KIBRIS’TAN HATIRALAR
Dünkü ve önceki günkü yazımızda da belirtmiş olduğumuz gibi, mimar Abdullah Onar’ın olağanüstü hikayelerini, kızı Anber Onar kaleme almaya başladı ve bunları sevgili babacığı rahmetlik Abdullah Onar için açtığı bir sosyal medya sayfasında paylaşıyor... Sosyal medyada paylaştığı bu öyküleri kitaplaştıracağını da yazıyor Anber Onar... Biz de onu bu güzel çabasından ötürü tebrik ediyoruz... Anber Onar’ın babası Abdullah Onar (nam-ı diğer Abdullah Mulla Ali) ile ilgili yazdıklarını bugün de yayınlamayı sürdürüyoruz...
Abdullah Onar, yalnızca bir mimar değildi – aynı zamanda tarihi Sarayönü’yle ilgili karakalem çizimleri de vardı, başka yerlerle ilgili de... Bu harika çizimlerden bazılarını okurlarımızla paylaşmak istiyoruz – bunlar çok değerli çizimler... Bu çizimlerde olan bazı binalar artık orada değil, yıkılmışlar, yerine yenileri yapılmış... Lefkoşa’nın o eski güzel ve tarihi dokusu yavaş yavaş elimizden kayıp giderken, bu yüzden bu çizimler çok değerli...
Kızı Anber Onar, sevgili babacığıyla ilgili sosyal medya sayfasında şöyle yazıyor:
“Sevgili dostlarım ve Face Book arkadaşlarım.
Bir süreden beridir Mimar Abdullah (Mulla Ali) Onar ile ilgili bir çalışma yapmaktayım. 1957’de adaya gelmesiyle K. Kıbrıs’ta kayıtlı 3. Mimar.
Adanın her tarafında birçok mimari proje yapmış olmasının yanında, özelliklerinden bir tanesi de proje yapmış olduğu her bina için bina sahibine en az bir perspektif çizim de sunmuş olmasıdır. Bunların büyük bir kısmı suluboya veya siyah beyaz mürekkep ile çalışılmış işler olduğunu ve genelde bunları projesini yaptığı kişilere verdiğini ve hatta birçok kişi ve kurumların bu çizimleri duvarlarında hala bugün sergilediğini de biliyoruz. Kendi projeleri dışında, resmettiği birçok mahalle, anıt, vb gibi işlerine de sahip olanlar varsa onlarla ilgili dökümanları topladığımızı da ayrıca vurgulamak isterim.
Buradan herkese duyurmak istediğim ve rica ettiğim:
Abdullah Onar sizin mimarınız olduysa veya bu bilgi ve belgelere herhangi bir nedenle kolayca ulaşabiliyorsanız…
A Tasarımını yapmış olduğu binanın şimdiki fotoğraflarını, tamamlandığı yıl, adres, ve orijinal ve/veya şimdiki sahibinin adını, buradan dijital olarak göndermeniz.
B Elinizde bulunan çizim/eskiz/resim varsa dijital olarak buradan göndermeniz.
C Abdullah Onar ile ilgili söylemek istediğiniz bir şey varsa buradan yazmanız.
D Bu sayfayı kendi arkadaşlarınız ile paylaşarak bilgi akımına yardımcı olmanız.
Bu konudaki duyarlılığınız ve yardımlarınız için şimdiden çok teşekkür ediyorum...”
Anber Onar, aynı sayfada “Perspektif” başlıklı ilginç öyküsünde ise şöyle yazıyor:
“Bir buluşmada, mimar Burhan Atun’la birlikte Kıbrıs’ta Mimarlık ile ilgili sohbet ederken, Burhan Bey de bana babamla ilgili sürpriz bazı evraklar veriyordu. Bunlardan en önemlisi 1967 yılında babamın da katıldığı bir sergi kataloğuydu. “6. Kıbrıs Türk Sanat ve Zanaat Sergisi.” Katalogda babamın bu sergiye 5 resimle katılmış olduğuna hayretler içerisinde bakıyor yorum yapıyorken, Salih Bayraktar da bulunduğumuz kafeye gelmiş ve sohbetimize katılmıştı.
Ben mücahitken babandan perspektif dersleri almıştım.
Bir yanlışınız olsa gerek Salih Bey, babam hiç ders vermedi ki…
Olur mu canım tabii ki, hatta o zamanlar Abdullah Mulla Ali idi babanız. Bu söylediğim 1967, ‘68 falandı.
Nasıl yani nerede ders veriyordu?
1960’ların Türk Cemaat Meclisi binasını göstererek:
Tam karşıdaki binada veriliyordu bu dersler, bizler o zaman Kıbrıs’taki politik durumlardan dolayı üniversiteye kabulümüz olduğu halde gidemiyorduk o yıllarda, mücahit idik. O yüzden bizlere böyle dersler sunuluyordu. Ben babandan aldığım perspektif dersini Mimar Sinan Üniversitesine sanat okumaya gittiğimde de çok kullandım.
Ağzım açık bunu dinlerken aslında sonradan babamın arşivleri içerisinde 1967’de verdiği perspektif dersinde kullandığı defterini bulabileceğimi nereden bilebilirdim ki… ama onu görür görmez, taşları yerine yerleştirmiştim.
1964-69 arasında Kıbrıs Türk toplumunun ablukalarda yaşadığı dönemde, üniversite adayı öğrencilerin, üniversiteye gidemedikleri için mücahitlik yaptıkları bu dönemde, toplum olma mücadelesi içerisinde eğitime katkı koyma pahasına yapılan eğitim çalışmalarıydı bunlar.
Babamla o kadar sohbetler etmiş olmama rağmen o bana bunları hiç anlatmamıştı.
Düşünüyorum da aslında biz çocukken, babamın, çocukluk veya gençlik yıllarında yaptıklarını çok az bölük pörçük anlatıldığını duymuşsak da, onun çizimlerini hiç görmemiştik.
Ancak bugünlere yakın bir zamanda babamın okul defterlerinden, tomarlarca resimlerine rastladığım zaman, onun o çok bildiğim mimari çizimleri, üç boyutlu taramaları çok daha fazla anlam ifade etmeye başlıyordu.
Yani bir yandan onun, AutoCAD/dijital devirlerden çok önceki zamanlarda (1950-80ler), müşterilerine tasarladığı binaları, tüm detaylarıyla 3 boyutlu olarak kusursuz çizip hediye ettiğini, yağlı boya denemelerini, kara kalem çizimlerini ve suluboyalarında yansıttıklarını artık daha da anlamlı buluyor, o bitmez tükenmez çalışma sevdasını daha nerelerde keşfedeceğimin peşine düşüyordum.”
Çağlayan için bir otel projesi...
Anber Onar’ın sevgili babacığı, rahmetlik Abdullah Onar’ın eskizlerini ve çizimlerini de paylaştığı sosyal medya sayfasında, bunlar arasında bir de otel projesi var... Çağlayan için sözkonusu otel projesi için çizim, 1961 yılında Abdullah Onar tarafından çizilmiş...
Herhalde 1963’te iki toplumlu çatışmalar çıkmamış olsaydı ve Çağlayan bölgesi “sınır”a dönüşmüş olmasaydı, o zaman bu otel projesi de gerçekleştirilmiş olacaktı...
Ancak iki toplumlu çatışmalar ardından, Çağlayan bölgesi de “sınır”a çok yakın olması sebebiyle kendi kaderine terkedilmiş ve eski canlılığını yavaş yavaş, zaman içerisinde yitirmişti... Eskiden bir eğlence mekanı ve ünlü bir lokanta olan Çağlayan Bar, sahibinin de vefat etmesiyle birlikte kapanmış ve pek çok kereler burayı canlandırmak maksadıyla farklı işletmecilere kiralanmış olsa dahi, hiçbir zaman eski görkemine kavuşamamıştı... Şimdi ise tümüyle kapalı vaziyette...
Bölge olduğu gibi ölüme terkedilmiş – eski ev sahipleri teker teker göçüp giderken, pek çok tek katlı, bahçeli ev de boş ve yıllardır yıkılmaya terkedilmiş gibi duruyor... Bunun nedeni sahiplerinin ölmüş olması, evlatlarının da Çağlayan bölgesinde değil, başka yerlerde yerleşmiş olması veya yurtdışında yaşıyor olması...
Bir zamanlar sinemaların, Londra Pastanesi’nin, Yıldızlar Lokantası’nın, Anibal Lokantası’nın, Çağlayan Bar’ın bulunduğu bu bölge, bahçeler ve çiçekler içinde eski, tek katlı veya iki katlı evleriyle Surlariçi’nin hemen dibinde, ayakta kalmaya çalışıyor...