Simge Çerkezoğlu
Abdullah Korkmazhan daha çok siyasi yönüyle öne çıkan, genç politikacılardan… Son olarak Kıbrıs Üniversitesi’nde, Türk ve Ortadoğu Ana Bilim Dalında tamamladığı doktora teziyle de önemli bir çalışmaya imza attı ve bunu bir kitapta geliştirerek ‘Türkiye Solunun Kıbrıs Çıkmazı’ ismiyle yayımladı. Korkmazhan’a göre Türkiye solunun Kıbrıs konusundaki yaklaşımı ve rolü en az iktidardakiler kadar önemli. Çünkü, sol her zaman milliyetçi ve emperyalist politikalara karşı süreçleri halkların lehine dönüştürecek taraf... Oysa kitabı okuduğumuzda, Türkiye solunun Kıbrıs konusunda milliyetçilik ve Kemalizm üzerinden gerçek bir çıkmazda olduğunu görüyoruz. Literatüre kazandırdığı bu çalışmada o kadar önemli detay var ki, birlikte sadece küçük bir kısmı üzerine konuşuyoruz. Korkmazhan’a ise bu önemli çalışmayı bizimle paylaştığı, akademik dünyadan çıkarıp, kitapevlerine kadar ulaştırdığı için kendi adıma çok teşekkür ediyorum.
“BARIŞ İRADESİ İÇİNDE YER ALDIM”
Öncelikle Abdullah Korkmazhan’dan Arkeoloji ve Sanat tarihinin ardından nasıl oldu da politikaya yöneldiğini dinledim. Bir sanatçı olabilecekken onu politikacı olmaya dönüştüren süreci merak ettim.
“Üniversite yıllarım politikleştiğimiz bir döneme denk geldi. Sokak ve meydanlarda çözüm ve barış yönünde mücadele verdik. Doğal olarak bu süreç beni de etkiledi, toplumun ortaya koyduğu vizyon ışığında çözüm ve barış iradesi içinde yer aldım. O dönemki olaylar beni politikleştirdi. Bana siyasi bilinç kazandırdı. Dünyaya bakışım, ele alış biçimim farklılaştı. Nitelik kazandı. Sürecin getirisi olarak da arkeolojiden, sanattan uzaklaşarak uluslararası ilişkiler üzerine yüksek lisansa yöneldim. Siyasette yer aldım. Bunun devamında da doktora çalışmamla tamamladım.”
“TÜRKİYE’DE KIBRIS’TAKİ ÇÖZÜM MÜCADELESİNE EL UZATACAK BİR SOL OLMADI”
Kısa süre önce tamamlanan doktora çalışmasında Türkiye Solu ve Kıbrıs Sorunu, 1950-1980 sürecini inceleyen Korkmazhan, bu çalışmayı okurlar için yeniden şekillendirdi. Türkiye Solunun Kıbrıs Çıkmazı kitabına dönüştürdü. Çalışma sade bir dille herkesin anlayabileceği bir araştırma olarak benim de çok ilgimi çekti.
“Kitabım dört yıllık doktora tezimin daha gelişmiş şeklidir. Barış ve çözüm mücadelesinde yürüttüğümüz çalışmalar boyunca Dünyanın başka halklarının özgürlük, barış mücadelelerini incelediğimde eksiklik hissettim. Her zaman dünyanın farklı ülkelerinden, diğer halklara Enternasyonalist bir dayanışma vardı. Ancak Türkiye solunda bu yönde eksiklik hissetim. Neden Türkiye’de Kıbrıs’taki çözüme, barışa, ilerici mücadeleye el uzatabilecek yapılanma olmadı dedim. Neden sol eksik kaldı diye düşündüm. Kıbrıs sorununa baktığımızda Türkiye solu hep resmi bir politika gözetti. Milli dava oldu. Kıbrıs Türkü olarak biz de çok eksiklik hissettik. Bu nedenle bu konuya eğildim. Böylece tez danışmanım Profesör Dr. Niyazı Kızılyürek’le bu konuda çalışmaya karar verdik. 1950-1980’li yılları seçtik. O 1950’li yıllar Lozan Anlaşması’ndan sonra Kıbrıs’ın Türkiye’nin gündemine yeniden milli dava olarak girdiği yıllar oldu. 12 Eylül1980 darbesi ise Türkiye solunun üzerinden buldozer gibi geçerek, kesilen sol süreci ortaya çıkardı. Bu dönem en uygun dönemdi. Kıbrıs sorunun çağdaş tarihi de esasta bu yıllardı.”
“NAZIM TÜM YAZI VE SÖYLEMLERİNDE KIBRIS’TA ENOSİS’İ SAVUNUYOR”
Son bölümde yapılan röportajlarla birlikte beş bölümden oluşan kitaba baktığımızda hemen ilk bölümde karşıma çıkan en önemli detay Nazım Hikmet’in Kıbrıs konusundaki düşünceleri, konuşmaları, mektupları ve ENOSİS savunuculuğu…
“Ben tarihi bir araştırma yaptım. Birincil kaynakları inceledim. Arşiv çalışması yaptım böylece ilk kez ortaya çıkan belgelere ulaştım. Nazım Hikmet’in bizim radyo konuşmaları, AKEL Merkez Komitesi üyesi olan Derviş Ali Kavazoğlu’yla o dönemdeki mektuplaşmaları var. Farklı etkinliklerde Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) gizlice Kıbrıs’a gönderdiği bildirisi var. Bunlar ilk kez ortaya konuldu. Birinci bölümü oluşturan 1950-1960 dönemi esas olarak Türkiye Komünist Partisi ve Nazım Hikmet’i inceliyoruz. Çünkü o dönem Türkiye’de TKP yasaklı. Yasa dışı, yurt dışı bürolarında Almanya, Moskova, Budapeşte’de çalışıyor. Birçok lideri tutuklu olduğu için Nazım da o yıllarda yurt dışında yaşadığı için TKP adına politik söylemler yapıyor. Bu kitaptaki görüş ve söylemleri TKP adına yapılanlar. Tüm yazı ve söylemlerinde Kıbrıs’ta ENOSİS’i savunuyorlar. Sömürgecilikten kurtuluş olarak görüyorlar. AKEL’le Enternasyonalist dayanışma adına bunu yapıyorlar. Objektif şekilde bunları değerlendiriyor, eleştirisini de yapıyoruz. Her ne kadar o dönem İngiliz sömürgeciliğine karşı silahlı çatışma olarak gelişse de hiçbir zaman ENOSİS mücadelesi sömürgeciden kurtuluş mücadelesi olarak ele alınamaz. Nasıl ki İngiltere batıda yer alan NATO üyesi, aynı şekilde Yunanistan da NATO’nun en önemli üyelerinden biri ve o Emperyalist batının en önemli müttefiklerinden… Dolayısıyla Nazım ve TKP ENOSİS’i desteklerken bunu temellendirdikleri nokta Kıbrıs’ın bağımsız olması, sömürgecilikten kurtulması fikri tamamen temelsiz kalıyor. Burada ortaya çıkan bir diğer önemli nokta Türkiye solu Kıbrıs konusunu hiçbir zaman yerinde incelemiyor. Uluslararası basında çıkan haberler neticesinde edindiği bilgilerle yorum geliştiriyor. Bu arada Kavazoğlu da AKEL’in ENOSİS politikasından rahatsız ama parti kararı çerçevesinde sessiz kalıyor. Nazım Hikmet’le mektuplaşıyor ama pek çok platformda rahatsızlığını dile getiriyor, kitapta buna da yer verdik. Nazım’ın mektuplarında açıkça ENOSİS fikrini dikte ettirdiğini görüyoruz.”
Elbette kitapta sadece Nazım Hikmet ismi dikkatimi çekmiyor. Kitap ilerledikçe Oya Baydar, Behice Boran, Doğu Perinçek de dikkat çeken isimler arasında… Bu noktada Korkmazhan için en ilgi çekici ismi ve bunun detaylarını dinlemek istiyorum…
“1960’lı yıllar demokratik düzenin görece ortaya çıktığı yıllar. Çok partili sistem oluşuyor, sendikalar kuruluyor. TKP dışında daha farklı sol örgütler görüyoruz. Türkiye İşçi Partisi, Türkiye İşçi Sosyalist Partisi, Milli Demokratik Devrim Hareketi, Devrimci İşçi Sendikaları… Bu dönemde sol, devlet gibi Kıbrıs konusunda milliyetçi, militarist çizgide diyebiliriz. Behice Boran, Mehmet Ali Aybar olsun bu kesim bu çizgide. 1964 yılında TBMM’de Kıbrıs’a müdahale kararı alındığında sol hareket buna destek veriyor. 1968’de gizli oylamayla ikinci müdahale kararı alınıyor ve Türkiye İşçi Partisi vekilleri Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan gibi isimler Kıbrıs’a askeri müdahaleye destek veriyor. Tabii Demirel Amerika’nın baskısıyla geri adım atıyor. Sonraki meclis oturumlarında ise Türkiye İşçi Partisi’nin Milliyetçi Hareket Partisi’nden bile daha şoven olduğunu, Demirel’i yerden yere vurduğunu görüyoruz.”
“TÜRKİYE SOLUNA TARİHSEL BİR ROL DÜŞERKEN BUNU GERÇEKLEŞTİRMEDİ”
Korkmazhan kitabında solun Kıbrıs konusunda takınacağı tavrın önemini, bu tavrın neleri değiştirebileceğini, iktidara hükmedebilecek, ona geri adım attırabilecek kadar önemli olabileceğine de vurgu yapıyor.
“Tabii başka örneklerle de Türkiye solunun tarihsel misyonunu Kıbrıs konusunda hiç üstlenmediğini görüyoruz. Bunu üstenmiş olsaydı her şey çok farklı olabilirdi. Kitapta ilginç bir örnek daha var. 1970 darbesinden sonra Türkiye’de tüm sol örgütler yasaklanıyor, liderleri hapse atılıyor. Bu örgütlerin 1960’lı yıllardan dışarıda kalan militanları ve öğrenciler 1973 yılında üniversitelerde talebe dernekleri altında bir federasyon kuruyorlar. Bu dernekteki öğrenciler, diğer solcuların aksine Kıbrıs’a askeri müdahaleyi işgal olarak nitelendiriyor, işgale karşı mücadele başlatıyor. İstanbul’a afişler asılıyor; ‘Kıbrıs’ta işgale son, Kıbrıs’a özgürlük…’ deniliyor. O dönemde Başbakan Bülent Ecevit, müdahale kararını da alan kişi olarak, dernek yöneticilerini arayarak mitingin iptal edilmesini, Türkiye’nin uluslararası alanda zorda kalacağını söylüyor. Onlar da bu mitingi iptal ediyorlar. Oysa örgütün yüz binlerce militanı vardı, böyle bir miting yapılmış olsaydı tarihte çok ciddi olay olur, her şey değişebilir, arkası da gelebilirdi. Sonuçta hem müdahale esnasında sessiz kalan hem de müdahale sonrasında susan bir sol görüyoruz. Oysa tepki koymuş olsalardı belki de Fransa’daki Cezayir örneğini yaşıyor olabilirdik. Türkiye soluna tarihsel bir rol düşerken bunu gerçekleştirmediklerini söyleyebiliriz.”
“TÜRKİYE SOLUNDA MİLLİYETÇİ ÇİZGİ İZLENDİ, BU HİÇ DEĞİŞMEDİ”
Araştırma sonucunda varılan noktayı da özetleyen Korkmazhan, düne bakarak bugüne dair de çıkarımda bulunuyor. Bugün de Türkiye solunda hiçbir şeyin değişmediği gözler önüne seriliyor.
“ Son bölümde Türkiye soluna ilişkin vardığımız temel sonuç milliyetçi, militarist seçenekleri destekleyen bir çizgi olduğu. Oysa aynı dönemde Türkiye solu Vietnam konusunda enternasyonalist dayanışmasını gösterirken Kongo, Angola ve Filistin’e kadar söz söyleyen, eylem yapan, tepki gösteren sol varken burnunun dibindeki Kıbrıs konusunda neden suskun kalarak milliyetçi söylemleri destekledi, işte bu durumu Kemalizm ve milliyetçilikle olan ilişki çerçevesinde inceledik. Bu çalışmanın Jön Türk dönemine kadar uzandığı, Kemalizm’in doğuşuyla birlikte solun gelişim serüvenini değerlendiriyoruz. Aslında bu çalışmayı biraz daha geliştirebilirdik. Fakat doktora çalışmasının boyutunu aşmış olacaktık. 2000’li yıllar Annan Planı döneminde Türkiye solu ne yaptı, ne söyledi, nasıl tepki verdi. Bu da önemlidir ve belki ikinci bir çalışma olur. Halen daha bu kitapta yaptığımız çalışma sonucunda Türkiye soluna baktığımızda Kıbrıs konusunda suskun kaldığını, sessiz kaldığı, gündemine almak istemediği ve milliyetçi de bir çizgi izlediği noktasıdır. Günümüze baktığımızda bunun değiştiğini ne yazık ki söyleyemiyorum.”