Filiz Uzun
Fotolar: Mehmet Koru
Son zamanlarda Kıbrıs’ın kuzeyinde sanatsal açıdan bir durgunluk olduğunu düşünüyordum. Gerçek anlamda bizleri heyecanlandıran projelere ya da sanatsal çalışmalara karşı bir özlem çekmekteydik. Abdullah Öztoprak’ın bir proje için çalıştığını duymaktaydım. Ve açıkçası sabırsızlıkla sonuçlanmasını beklemekteydim.
Bu Projeye sadece defile demek bence haksızlık olacaktır. Bu bir show. Müzikleri, şiirleri, salonu, ışıkları ile dünya çapında bir show hazırladıklarını düşünüyorum. Ve Kıbrıs’ın kuzeyinin böyle bir show’a tanık olması beni inanılmaz mutlu ediyor.
İlginç olan Kıbrıs’ın bir bölgesinin (Mağusa’nın) neredeyse 700 yıllık tarihinin konu edilmesidir ki beni asıl heyecanlandıran da budur. Abdullah Öztoprak’ın inanılmaz özveri ve çalışmalarıyla harika bir show izleyeceğimizden hiç şüphem yoktur.
Proje ile ilgili sohbetimizi yapmak için Mağusa’da Robert’s Cafe’de buluştuk. Onu karşılayan personelin hepsinin tek tek isimlerini bilmesi de ne kadar mütevazi bir insan olduğunun ispatı gibiydi. Ne kadar da, ikimiz de diyette olsak da bize ikram edilen Waffel’ı sohbet anında ne zaman bitirdik fark edemedik bile. Bu projeden bahsederken Abdullah beyin heyecanı bana da geçti. Hatta o kadar ki 22 Aralık akşamını ben de iple çekiyorum.
Abdullah Öztoprak’ın övünmek gibi olmasın ama Güzelyurtlu yani bölgelim olduğundan dolayı bir o kadar daha gurur duydum.
Modacı değil de bir kurgucuyum diyen Öztoprak, bugün tüm dünyada da kabul edilen bireysel yani kişiye özel yaratıcılıktan yana. Bu sadece moda sektöründe değil, sağlık, eğitim ve tüm alanlarda da doğru olan yöntemdir bana göre.
Onu bir kez daha kutluyorum. Bu güzel çalışmaları için. Harika, samimi ve içten sohbeti için de... Ayrıca Kıbrıs’ı tüm dünyaya duyurduğu, isminden bahsettirdiği ve bu küçücük adanın büyük bir tarih barındırdığını gösterdiği için de teşekkür ediyorum.
Diğer projelerini de merakla bekliyoruz.
“KİMYA OKUDUM, KURGUCU OLDUM”
F.U: Bize kendinizi tanıtır mısınız?
A.Ö: Kıbrıslı’yım. Üniversiteye gidene kadar Kıbrıs’ta okudum. Liseden sonra ailemin işleri nedeniyle kimya okumaya karar verdim. Ailem narenciye ile uğraşıyordu. ODTÜ’ye Kimya okumak üzere Ankara’ya gittim. Lisans ve master Programımı bitirip doktoraya başladım. Bu arada Kıbrıs’ta hem narenciyenin durumu hem de sanayinin durumunda düşüş başladı. Ben de başka sektöre geçmek istedim. ODTÜ’deki akademik kariyerimi bıraktım ve ailemle birlikte turizmle ilgilenmeye başladık. Ancak benim aklımda hep sanat yapmak vardı.
F.U: Hangi alanda yeteneğiniz vardı?
A.Ö: Bana göre yetenek hepimizin içinde vardır ve yaratıcılık kendini keşfetmekle başlar. Allahın adaletine inanıyorum ve tanrı her bireyi yeteneklerle donatıp gönderiyor. Ömür bir süreçtir. Yaşamışlıklarımız ve yaşayacaklarımızla örtüşür. Yaşamışlıklarımız keşiflerimizdir. Yaşayacaklarımız ise daha keşfedeceklerimiz. Kimimiz iyi bir sporcu olduğunu bilir, kimi iyi bir öğretmen olduğunu. Hiçbir şey yoktan var edilmiyor. Var olanı ortaya çıkarıyor. Kader de bana göre kendi seçtiğimiz yollarla hayata devam etmemizdir. Ben de yolumu sanattan yana seçip bu alana yöneldim.
F.U: Sanatın hangi yönünde ilerleyeceğinize nasıl karar verdiniz?
A.Ö: Bana göre en doğru malzeme insan bedeniydi. İnsan bedeninde istediğim gibi yön verebileceğim materyal ise kumaştı. Ben kumaşı şu kalıplarla kesip bedene giydirme şeklinde değil de, drapaj tekniği ile kumaşı bedene uyarlama tekniğini kullandım. Dikiş ile ilgili hiç eğitim almadım. Ben kişiden çok ruh giydirmeyi seviyorum. Kişiye özel onun ruhunu yansıtan kıyafetlerle giydirmeyi tercih ediyorum. Bir kişi 90-60-90 bir beden dahi olsa agresif bir 90-60-90, dominant 90-60-90 ve pasif bir 90-60-90 farklıdır. Herkesi aynı giydiremezsiniz. Nerde giyineceği, kişinin ruhu, ortamı, çevresi her şey düşünülerek giydirilmelidir. O yüzden kişiyi önce tanımayı isterim.
“KUMAŞLARA DOKUNUYORDUM”
F.U: Kumaşlarla aranızdaki bu ilişki ne zaman başladı?
A.Ö: Annem çok zevkli bir kadındır. Terzilik eğitimi almış. Eskiden terzilik atölyesi varmış ve burada kadınlar eğitim alıyorlardı. Hatta sertifika bile veriliyordu. Annem de burada eğitim almış. Benim tematik dilim vardı. Evde her zaman kumaşlar olduğundan kumaşlara dokunduğum zaman dokusunu tanıyordum. Kumaşlardaki ruhu o dönemlerde keşfettim. Fetişizm gibi bir şeydir bu. Kumaşların da canı olduğunu ve hayat verdiklerini düşünüyorum.
F.U: Bir düğünde kostümleri hazırlarken neye dikkat edersiniz?
A.Ö: Öncelikle düğün nerede olacak? Bahçede mi? Şık bir mekânda mı? Ortam önemli, daha sonra dünürlerin uyumu. Gelinlik seçimi de ortama göre hazırlanmalıdır.
F.U: Kıbrıslı kadınların giyim tercihini nasıl buluyorsunuz?
A.Ö: 2008 yılı itibarıyla büyük show’larla gelmeye başladığımdan beri gelişim gösterdiğini düşünüyorum.
DAÜ EV SAHİBİ
F.U: Doğu Akdeniz Üniversitesi ile birlikte çalışıyorsunuz. Nedir bağlantınız?
A.Ö: Benim 2 yıldır üzerinde çalıştığım bir proje var. Yurt dışına davet edildim bu proje için. Bu projenin galasını da Kıbrıs’ta yapıyorum. Kıbrıs’ın bölgeleri ile ilgili hikâyeler yazdım. İlk başta Mağusa ile başlıyoruz. Büyük bir Mağusa tarihçesi var. Mağusa’nın tarihini kendime has yöntemlerimle anlatıyorum bu projede. Dünyada şiirleriyle defilelerini yapan tek kişi benim. Bu kez bunun üstüne kendi müziklerimi de koyuyorum bazı sahnelerde. DAÜ bu projede bana ev sahipliği yaptı. Kapılarını bana açtılar ve her konuda destek oldular. Akademik anlamda bana en büyük katkıyı sağlayanımdır.
F.U: DAÜ’yü seçme nedeniniz nedir?
A.Ö: DAÜ ülkenin en büyük üniversitesi ve Mağusa’da olması, ayrıca 80 ülkeden gelen öğrencileriyle ülke için önemli bir tanıtma misyonu var. Her öğrenci döndüğü zaman ülkesine Kıbrıs’tan bahsedecektir. Kültürünü anlatacaktır. Bu öğrenciler her biri sanatçı, siyasetçi, avukat ya da diplomat olarak dönecekler ve buradaki kazanımlarını oraya aktaracaklardır. Hepsinin belleğinde bir Doğu Akdeniz ve bir Kıbrıs olacaktır. Dolayısı ile de bu proje de hafızalarına yer edecektir. DAÜ’nün mütercim tercümanları bize katkı koyuyor, buradaki sahne efektleri, sahne hazırlanması için gerekli tüm teknik işleri DAÜ tarafından yapılıyor. O gece konukların ağırlanacağı ikramlarla ilgili DAÜ’nün Turizm bölümü iş yapacak. Özel bir mutfak hazırlıyorlar. Bu arada Defilenin yapılacağı yer için de bize Mağusa Belediyesi Rauf Raif Denktaş Kongre Merkezi verildi.
F.U: Çok yönlü bir sanatçısınız?
A.Ö: Beni bütün dünyada böyle tanımlıyorlar. Bunu dünyada yapan tek kişiyim. Yeteneklerimle nereyi nasıl anlatabiliriz ona bakmak lazım. Bu yetenekleri doğru kullanmak gerekir. Devletten doğru yakınlığı gördüm. Yaptıklarım takdir gördü. Devlet yetkilileri de hangi parti olursa olsun bana destek verdiler. Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Turizm ve Kültür Bakanlığı da aynı şekilde.
700 YILLIK AĞAÇ, ‘CÜMBEZ’
F.U: Bu proje ile esas amacınız nedir?
A.Ö: Benim esas amacım ülkemizi bizi izole eden dünyaya karşı tanıtmaktır. Mağusa’nın tarihini 700 yıllık bir ağacın dilinden anlatıyorum bu projede. O yüzden diyorum ki “TEK ŞAHİDİ CÜMBEZDİ”. Yani bu tarihin tek şahidi 700 yıldır yaşayan cümbez ağacıdır. Burada anlattığım siz bizi yıllardır izole ettiniz ama bu topraklarda yüz yıllardır barınan bir tarih var. Bizler Kıbrıslılar bu tarihe en medeni şekilde sahip çıktık ve koruduk. Bu projede de Mağusa’yı kendi yazdığım şiirlerle (Şiirler İngilizce ve İtalyanca’ya çevriliyor) anlatıyorum.
F.U: BRT kanalıyla da bir anlaşma yaptınız sanırım, ondan bahseder misiniz?
A.Ö: Evet. Artık bir ülkenin tanınması için çok yol var biliyorsunuz. Teknolojik çağdayız. Televizyonlar var. BRT de tüm dünyada izlenen bir kanaldır. Ve ülke tanıtımı için bu çok önemli bir kaynaktır. Bu yüzden BRT yetkilileri ile bir anlaşma yaptık konsept danışmanlıklarını yapıyorum. Ben bunu bir şeyler kazanayım diye yapmıyorum. Ancak devlet televizyonuna katkıda bulunarak görsel etkimizi tüm dünyaya göstermek istiyoruz. Kanalları çevirirken dilimizi anlamasalar bile böyle bir ülkede bunlar var, şunlar yapılıyor ya da bir olaya takılıp o ülke hakkında bir şeyler ilgisini çekebilir. Bu da ülke için önemli bir adımdır.
F.U: Bu proje için sizlere destek olan kurum ve kuruluşlar oldu mu?
A.Ö: Öncelikle DAÜ’nün katkıları çok büyük, ana sponsorumuz TURKCELL’dir. Dünya Otomotiv, Mercedes, THY, BRT, Cumhurbaşkanlığı, Hakan Deniz Saç- Makyaj Salonu, Postalar Dairesi. Şu ana kadarki destekçilerimizdir.
SHOW GECESİ
F.U: Bu projeye 2 yıldır çok titizlikle hazırlandığınızı biliyorum.
A.Ö: Evet öyle, konukları davet ettiğimiz davetiyeleri bile Işıl Reklamla birlikte çok uğraşarak hazırladık. Her şey büyük bir titizlikle yapılıyor. Konuklar kapıdan girdiği andan itibaren mükemmel şekilde karşılanacak ve inanılmaz bir show izleyecekler.
F.U: Posta Dairesinin de bir jesti oldu sanırım bu projeye.
A.Ö: Evet, “Tek Şahidim Cümbezdi” projesini anlatan bir pul hazırlandı. Ki bu beni çok mutlu etti. “Tek Şahidim Cümbezdi” diye bir web sayfamız var, buraya girildiğinde bu proje ile ilgili bir çok şeyi görebilirsiniz. Profesyonel bir proje oldu aslında. Çok çalışıldı hala daha da çalışıyoruz.
F.U: Neden Cümbez ağacı?
A.Ö: Kıbrıs’ta çok eski tarihlerden beri var olan bir ağaçtır çünkü. Ve 700 yıllık bir geçmişte neler barındırıyordur hafızasında kim bilir. Benim bir iddiam var teknoloji ve bilim geliştikçe iddia ediyorum ki göreceğiz. Tüm ağaçların bir yerinde olmuşu anlatabilecek bir algı ve kayıt sistemleri vardır. Bizler sadece bunu okumayı bilmiyoruz. Cümbezin bir diğer özelliği yılda 7 kez ürün veriyor. Yani neredeyse iki ayda bir. Ben de hikâyelerimi 7 sahnede anlatıyorum. Her ürün verdiği zaman için bir dönemi/tarihi anlatıyorum. Bir de cümbez çok kibar ve kırılgan bir ağaç. Ürün verdiği zaman ağırlaştığı için dalları kırılabiliyor. Bu bizim kimliğimizle alakalı bir ağaç diye düşünüyorum.
F.U: Dış basın da gelecek mi?
A.Ö: Evet. Fransız basını gelecek, benimle çalışmak isteyen dergiler vardı, ben onları buraya getirtiyorum. İtalyan basını, Orta Doğudan basın gelecek.
“HÜKÜMETLER SÜREKLİ DEĞİŞİYOR”
F.U: Bu kadar profesyonel çalışırken burada karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
A.Ö: Beni bir tek üzen şey Kıbrıs’taki politik değişiklikler oldu. Hükümet değişiyor. Örneğin bir turizm bakanlığıyla çalışıp projenizi anlatırken birden değişip onun yerine başka biri geliyor. Bir dönem geçici bir hükümet oluşturuldu biliyorsunuz. Bu geçişler tabii ki işlerimi yavaşlattı. Kim geldiyse projeme destek verdi ancak maalesef çok politize bir ülkeyiz.
F.U: Birlikte çalıştığınız ekibi nereden seçtiniz?
A.Ö: Çalıştığım birçok kişinin Kıbrıs’tan olmasına dikkat ediyorum. Müzisyenler Kıbrıslı, DAÜ’nün çok sesli korosunu kullanıyorum karşılamada. Orta çağ müzikleri kullanacağız. Mutfak Kıbrıs’ta 700 yıldır kullanılan yemeklerden seçiliyor. Dansçılar Kıbrıs’tan dansçılar. (Ministry of Dance Grubu).
F.U: Defilede yer alacak mankenler kimler olacak?
A.Ö: Kıbrıs’taki manken ajanslarından değil mankenlerimiz. Ancak Kıbrıslı, kendi yetiştirdiğim arkadaşlar olacak. Yabancı öğrenciler de var. DAÜ öğrencilerinden seçtiğim ve çalıştırdığım öğrenciler var. Bir de Türkiye’de yetiştirdiğim bir manken grubum var onlar olacak. Boy ve vücut oranlarına dikkat ediyorum. Ama siyah mankenler de var. Daha önce hiç mankenlik yapmayan benim çalıştırdıklarım da var.
ÖNERİLER
F.U: Defilenizin tarihi ne zaman?
A.Ö: 22 Aralık tarihinde. Mağusa Belediyesi Rauf Raif Denktaş Kongre Merkezinde Saat 19.30’da başlayacak.
F.U: Sergilenecek kostümler nasıl?
A.Ö: Bu defilede yaklaşık 150 tane kostüm sergilenecek ve bunların arasına eski ürettiğim kostümleri koydum, çünkü bu defilede anlamlı yerleri olacaktır.
F.U: Modayla uğraşmak isteyen genç arkadaşlara ne önerirsiniz?
A.Ö: Bir kere ben bu alanda eğitim almadım. Alaylıyım yani. Ve alaylı olmanın bana kattığı kalbimi kullanmak oldu. Gençlere kendilerine karşı dürüst olmalarını öneriyorum. Ne olup ne olamayacaklarını iyi bilmeleri gerekiyor. Olabilecekleri yolda ilerlemeleri ve çok çalışmaları gerekiyor. Benim ‘modacıyım’ diye bir iddiam yoktur. Modanın doğruluğuna da inanmıyorum. Moda yaratmak gibi bir amacım da yoktur. Moda sektörü kapitalist, insanların ceplerini delen parasını nasıl alırım olayıdır. Bence Kıbrıs modacı olmak için küçük bir toplum. Ve bazı yanılgılar vardır çok güzel elbise çizen modacı olabileceğini düşünür. İyi çiziyorsa ressam ol o zaman. Modacı olmak için iyi anatomi bilmeli, sosyal algı (kişiyi çok iyi analiz edebilmeli) çok önemli. Moda sektöründe yaşanılan en büyük sıkıntı artık iyi dikiş diken terzi yok. Terzilikten utanılıyor. Oysa terzilik mühendislik gibidir. Gençlere önerim terzilik öğrensinler, “ben bunu üretenim” diyebilsinler.
KIBRISLILIK
F.U: Defilede kullanılan kumaşlar da buradan mı?
A.Ö: 22 yıllık bir kumaş buldum. Leonardo da Vinci Mağusa surlarının üstünde bir çalışma yapmış ve orada yapılan çalışmanın kopyası gibi fırçalarla kumaş boyanmış sanki. Ben o kumaşı bu defilenin bir bölümünde kullanıyorum. 20 küsür yıllık lokarlar var, taftalar var. Bu kumaşların bir kısmı Kıbrıs’tan bir kısmı ise Türkiye’den eski kumaşçılardan bulduğum kumaşlar var. Annemin kumaşlarını da kullandım.
F.U: Kuaför ve makyözler?
A.Ö: Hepsi Mağusa’dan. Kuaför salonu da Makyözler de Kıbrıs’tan. 70 adet model dansçı kalabalık bir ekibimiz var.
F.U: Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
A.Ö: Ülkemi çok seviyorum ve güzel işlerle ülkemde var olanları tüm dünyaya göstermek istiyorum. Ben kendimi modacı olarak düşünmüyorum, ben kurgucu biriyim. İnsanların üzerine giyeceklerini kurgularım, olayları, mekânları ve hikâyeleri kurgularım. Yaptığım defilede de insanlar gelip sadece mankenler üzerinde elbiseler görmeyecekler. Orada büyük bir show izleyecekler. Ve olabildiğince insana yorum hakkı tanıyan, düşündüren ve gerek hem fikir gerekse aykırı fikirlerle salondan ayrılsınlar istiyorum. Konuklar sponsorların davetlileri olacaklar. Ancak basın da bizlerle birlikte olacak ve çekimler yapılacak. Bence herkes bu showu izleyebilecektir. Katkı koyan herkese teşekkür ederim.