AB’nin Kilit Ülkesi Almanya’da Sorunlarımızı Konuştuk

Niyazi Kızılyürek

İngiliz başbakanlarından Harold Macmillan, Carles de Gaulle hakkında şöyle demişti: “Ne zaman Avrupa’dan söz etse Fransa’yı kast ediyor.”

Günümüzde de Avrupa Birliği’nden söz ettiğimiz zaman öncelikle Almanya’yı kast ettiğimiz bir gerçektir.

Bunda şaşılacak bir durum yok. Gerek AB bütçesine yaptığı maddi katkılarla, gerekse siyasi ağırlığıyla Almanya AB’nin karar alma süreçlerinde son derece etkili bir ülkedir. Ayrıca, giderek daha büyük oranda jeo-politik bir aktör olmaya doğru yol alıyor.

Malum, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya dış ilişkilerde pasif bir tavır sergiliyordu. Bu durum artık giderek değişiyor. Yakın geçmişte savunma bütçesini artıran Almanya şimdilerde kendini ve gücünü daha fazla gösteriyor.

Bölgemizde de etkili bir faktördür Berlin. Örneğin Türk-Yunan diyaloğunun başlamasında önemli bir rol üstlenmiştir. Türkiye AB ilişkilerinde de Olumlu Gündem temelinde ilişkilerin ileriye götürülmesi için yoğun bir çaba sarf etmektedir.

Bu gerçeklikten hareketle, bir Avrupa Parlamenteri olarak Berlin’i ziyaret etmem ve AB’yi, Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı Türkleri yakından ilgilendiren konuları görüşmem son derece yararlı oldu. Çünkü Berlin, bu konuları konuşmak için doğru adreslerin belki de en önemlisidir.

Bir süreden beri çeşitli platformlarda Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Sorununa bakışını gözden geçirmesi gerektiğini ifade ediyorum. Ayrıca, Kıbrıs Türk toplumunun karşı karşıya olduğu sorunları dile getiriyorum ve AB’den daha etkili bir tavır sergilemesini ve önlem almasını talep ediyorum.

İşte, ağırlıkla bu konuları ve başlıca sorunları ele almak için, 10-11 Nisan tarihlerinde çalışma arkadaşlarımla birlikte Almanya'ya bir ziyaret düzenledik.

Başta, hükümet ortağı olan Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller (Die Grüne) ve Hür Demokratlarla (FDP) görüştük. Aynı zamanda, ana muhalefet partisi Hristiyan Demokratlarla (CDU) konuştuk ve Alman Dışişleri bakanlığında temaslar yaptık.

Alman siyasetçi ve diplomatlarla yaptığımız görüşmelerde Almanya’dan beklentilerimiz olduğunu söyledik. Kıbrıs’ta iki toplumun Avrupa Birliği’nin enstrümanlarıyla kurumsal işbirliğine yönelmesinin önemine işaret ettik. Federal Kıbrıs’a giden yolda iki toplumun eğitimden kültüre, ekonomiden enerjiye kadar pek çok alanda işbirliği yapabileceğini söyledik.

ABnin, kuruluş aşamasında izlediği uzlaşma, yakınlaşma ve kaynaşma politikalarına benzer bir yaklaşımla Kıbrısta da pek çok alanda işbirliği imkanlarını yaratmanın önemini vurguladık.

AB vatandaşı Kıbrıslı Türklerin karşı karşıya kaldıkları sorunları özellikle dile getirdik. Kıbrıs’ın güneyinde banka hesabı açamamak, vatandaşlık alamamak ve Erasmus programına katılamamak gibi sorunların olduğunu dile getirdik.

Kıbrıs Türk toplumunun AB ile ilişkilerinin ileriye götürülmesinin AB kararlarının bir gereği olduğu kadar, ülkenin yeniden birleşme perspektifi açısından da elzem olduğunu anlattık.

AB vatandaşı olup da bütün Kıbrıs adına AB üyesi olan Kıbrıs devletinde banka hesabı açamamak, vatandaşlık alamamak ve Erasumus gibi programlara katılamamanın kabul edilebilir bir durum olmadığını ifade ettik.

Bizi ilgiyle dinleyen muhataplarımız, özellikle AB’nin Kıbrıs’a bakışını gözden geçirmesi ve iki toplumunun ortak çıkarlar temelinde kurumsal işbirliğine yönelmesinin son derece yararlı olacağını belirttiler.

Berlin’den sonra, başak AB üyesi devletlerin başkentlerini de ziyaret edeceğiz. İlk fırsatta benzer görüşmeleri Paris’te de yapacağız.

Hep söylediğim gibi, Kıbrıslı Türkler AB vatandaşıdırlar ve AB nezdinde meşru çıkarları vardır. Yeter ki bu haklarımıza aktif biçimde sahip çıkalım...