Dr. Derviş Özer
(Galliga’nın oğlu Nihat Nalbantoğlu’nun izni ile onun hatıralarından öyküleştirilmiştir)
BOŞ OL, BOŞ OL, BOŞ OL. Bir tavuk kanadı yüzünden üçten dokuza boşamıştır Galliga mavi gözlü Mustafa’nın annesini. Artık ne kadın vardır hayatında ne de çocuk. Onu köye bağlayacak kimse kalmamıştır. Yakışıklığı ve gözünü budaktan esirgememesi nedeniyle Mesarga'da ve dağın öteki yüzünde efsaneleşmiştir.
Efeliğiyle nam salmıştır tüm adaya. Ta Baf’tan Karpaz’a kadar, namlı ağalar, şanlı efeler haber salıp; Galliga’yı köylerine, konaklarına davet etmişler. Astığı astık kestiği kestik bir yiğit olan Galliga’ya nice yiğitler ve efeler yoldaş olmaya gelmişler ama kabul etmemiş. Galliga’ya seninle eğleşelim, seninle kalalım, yerin, yerimiz olsun, aşın, aşımız; aşımız, aşın olsun demişler. Kimseye yoldaş olmamış, yoldaş da almamış yanına. O biraz daha kendi kafasına göre dolaşmış dağlarda. Beşparmaklar’ın yalnız efesi olmuş. Mazlumun yanında, zalimin karşısında. Her nerede bir zalim varsa, haber salınmış Galliga’ya. Galliga da gitmiş ama bir şey yapmamış. Yapmasına gerek kalmazmış zaten Galliga’yı köyde gören zalimler sus pus olurmuş.
Cesurmuş, kuvvetliymiş. Gözü pek bileği güçlü imiş. Gel zaman git zaman adaya nam salan bir efe olmuş.
Taa Klavya’dan heber salmış namlı efe Hüdaverdi bey, Galliga, bize de gelsin, bizi de şereflendirsin demiş. Galliga, böyle namlı bir efe haber salınca, atlamış atına ve ver elini Klavya. Eğleşmiş biraz oralarda.
Nalbantlık yapmış, Hüdaverdi beyle yarenlik etmiş. Klavya’nın namlı ağası bırakmamış Galliga’yı, kaçmasın orada kalsın diye Vuda’nın en güzel kızıyla evlendirmiş Galliga’yı. Günlerce düğün yapmış. Şerefine koyunlar kesilip, fırınlar yakılmış. Günlerce içilmiş eğlenilmiş ve gerdeğe sokulmuş Galliga. Vuda’nın ve Klavya’nın en güzel kızı olan Vasfiye ile evlenmiş. Çok geçmez bir kız çocuğu doğurmuş Vasfiye. Simsiyah saçlı, yumuk yumuk elleri olan, ay yüzlü bir kız. Adını İsmet koymuşlar.
Az zaman sonra yine köy köy gezmeye başlamış, yine efelik ve nalbantlık yapmış Galliga. Bu köy gezileri köyün güzel kadın sayısına göre günlerce uzamış bazen de eğlenceden uzamış. Günlerden bir gün köye dönmüş. Vasfiye yokmuş. Sağa sola sormuş ve öğrenmiş ki Vasfiye kendisinden de baskın çıkmıştır. Atına binmiş ve oradan bir daha dönmek üzere ayrılmış. O günden sonra dağlarda dolaşmayı ve efeliği de bırakmış.
Meskeni olan dağları ve sevdiği atını da bırakmış, her şeye küsüp abisinin yanına gitmiş. Taşçı Ali denilen abisinin taş ocağından, taş çıkarıp şeherde satıyorlarmış. Gel zaman git zaman Galliga şeherin güzel ve yiğit kadınlarından biri olan Yaseminci Ayşe ile evlenir. Taş çıkarma işi devam eder. Galliga, 40 yaşına gelmiştir artık uslanma zamanındır deyip sağa sola bamadan, sataşmalara kulak asmadan yaşamını sürdürür.
Çok geçmez dünyayı yakan bir savaş başlar. Ama bu savaş ne Galliga’ya ne de ada halkına aittir. Bu savaş adanın savaşı değildir. Ama öyle olmaz. Sömürge olan adanın sahibi İngilizler, öyle düşünmezler. Adada askere almak için adalıları toplamaya çalışırlar ama olmaz. Zorlarlar yine olmaz, adaya akan parayı keserler, madeni kapatırlar, vergileri artırırlar, yüzlerce, binlerce genci işsiz bırakırlar. Bu da yetmezmiş gibi Mesarga’nın tarlalarına gugo diktirirler. Bu gugo diktirme işi biraz köylülere para getirse de uzun sürmez. Yine parasız dönemler başlar. Bu sefer ekilmeyen tarlalar da para etmez . (Gugoların amacı Almanların düz araziye planör ile çıkartma yapmalarını engellemek içinmiş. Ama bir söylentiye göre de yapılan gugolar, Alman bir casus tarafından İngilizlere yaptırılmış amaç paraşütle atlayan Alman askerleri atışa maruz kalmadan gugoların arkasına sığınmaları imiş.) Neyse adanın, halkı bir tas buğdaya muhtaç duruma düşmüş ve İngilizler ilk olarak madencileri toplamışlar. Daha sonraları adanın katırlarını (dağlarda silah ve mühimmat taşımak için)… Tabii bunlarla birlikte katırcı aramışlar ve Galligalar’ı almışlar askere. Sonra da kunduracıları ve aşçıları.
Galliga belki taş taşımaktan bıkıp, biraz da dağları özlediği, macera peşinde koştuğu için çağrıya cevap verir. Yaseminci Ayşe’yi geride gözü yaşlı bırakarak askere yazılır. İlk önce Polemitya kampında eğitim görür, daha sonra Yunanca bildikleri için ver elini Pire limanı. Pire’de 4-5 ay kalırlar daha sonra Selanik kenti ve arkasından uçsuz bucaksız Yunanistan dağları. Yüz binlerce sömürge askeri Yunanistan dağlarında Nazilere karşı Yunanistan’ı korumak için hazır bekler. Yunanistan’da da durum pek iç açıcı değildir. Başıbozuk bir düzen ve Yunan halkının da ikiye ayrılması sonucunda gelen İngiliz askerlerine pek iyi gözle bakmazlar.
Yunanlılar ve bazı Kıbrıslı Rumlar Türk oldukları için devamlı kavga ederler Kıbrıslı Türk katırcılarla ve Galliga da bundan nasibini dişlerini kaybederek alır. Aradan 5-6 ay sonra bir gün yıldırım harekatı ile Naziler Yunanistan’a girer. İngilizler tek silah bile atmadan Pire’ye çekilirler. Galliga’nın deyimiyle Pire limanı ana baba günüdür. Günlerce beklerler Pire limanında tahliye edilmeyi. Ama sıra kendilerine gelmez, kimse kalmamıştır. İngilizler, kendi askerlerini ve Hintli paralı askerleri, gelen gemilere bindirerek giderler. Geriye Kıbrıslı katırcılar kalır. Onlara siz halkın arasına karışın demeden bırakıp giderler. Galliga olan bitenden habersiz Pire dışında bir mağarada silahıyla günlerce kalır arkadaşlarıyla ve bir gün uyurlarken bir tekme ile uyandırırlar. Ve başucunda, onlarca Alman askeri, silahları doğrultmuş onları beklemektedir. Galliga gayri ihtiyari silahına uzanır ama başına dipçiği yer. Kalkar elini başının üstüne koyarak mağaradan çıkar ve Pire’nin içinde bir tel örgülü yerde günlerce aç ve susuz olarak tutulur.
DEVAM EDECEK...