Simge Çerkezoğlu
Dördüncü kez gerçekleşecek olan Buffer Fringe Festivali için hazırlıklar son hızıyla devam ederken, festivale dair önemli gelişmeler de ardı ardına yaşanıyor. Son olarak Buffer Fringe Festivali, Avrupa Festivaller Topluluğuna üye 715 festival arasından öne çıkmayı başararak, Avrupa Festivaller Topluluğu Ödülü (EFFE Ödülü) için aday gösterilen 26 festival arasına girmeyi başardı. 18 Eylül’de açıklanacak yarışmanın sonucu Buffer Fringe Komitesi tarafından heyecanla beklenirken, tüm bu gelişmeleri, festivalin hangi aşamada olduğunu ve bundan sonrasını komite üyelerinden Evie Demetriou ve İzel Seylani ile konuştuk. Heyecanımızı ikiye katladık.
EVİE DEMETRİOU: LİMASOL’DA SINIRLAR YOK
Öncelikle sohbetimize komite üyelerinden Evie Demetriou ile başlıyoruz. Çocukluğundan bu yana dansla bütünleşen bir hayatı seçerek, geleneksel dans anlayışına meydan okuyarak dansla iletişim ve karşılıklı etkileşim yakaladığını söyleyen sanatçıdan hikâyesini dinliyoruz.
“Çocukluğumdan bu yana, çok uzun zamandır dans ediyorum. Dans benim hayatım diyebilirim. Beş yaşında klasik bale yaparak dansa başladım. Bunu zamanla modern bale ve dans takip etti. Sadece bir yıl, üniversitede işletme okumaya başladığımda dansa ara verdim ancak bunun hiç bana göre olmadığını anladığım anda da hemen bu eğitimden vaz geçtim. Böylece İngiltere’de dans Laban Centre in London’da dans ve performans üzerine eğitim aldım. Daha sonra da bir süre New York’a giderek Limon Enstitüsü’nde dans ettim. Kıbrıs’a döndükten sonra da çeşitli dans gruplarında, bireysel olarak koreograf olarak çalıştım. Almanya, İrlanda, Türkiye, İtalya, Kenya, Romanya, İsveç bu ülkelerden bazıları… Genelde çalışmalarımda prömiyeri Kıbrıs’ta yapıp uluslararası festival neredeyse orada gösteriye devam etmeyi tercih ediyorum. Hiçbir topluluğa bağlı olmadan çalışıyorum. Gönüllü olarak ise Kıbrıs’ta çağdaş dansın yaygınlaşması için Limasol’da bulunan iki sivil toplum kuruluşunda aktif olarak çalışmaktayım. ( Dance House ve Member of the New Movement of Dance Grup)”
EVİE İÇİN İLK İKİ TOPLUMLU ÇALIŞMA
Sanatçı, Buffer Fringe Festivali’ne nasıl dahil olduğunu, festivalin hayatına kattığı deneyimleri bizimle paylaşıyor. Bu festivalin aslında bir festival olmaktan çok daha öte bir deneyim yaşattığını gözler önüne seriyor.
“Limasol’da doğdum. Şu anda da Limasol’da yaşıyorum. Festivale ilk önce ben de bir performans sanatçısı olarak katılmış, bir dans gösteri yapmıştım. Benim için çok güzel bir deneyimdi. Bu gösteride özellikle insan kaçakçılığı anlatan bir koreografi ortaya koydum. Zaten o yılın konusu da kuzey ve güney arasındaki insan kaçakçılığıydı. Aslında bu festivale dek iki toplumlu hiçbir çalışmada yer almamıştım. O anlamda da benim için farklı bir deneyim oldu. Buffer Fringe Festivali nedeniyle ilk kez kuzeye geçtim. Aslında bu deneyimimden önce Türkiye’de Sinop’ta bir festivale katılmıştım. O iki toplumlu bir organizasyon değil, Türk dansçılarla benim olduğum uluslararası bir etkinlikti.”
Ben sormuyorum ama belki de Evie bakışımla aklımdan geçenleri okuyor. Nasıl oluyor da Buffer Fringe Festivali’ne dek kuzeye hiç geçmediğini anlatıyor. Limasol’da yaşamanın Lefkoşa’da yaşamaktan farklı deneyimleri beraberinde getirdiğini ifade ediyor.
“Şunu belirtmek isterim ki Limasol’da yaşamakla Lefkoşa’da yaşamak çok farklı. Limasol’da sınırlar, bölünmüşlük, bariyerler, geçişler yok. Bu insanda farklı bir algı yaratıyor. Oysa bu durum Lefkoşa’da iki toplum arasında yaşanmışlıkları, deneyimleri beraberinde getiriyor. Ben bunu festivalle anladım. Limasol tabii ki çok uluslararası bir şehir. Rusya’dan, Almanya’dan, Bangladeş’den dünyanın pek çok farklı kesiminden insanlarla birlikte yaşıyoruz. Ama böyle bir deneyimi bilemiyoruz. Lefkoşa’ya gelmek, bu festivale katılmak bana bu anlamda bir deneyim yaşattı. ”
Şu anda festivalin ana sahneleri seçilmekle birlikte, kısa performansların seçimine geçildiğini açıklayan Evie, bu yıl ilk kez uluslararası alanda başvurular aldıklarını ve Buffer Fringe Festivali’nde yer almak için dünyadan pek çok başvuru geldiğini anlatıyor.
“Biliyorsunuz Buffer Fringe Festivali üç kategoriden oluşuyor. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki uluslararası kategoride sergilenecek performanslar için bu yıl geçtiğimiz yıl yaptığımız gibi davet yapmak yerine katılım yönünde çağrı yapmayı tercih ettik, pek çok da başvurular aldık. Toplamda yaklaşık yüz başvuru aldık. Bunların 16’sı uluslararası başvurulardı. Arasında Afrika, Singapur, Amerika’dan sanatçılar da vardı. Bu yıl başvuru alarak çok daha geniş kitlelere ulaştığımızı düşünüyorum. Yaptığımız seçimler sonucunda İspanya’dan bir grup, İngiltere, İtalya ve İrlanda’dan oluşan karma bir grubun, yine İrlanda’dan Japonya’dan, Almanya’dan gösterilerimiz ve iki Kıbrıslı sanatçımızın da uluslararası işbirlikleri sayesinde bu kategoride yer alacağı performanslar söz konusu. Elbette bunun yanında yerel, Kıbrıs’tan performanslarımız var. Biri kuzey diğeri güneyden olmak üzere adadan seçtiğimiz iki performansımız da festivalde yer alacak. İçerikleri şimdi açıklamak isteniyorum. Herkes biraz daha sabırsızlanmaya devam etsin. Kısa gösteriler için ise başvurularımız devam ediyor. Ağustos’un 18’ine kadar da bu alanda başvurularımız devam edecek. Onu da sizin aracılığınızla hatırlatmak isterim.”
“ÇÖZÜME KARŞI KORKUTULUYORUZ”
Sanatın toplumları yakınlaştırmaktaki rolünü sorduğumda ise Evie bu durumu çarpıcı ama gerçekçi bir bakış açısıyla ortaya koyuyor.
“Sanat aramızdaki mesafeyi ortadan kaldırmak için bir araç mı? Yoksa araç olabilir mi ondan emin değilim. Ancak bizi bir araya getirmek için önemli bir etken. Yaşadığımız ortamda tam anlamıyla propaganda bombardımanı altındayız. Hatta bu propaganda bombardımanı okullarda, çocuklardan başlıyor. Bu propagandalar içimize düşmanlık ve ayrılık fikrini yerleştiriyor. Elbette ki sanat sayesinde bir araya gelebilir, bir şeyler üretebilir bize dikte edilen bu fikirleri ortadan kaldırarak aslında aynı olduğumuzu, birlikte yaşayabileceğimizi anlayabiliriz. Bana öyle geliyor ki bu sanatsal üretimlere daha da genç yaşta, hatta bizlere propaganda yapmaya başladıkları anla eş zamanlı olarak başlamalıyız ki, bunun ne denli yanlış olduğunu daha kolay anlatabilelim. Tabii Lefkoşa’da tam olarak nasıl bilemiyorum ama ben Limasol’da doğan, büyüyen, eğitim alan ve bugün hala yaşayan birisi olarak bu propagandanın eğitimden, medyaya hayatımızın her alanında sürdüğünü hissediyorum. Hatta bizi çözüme karşı korkuttuklarını hissediyorum. Sonuçta genel anlamda sanatın, özel anlamda ise Buffer Fringe Festivali’nin tüm bunları aşmak için çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Bu yıl şöyle bir zorunluluk getirerek Kıbrıslı Rum sanatçıların kuzeyde, Kıbrıslı Türk sanatçıların da güneyde performans sergilemesini zorunlu kıldık. Böylece hem sanatçıları hem de izleyicilerin iki toplumla da etkileşimde olmasını kaçınılmaz kılıyoruz.”
İZEL SEYLANİ: SANATÇILARIMIZ KIBRIS’IN KUZEYİNE HAPSOLUYOR
İzel de her zaman sanata olan katkıları ve bitmeyen çalışmalarıyla çok yakından tanıdığımız, dergimizde daha önce de yer alan değerli sanatçılarımızdan… Yurt dışında eğitimini tamamladıktan sonra adaya dönen sanatçı, farklı mecralarda oyuncu ve yönetmen olarak çalışmaya devam ediyor. Son olarak Satirigo Tiyatrosu’nda Kayıp oyununu Yunanca oynayarak isminden söz ettiren sanatçıyla bu kez, Buffer Fringe Festivali’ni konuşuyoruz.
“Buffer Fringe Festivali’nin ilkinde ben de bir performansımla yer aldım. Zaten daha önceden de iki toplumlu pek çok projede yer alarak çocukluktan bu yana içimde büyüttüğüm barış özlemini, hayatımda içselleştirdiğim barışa ulaşma, empati kurabilme duygularımı mesleğime de dahil etmiştim. Ben tiyatro yaparken hem tarihsel, toplumsal sürecimizi hem de teatral estetik duruşumu iki toplumun dayanışması, yüzleşmesi ve empati kurgusuyla birleştirdim. Her zaman bu yönde çalıştım. Bu festival de bu bağlamda çok önemliydi ve bu ilk festivalde Rum, Türk ve Filistinli bir sanatçının da yer aldığı çok kültürlü bir performansla savaş travmasının yeni nesillere aktarılmasıyla ilgili bir performans hazırlamıştık. İkinci yılda da Kaos isimli projemle yer almıştım. Bu da iki toplumlu bir projeydi. Buffer Fringe Festivali’nde yaptığım tüm çalışmalar iki toplumludur, dil üzerine kurgulanmamıştır. Özünde fiziksel tiyatro ve ortak acıların, ortak sahnelenmesi üzerine yapılan çalışmalardan oluşur. Bu yıl ise seçim komitesinde yer almaktayım. Şunu belirtmek istiyorum ki Buffer Fringe Festivali’i sadece bir performans festivali değil bu adada barışa susamış insanların birlikte ürettikleri birlikte düşündükleri yüzleşmeyi birlikte paylaştıkları ve adadaki sanatsal kültürel paylaşmayı kaliteyi artırmak adına çabaladıkları ortamdır.”
“KIBRISLI TÜRK SANATÇILAR SINIRLARIYLA KENDİLERİNİ EZİYORLAR”
Kıbrıslı sanatçıların festivale katılımını sorduğumda ise İzel’den duyduklarım beni biraz hayal kırıklığına uğratıyor.
“Kıbrıslı sanatçılara baktığımızda, kuzeyden festivale başvurunun çok daha az olduğunu söyleyebilirim. Sanırım bu durum sanatçıların kendi sınırlarıyla ilgili. Kendilerine sınırlar çizerek tüm dünya yerine sadece Kıbrıs’ın kuzeyine kendilerini hapsederek, kendi sınırlarıyla kendilerini eziyorlar. Sanırım toplum olarak sıkıntımız da bu. Oysa festivalin sanatçılarımıza hem manevi hem maddi katkısı bulunuyor. Özellikle tiyatro sanatı alanında başvuru hiç olmadı. Sanırım yabancı dille ilgili de sanatçılar kendine güvenmiyor oysa performans sanatlarında dilin bir önemli yok. Ben iki projemde de fiziksel tiyatro yaptım. Fakat bizim tiyatrocularımız bu tavırla ilgili biraz tutucudurlar, genellikle izledikleri, oynadıkları tiyatro biçimi geleneksel tiyatrodur. İtalyan sahnede, Türkçe metin üzerinden konuşma, retorik odaklı sahneleme biçimidir. Dolayısıyla Fringe kavramını henüz anlayamadılar, içselleştirmediler. Bunun için de daha fazla okumak, araştırmak, açık olmak gerekiyor. Ben bu yıl tiyatro sanatçılarımızdan hiç başvuru gelmemesine çok üzüldüm. Gelen tüm iyi başvurular da tiyatro sanatı üzerinden değil, dans sanatı üzerinden geliyor. Oysa Buffer Fringe Festivali, katılacak sanatçılar için uluslararası mecrada yer almayı, hem dünyanın farklı yerlerinden sanatçılarla buluşmak, oyunlarını izlemek hem de kendilerini onlara anlatmak anlamında çok önemli. Bizim bu uluslararası mecralarda yer almaya Kıbrıslı Türkler olarak daha çok ihtiyacımız var. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki, bu yıl kısa performanslar arasından komite olarak yapacağımız seçim sonucunda birisine maddi ödül vererek ortaya koyduğu performansı geliştirip, gelecek yıl yeniden festivale katılmasını sağlamayı hedefliyoruz.”
“SANATÇILARIMIZIN ULUSLARARASI ALANDAKİ VARLIKLARI KOLAYLAŞACAK”
Festivallerin zaman içinde gelişip büyüyüp geniş kitlelere ulaştığına vurgu yapan İzel, ayrıca Buffer Fringe Festivali’nin, EFFE ödülü için aday gösterilen 26 festival arasına girmeyi başarmış olmasını da yorumluyor.
“EFFE, Europe for festivals, festivals for Europe demek… Festivaller için Avrupa, Avrupa için festivaller anlamına geliyor. Kısaca Avrupa Festivaller Topluluğu’dur. Başvurumuz üzerine öncelikle bizim festivalimize gruba katılım hakkı verildi ve olağanüstü festival derecesi aldık. Avrupa çapında buraya başvuru sonucunda alınan 715 festival var. Öte yandan EFFE’nin uluslararası jürisi bu üyelerden 26 adayı, festivalin kalitesine, topluma olan faydasına bakarak belirledi ve EFFE ödülüne aday gösterdiler. Şimdi Buffer Fringe Festivali de bu ödül için Kıbrıs’tan aday oldu. Elbette bu büyük bir başarı. Öncelikle biz festivaller topluluğuna katılım şartlarını yerine getirerek, belli bir kaliteye ulaştığımızı gösterdik. Böylece dünyadaki sanatçılara da daha kolay ulaşma şansını yakalamış olduk. Artık sanatçılar festivalin içeriğine bile bakmadan, bir niteliği olduğunu görüyorlar. Bundan daha da önemlisi yerli performanslarımızın bu festivalde yer alması, sanatçılarımızın uluslararası alandaki varlıklarını da kolaylaştıracaktır. Olanaklarımızın yetersiz olduğunu savunurken, var olanları kullanmıyor aynı biçimde üreterek, ağlamayı seviyoruz. Oysa önümüzde güzel olanaklar var. Bundan yaralanmak gerekiyor.”