Corona gündemlerinin arasına sıkıştırılmış ve hızlandırılmış bir şekilde tüketilen, hatta daha şimdiden unutulmaya bile yüz tutan Bilişim Suçları Yasası hakkında korku, endişe, eleştiri ve destekleyici yorumlar ortaya konuldu.
Tam tartışmaların bittiği ve yine corona gündeminin popülerliğini yeniden kazandığı şu günlerde, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, “sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz” dedi. Erdoğan ayrıca sosyal medya kullanımı için şu cümleleri sarf etti. Yorumsuz aktarıyorum:
“83 milyonun sosyal medya terörü karşısında eli kolu bağlı kalmasını kabul edemeyiz. Bu kapsamda hukuki düzenleme üzerinde çalışıyoruz. Bu mecraların hukuki ve mali muhataplık tesis etmeleri için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Erişim engeli, adli ve mali yaptırımları devreye sokacağız. Türkiye muz cumhuriyeti değildir. Yasama dönemi bitmeden bu meseleyi halletmeyi ümit ediyorum. Artık kim ne der yerine, ülkemizin neye ihtiyacı olduğuna bakacağız.”
***
Kıbrıslı Türklerin son yıllardaki derinleşen toplumsal korkularının başında kültürüne, yaşam biçimine, gündelik hayat alışkanlıklarına, demokratik mekanizmalarına ve kurumlarına yapılan müdahalelerin yarattığı korkular ve kaygılar gelmekte. Nereden? Tabii ki AKP Türkiye'sinden...
Ve biliyoruz ki bu müdahaleler ve egemenlik tesis etme adımları bir süreden beridir hukuk-yargı alanında da cereyan etmekte. Bilişim Yasası meselesini de bu bağlam içerisinde ele almak önelidir.
Solu ile sağı ile müesses nizam tarafından “alt yöntemim” olma hallerinin içselleştirildiği koşullarda, pek tabii atılan adımlar, hassas konularda yapılan yasalar ve yapısal değişiklikler, beraberinde toplumsal korku ve kaygıların taşmasını da getirecektir. Bilişim Suçları Yasası'ndaki mesele de tam da bu aslında. Ve bu süreci, “üst yönetimin” en ve tek yetkili ağzından çıkan ifadelerle okursak, bu korku, kaygı ve tepkilerin hiç de haksız yere ortaya çıkmadığını anlarız.
***
Bilişim Suçları Yasası için gereksiz bir yasa tanımlaması yapmak yanlış. Elbet bu alanda bir düzenleme yapmak, gerçekten bilişim suçunu önlemeye dair adımlar atmak elzemdi. Yasa özellikle basın noktasında, künyesiz ve ne olduğu belirsiz, kimliksiz sitelerin gelişi güzel ortaya çıkmalarına engel teşkil edecek. Fakat mesele tam da yasanın bunların ötesine geçebilecek bir potansiyeli de içerisinde barındırması, adeta içine saatli bomba yerleştirilmiş bir yasa olmasıdır. O bomba da özellikle Ceza Yasası'nın maddelerine gönderme yapması, bu noktalarda da çok ciddi boş gösterenlerin, ucu açık ve muğlak ifadelerin olmasıdır.
Mesela gönderme yapılan söz konusu yasa maddelerinden biri şöyle: (63. d.) “amaçları arasında genel bir greve gidilmesini sağlamak veya herhangi bir çeşit huzursuzluk yaratmak veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yıkıcılığı yaymak bulunduğu veya bu amaçlarla kullanıldığı Bakanlar Kurulu emirnamesi ile yasa dışı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti içindeki veya dışındaki tüzel kişilik kazansın veya kazanmasın herhangi bir kuruluş veya örgütü anlatır”
Bir diğer gönderme yapılan madde olan 68'inci madde de ise kuvvetli şüphe iması yer almakta. Kısacası yabancı devlet yetkililerine zem ve kadih suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunursa eğer mahkeme erişim engeli verebilir.
***
Bilişim Suçları Yasası'nın en sıkıntılı noktalarının bu iki nokta olduğunu düşünüyorum. İlerde bu ibarelerin pek çok aktivistin, gazetecinin ve demokratın başına bela olabileceğini aşikar. Çünkü 'kuvvetli şüpheyi' belirleyecek olan da, huzursuzluk yaratıldığını ilan edecek olan da, yıkıcı faaliyette bulunulduğunu ilan edecek olan da egemen olacaktır. Ve egemen olan, müesses nizamın bekası için elbette ucu açık ifadeleri çekebildiği kadar çekecek, ite bildiği kadar itecek ve büze bildiği kadar büzecektir. Gün olur, bu ülkede adalet, eşitlik ve özgürlük için bir ifadede bulunduğunuz an “kuvvetli şüpheli” haline gelirsiniz, gün olur, barış ve bağımsızlık için mücadele ettiğiniz an “yıkıcı unsur” haline gelirsiniz. Ve evet, bunu kim belirleyecek? Tabiiki egemen olan! Aynen Türkiye'de kimin ne olduğunu belirlediği gibi.
Bakın hatırlayalım, “üst yönetimin” başkanı ne diyor, “83 milyonun sosyal medya terörü karşısında eli kolu bağlı kalmasını kabul edemeyiz.” Yeni bir kavram atıyor ortaya, “sosyal medya terörü.” Geçen gün de Serdar Denktaş, “klavye kahramanları” demişti. Yarın “klavye kahramanları” gibi 'daha makul' bir ifadenin, “sosyal medya teröristleri” gibi oldukça tehlikeli bir kavrama evrilmeyeceğini kim iddia edebilir?
***
Son bir söz de yasanın ifade özgürlüğüne gölge düşürmediğini savunan CTP'li vekillere. Muğlak ve süslenmiş ifadelerle, size gelen eleştirilerin üzerine çıkmaya çalışmaktansa, yukarıda değinilen yasa maddelerinin, ucu açık ifadelerin ve yasadaki tehlikeli boş gösterenlerin nelere sebep olabileceğini ve bunları nasıl değiştirebileceğinizi açıklamanız sizin için daha yapıcı bir yol olacaktı. Fakat ne yazık ki MOBESE meselesinde olduğu gibi Bilişim Yasası meselesinde de savunmacı refleksler, ulus devletin yeni iktidar tesislerinin bir parçası olmaktan öteye gidememekte. Müesses nizam her yol ağızında kendisini yenilemeye devam ediyor.
***
İktidarın çarkları sadece dikey değil, yataylamasına da işliyor ve yayılıyor... MOBESE'ler mekansan gözetim ve denetimin, Bilişim Suçları Yasası'ndaki ucu açık maddeler ise dijital gözetim ve denetimin tahakkümün araçları olarak yürürlüğe girdi. Aslında yaşadığımız süreç, ulus devletin egemenlik mücadelesinin dijital mecralardaki yansıması. Öyle ki, ulus-ötesi şirketler çoktan bu mücadelede algoritmalarla, kodlarla ve veri manipülasyonlarla kendi siber iktidarlarını ve hegemonyalarını tesis ettiler bile. Bugün yaşadığımız süreç ise, ‘üst yönetimin’ küçük küçük ayar verme, kendi ideolojik yörüngesi doğrultusunda ‘çaktırmadan’ buradaki yapıya dokunuşlar yapmasıdır.
***
Bu bir abluka. Bedenlerimizin, arzularımızın, ifadelerimizin ve düşlerimizin ablukaya alınması. Dağıtabilecek miyiz? Kaçış yolları açabilecek miyiz? Baskı ve iktidarın olduğu her alanda direniş ağları kurabilecek miyiz? Elbette!
Not: Ha bu arada, Türkiye'de sosyal medyaya, Netflix, Youtube gibi platformlara yasak geldiği an otomatik olarak burada da söz konusu platformlar erişilemez olacak. Hani kktc bağımsız bir devlet ya, o bakımdan...