bir toplumun günümüzde bunu mutluluktan dolayı yaptığını ne kadar söyleyebiliriz bilmiyorum ama şu bir gerçek ki; özellikle insan ilişkilerinde ve örf adet-geleneklerimizdeki yozlaşma, yabancılaşmanın bir getirisi olduğunu düşünüyorum “eskiye özlem” duygularını.
“eskiye özlem” demişken bundan 70 yıl öncesine uzanalım bu yazımızda ve 1946 yılının gazetelerine düşen Bayram etkinliklerine bir göz atıp, yazılardan alıntı yaparak günümüz düşüncesiyle yorumlayalım...

“25 Ağustos 1946-Hür Söz
Bayram Haftası

...Bayrama birkaç gün kaldı. Eh gözler aydın, gönüller şen olsun: camiler dolup boşalacak, eller öpülecek, saygı ve hürmet nişaneleri izhar olunacak. Bilhassa çocuklar, bayram asıl onlar için, salıncaklarda yalpa vuracak, beygirlerin üzerinde dönecek. Diğer taraftan süslenen süslenene, takıp takıştıran gırla; bayram münasebetiyle yüzünü gözünü çamur gibi, pudra, ruj, rimelle sıvaştıranlar sayısız....Girne kapısına yaslanıp, (abdi acizleri de dahil) nargile fokurdatarak, köfte, şamişi kokusu içinde gelip geçen hanım hanımcıkları seyreden, genç ihtiyarlar. Ve yahud efendim, davul zurna dinliyen müthiş musiki meraklıları. Bir ipliğe dizilen tesbih gibi rengarenk elbiselerle, yeşilli, kırmızılı, pembeli, lâcivert çarşaflı veya çarşafsız, hısarın üzerine sıralanıp altlarındaki hengameyi seyreden hanımefendiler. Fıkır fıkır güle oynıya bayram yerinde “kazandı” çeviren, veya talihini deniyen genç kızlar, ve bu gene kızlara caka yapan henüz bıyığı terlememiş delikanlılar. Neler de neler. Şakayı bırakalım mubarek bayram günü en güzel bilirmisiniz nedir: Cami. Hele geceleyin, binlerce yağ kandili altında kendinden geçmek erenler gibi ermek, doyum olmaz bir zevk veriyor insana. Arefe (Arife) gecesi iki minarenin arasında sallanan yüzlerce kandile bakmaktan zevk ve gurur duyarım. Bu kandiller ve bu minareler de olmasa buradaki varlığımızdan kimsenin haberi olmıyacak. Evet her bayram gecesi bu kandillere bakar, ve kalbimi ezen bir acı ile kendi kendime mırıldanırım. Tarihim, dedelerim, dinim, milletim, evet bir zamanlar bu topraklarda kılınç sallayan milletim.”

Evet yıl 1946 ve Kıbrıs Türkü, dini vecibelerini her dem içtenlikle yaşar ve kimsenin yönlendirmesiyle-baskısıyla bu kültürü içinde kendine göre yorumlar ve uygularken, daha bu toplumun varlığından bir haber olanlar bugün Kıbrıs Türkü’ne dini vecibelerini öğretmeye kalkıyorlar ya, ne denilebilir ki. Merhum İsmet İnönü “Kıbrıs diye bir sorunumuz yok” dediğinde bile bu toplum bu ada’da ne Türklüğünden ve bayrağından vaz geçmiş ne de dini vecibelerinden, örf-adetlerinden. Camisini kandillerle ışıklandırmayı, bayram yeri kurmayı, ister çarşaflı ister çarşafsız olsun, farklı renk giysileriyle süslenmeyi bir Avrupalı gibi gerçekleştirmiş, Bayram namazlarında Camilerini doldurmuş, sinemalarında özel film gösterilerine gidip eğenen bir toplumdur.   

“28 Ağustos 1946-Hür Söz
KRİSTAL YAZLIK SİNEMA

Bugün Ramazan Bayramının birinci günü 28.8.946 Çarşamba günü
akşamı saat 9 da Kıbrısın sinema Âleminde mühim bir yenilik
Mısır’ın en muazzam ve en yeni filmlerinden biri olan Türkçe yazılı

FERAH GECELERİ

Adındaki Arapça büyük dram gösterilecektir.
Rol alanlar: Hüseyin Sıdkı, Enver Veşdi, Bişara Vekil ve Azize Emin.
Zengin dekorlar, bol şark müziği, aile faciası,
Acıklı mahkeme sahnesi, danslar.”

Bayramın ilk günü Lefkoşa’nın “Ayasofya Camisi”nin(Selimiye ea) baştan başa dolduğunu belirten 30 Ağustos tarihli aynı gazete, cami’de Fetva Emini tarafından öncelikle nasihatlar verildiğini ve ardından da Bayram namazına geçildiğini belirtiyordu. Aynı gün ise o yıllarda yardım toplamanın olmazsa olmaz uygulamalarından biri olan “rozet takma”nın, Lefkoşa Yoksullar Kurumu yararına gerçekleştirildiği haberine de yer veriyordu. Makamında tebrik kabul eden ise, bugünkü gibi Cumhurbaşkanı değil, “Evkaf Murahhası Muhterem Münir Bey” idi. Fetva Emini ise sabahleyin evinde tebrik kabul etmiş. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Konsolosu sayın Mehmet Ali Balin de sabahleyin kendi evlerinde Bayram tebriklerine gelenlerin “hususi ziyaretlerini kabul buyurmuşlardır. Konsolos Cenapları ayni gün ö.s. bilâ istisna bütün ziyaretlerin bu ziyaretlerini iade etmişlerdir.”

Bayramın üçüncü günü 30 Ağustos Zafer Bayramına da denk düştüğünü belirten gazete, bu konudaki yorumunu “çifte bayram” olarak okuyucularına duyurmuştu. Aynı gazetede Bayram ile ilgili yorum-yazılara son bir örnek vererek, bizler de herkese iyi Bayramlar dileyerek yazımızı noktalayalım...

“Buzlu Lâmbalar

Atatürk meydanında yıllardır harp dolayısıyle yakılmıyan buzlu elektrik lâmbaları Arefe (arife ea) gecesinden itibaren yakılmıya başlamış ve Atatürk meydanına (Sarayönü ea.) yepyeni bir manzara vermiştir...”