“Abohor, Lefkoşa, Aşşa, Vasilya, Lapta ve Strovulo’da kazılara devam...”

Sevgül Uludağ

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu kazılar kesintisiz biçimde devam ediyor.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre halen Abohor, Lefkoşa, Aşşa, Vasilya, Lapta ve Strovulo’da kazılara devam edilirken, bir okurumuzun bilgi vermiş olduğu Aydemet/Kermiya/Metehan askeri bölgesinde küçük kilisecik dışındaki olası gömü yerindeki kazı herhangi bir ize rastlanmadan sona ermiş bulunuyor.

Okurumuz küçük kiliseciğin dışında bir noktaya bazı “kayıp” Kıbrıslırum ya da Yunan askerlerinin gömülmüş olduğu yönünde Türkiyeli bir askerden elde etmiş olduğu bilgileri bizimle ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmıştı.

Sözkonusu küçük kiliseciğe askeri bölgeye giremediğimiz için Kıbrıs’ın güneyindeki yüksek bir binanın tepesine çıkarak okurumuzun bu kiliseciği bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermesini yıllar önce ayarlamıştık.

Küçük kiliseciğe ilişkin olası gömü yeri askeri bölge içerisinde bulunmaktaydı.

Bu olası gömü yeri kazılacak askeri bölge içerisindeki olası gömü yerleri arasına konmuş ancak sonradan Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye ofisinde geçmişte görev yapmış olan bir yetkilinin o günlerdeki isteği üzerine listeden çıkarılmış, küçük kiliseciğin tekrardan kazı listesine konması için aradan yıllar geçmişti...

KAZILARDA SON DURUM...

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre, kazılarda son durum şöyle: ***  Lefkoşa/Lefkosia: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un, hapishane yanındaki arazide gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Cihangir/Abohor/Epikho: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un anayol kenarındaki tarladaki toprak yığınlarına gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları devam etmektedir.

***  Paşaköy/Aşşa: 1974 kaybı bir veya iki Kıbrıslırum'un bir kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları devam etmektedir.

***  Aydemet/Metehan/Kermiya (Askeri Bölge): 1974 kaybı 4-5 Kıbrıslırum'un kilisenin avlusuna gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.

***  Vasilya/Karşıyaka: 1974 kaybı 3 sivil veya 3 askerin dere yatağına veya dere yatağındaki kuyulara gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Lapta/Lapithos: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un, bölgedeki tarlaya gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Strovulo/Lefkoşa: 1963 kaybı 4-5 Kıbrıslıtürk'ün bir kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

Biz de Kayıplar Komitesi kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...


***  KIBRIS’TAN HATIRALAR...

“Bir gardiyanın anıları...”

Belgin DEMİREL

Babam Ahmet Demirel’in bir gardiyan olarak hatıralarını kaleme almaya devam ediyorum... Ahmet Demirel şöyle anlatıyor:

“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra idi. Antonis isimli bir mahkum vardı. Mahkumiyet sebebini hatırlamıyorum ama taklit yeteneğini hatırlarım. Örneğin eşek anırması yapardı, aslından farkı olmazdı. Diğer mahkumlar veya vardiyanlar onu dürterler, taklit yapmasını isterlerdi. O ise bunu karşılıksız yapmaz, karşılığında  mutlaka sigara isterdi.”

ŞİİRE MERAĞI VARDI...

“Taklit yeteneğinin yanında, şiire de merağı vardı. Bahçede ele geçirdiği çimento kağıtlarına şiirler yazardı. Ben o zamanlar Rumca okumayı biliyordum. Odasında biriktirme yasak olduğu için, o çimento kağıtlarını toplayıp elinden alırdım. Bana, “Berusiyamı aldın,” derdi. Yani “Hazinemi aldın,” derdi.”

LAPORT EDİLDİYDİ...

“Bir defasında yaptığı hatalı bir davranışından dolayı Gönyelili vardiyan arkadaşlarımdan Süleyman, onu laport etti. O dönemlerde cezaevinin usulüne göre, laport edilen mahkumları  müdür muavini olan Captain Kamil, personeli  ise müdür  Nisiforos Antoni muhakeme ederdi. Captain Kamil, Antonis’i muhakeme etmeye gittiğinde, “Şikayetim var,” dedi  mahkum Antonis. Ne için şikayet ettiği sorulunca, “Beni laport eden bir Türk, mahkeme edecek olan da bir Türk, bunu kabul etmiyorum,” dedi. Müdür bunu duyunca, “Tamam gelsin!” dedi.

Raporlu mahkumu, bölümün çavuşu müdüre götürürdü, fakat güvenlik açısından yanlarında bir de er bulunurdu. Her ihtimale karşı bu er bulunurdu. Çünkü laportlu mahkumun bir çılgınlık yapma olasılığı vardır. Tesadüfen o gün er olarak ben gittim Antonis’in yanında.”

“BUNUN İÇİNDE RUMLUK TÜRKLÜK MÜ YARATACAKSIN SEN?”

“Nisiforos, önce, mahkumun tarafında imiş gibi konuşmaya başladı, “Olur mu hiç böyle, bir Türk seni laport edecek, bir başka Türk de mahkeme edecek?”  Ben tam şaşırmışken, “Ah p...k, bunun içinde bana Rumluk, Türklük mü yaratacaksın sen?” diye yüksek sesle bağırdı. Sonra da, “Seni beş gün ekmek-su ile cezalandırıyorum,” dedi. O suçun cezası minum 3 gün, maksimum da 5 gün idi ve müdür ona maksimum cezayı veriyordu. “Hadi cehennem ol!” diye de bağırdı.

Mahkumların bağışlamaları vardı. Bir gün “ekmek-su cezası” alanlar, üç gün bağışlamasını kaybeder. Antonis’in  böylece 15 günlük bağışlaması otomatikman  elinden alınmış oluyordu. Tekrar bir de böyle cezalanmıştı.”

PERSONEL SORUMLUSUYDUM...

“Ben vardiyan iken ‘Personel Sorumlusu’ ve aynı zamanda ‘Kooperatif Sekreteri’  idim. Bu yüzden personeli numaraları ile bilirdim. 1956’da vardiyan yazıldığımda, vardiyanlar 800’den 1000’e kadar numaralanmıştık. Vardiyanlar polise bağlı idi o zamanlar. Polis ile vardiyanların ayrılması, Mr. Iron’un müdür olduğu döneme denk gelir.

Tuncer Bağışkan’ın babası Hüseyin çavuşu hatırlıyorum, 873 idi. Ben  973 olduğum için, Hüseyin çavuşun numarasını daha kolay hatırlıyorum. Hüseyin çavuş talihsiz bir olay da yaşamıştı görev esnasında.  74’ten sonra Türkiyeli mahkumun biri Hüseyin çavuşu hücresine çağırmış. Hüseyin çavuş, hiç yapmaması gereken birşeyi yapıp, hücreye çok yaklaşınca mahkum, onun boynuna jiletle çizik atmıştı.

900 ise bir Rum idi. Hüseyin ve Kutlay Erk’in kayıp olan babaları Mustafa’yı 63’te hastaneden alan adamdı 900. H... idi ismi. Mustafa ile hastanede birlikte yatanlar numarasını görmüşlerdi. Niçin bilmiyorum, Mustafa’ya “Coca Cola Mustafa” derdi arkadaşları. Ben olsam H... beni almaya gelse gitmezdim. Çünkü H... kalleş bir insandı. Şöyle ki, bir gün bir  başka Rum vardiyan ile atışmışlardı. Atıştığı Rum’un numarası da 925 idi. Adını unuttum,  ama onbaşıydı.  Bir gün bizim mesleki  lisanda ‘Parade’ bitti, yani içtima bitti ve göreve gidiyoruz. Böyle hep beraber yürürüz. 900 H... arkamda, 925 onbaşı da önümde yürürdü. H...,  omzumdan uzandı topuzuyla ve önümdeki 925’e vurdu. Mert bir Rum çavuşumuz vardı. Durumu gördü ve 900 H...’ye, ‘Sen göreve gidemezsin. Tevkif ediyorum seni. Müdür gelene kadar kalacaksın içeride. O gelince o karar verecek hakkında,’ dedi.

Kutlay Bey  Lefkoşa Belediye Başkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra, sosyal medyada 63 kaybı babası ile ilgili bilgisi olan var mı diye paylaşım yapmıştı. Kardeşi Hüseyin Erk’in oğlu Mustafa, Gönyeli’de veteriner idi. Onlara bazı şeyler bildiğimi söylemiştim. Kutlay Bey gelip, beni buldu. Bildiklerimi ona anlattım. Daha sonra öğrendim ki, H...’nin izini sürmüş. Onun,  kızını tahsil için Atina’ya götürdüğünü ve daha sonra orada öldüğünü öğrenmiş...

Silahsız bir şekilde rakibini bazı tekniklerle etkisiz hale getirmeye çalışmak üzerine kurulu bir tür Japon dövüş sanatı olan Jujutsu eğitimimiz esnasında çekilmişti buradaki bir fotoğraf. Rahmetlik arkadaşımız Cemal beni etkisiz hale getirirken,  sağ başta duran diğer Türk vardiyan da Gara Mustafa idi. Fotoğraftaki diğer vardiyanların hepsi Rum’du...”