Okurlarımızın yardımlarıyla kalıntıları Abohor eski çöp alanında Kayıplar Komitesi tarafından bulunan beşinci “kayıp Yiangos Mihail Kiriakidis 30 Mart’ta toprağa verilecek…
Okurlarımızın yardımlarıyla kalıntıları Abohor eski çöp alanında Kayıplar Komitesi tarafından bulunan beş “kayıp” Kıbrıslırum’dan biri olan Antonis Haralambus Antoniu, 3 Mart 2019 Pazar sabahı Kambos’ta ailesi tarafından düzenlenen cenaze töreniyle, doğduğu köy olan Kambos’ta toprağa verildikten sonra, şimdi de DNA testleriyle kimliği belirlenen beşinci “kayıp” Yiangos Mihail Kiriakidis, 30 Mart 2019 Cumartesi günü ailesi tarafından Tseri’de toprağa verilecek.
Bu “kayıp” Kıbrıslırum’un kızkardeşi Andriani bize yazarak, okurlarımızla birlikte kardeşinin gömü yerinin bulunması için gösterdiğimiz çabalar nedeniyle bize teşekkür etti.
“Kayıp” Yiangos Mihail Kiriakidis için, 30 Mart 2019 Cumartesi günü saat 14.00’te Tseri’de Saint Andronikos ve Athanasia eski kilisesinde cenaze töreni düzenlenecek ve ardından ailesi tarafından Tseri’de toprağa verilecek. Ailesinin acısını paylaşıyoruz…
“Kayıp” Yiangos Mihail Kiriakidis ya da nam-ı diğer Yuannis Mihail Yangu, 1948 Tseri doğumlu ve seferi idi. Henüz Nisan 1974’te evlenmişti. Atina Üniversitesi’nde matematik okumuştu ve bir matematikçiydi – üniversiteden mezun olduktan sonra Kıbrıs Cumhuriyeti İstatistik Departmanında çalışmaya başlamıştı.
14 Ağustos 1974’te Voni’de Frosso Dimu’nun evinden alınarak “kayıp” edildiği zaman henüz 25 yaşındaydı.
Edindiğimiz bilgilere göre çöp alanında bulunan beş “kayıp”tan birisi Antoni Haralambus Antoniu, 1951 doğumlu ve Kambosluydu. Antoniu, 1974’te yedek asker olarak görev yapmaktaydı ve Voni’den Frosso Dimu’nun evinden alınarak “kayıp” edilen 45 Kıbrıslırum arasında bulunmaktaydı.
Yine Lambros Demetrios Demetriu, 1918 Voni (şimdiki adıyla Gökhan ve şu anda askeri bir köydür) doğumluydu. Evliydi ve sivil bir şahıstı, o da 45 kişilik grup içerisinde alınarak “kayıp” edilmişti… Tarih 15 Ağustos 1974’tü…
Kalıntıları Abohor (Cihangir-Epikho) eski çöp alanında bulunan beş kişiden ikisinin bu gruptan yani Voni’de Frosso Dimu’nun evinden alınıp “kayıp” edilenlerden olmadığı anlaşılmıştı. Bunlardan birisi Theodoros Mihail Tsomalluris imiş. 1954 Frenaros doğumluymuş ve “Yedek” olarak 1974’te savaşa katılan askerler arasındaymış. 16 Ağustos 1974’te Lefkoşa’nın Ayios Pavlos bölgesinden “kayıp” edildiği sanılıyor ancak kalıntıları Abohor eski çöp alanında çıkmıştı... Yapılan DNA testleri sonucunda kimlikendirilen Tsomalluris, geçen yıl ailesi tarafından defnedilmişti…
Burada bulunan dördüncü “kayıp” şahıs ise Değirmenlik’ten (Kitrea-Cirga) Panayiotis Andreas Mayias oldu. 1954 yılında Değirmenlik’te (Kitrea) dünyaya gelen Panayiotis Andreas Mayias bekardı ve Voni’de Frosso Dimu’nun evinden bazı Kıbrıslıtürkler tarafından alınarak “kayıp” edilmişti 15 Ağustos 1974’te… Değirmenlik’te seferi olarak görev yapmaktaydı. Vonili Frosso Dimu’nun evinden alınan 45 kişilik Kıbrıslırum arasındaydı… Ondan geride kalanlar da 17 Şubat 2019 tarihinde Tseri’de düzenlenen cenaze töreniyle ailesi tarafından defnedildi.
Lambros Dimitriu ise 16 Şubat 2019 tarihinde Lefkoşa’nın Anthupolis göçmen bölgesinde düzenlenen cenaze töreniyle defnedilmiş bulunuyor.
Tümünün ailelerinin acısını paylaşıyoruz, bu topraklarda bir daha asla savaş olmasın, insanlar barış ve huzur içinde yaşasın diye uğraşlarımızı sürdürme sözü veriyoruz…
Frosso Dimu’nun evinden toplam 35 Kıbrıslırum asker ve 10 Kıbrıslırum sivil bazı Kıbrıslıtürkler tarafından alınarak öldürülmüş ve “kayıp” edilmişti… Bu 45 kişilik gruptan 35 kişinin kalıntıları bulundu ancak on kişinin gömü yeri henüz bulunamadı. Bu gömü yerlerinden birisi olduğunu okurlarımızın ısrarla söylediği bir alanı, 11 yıl önce Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş ve geçen yıllar içerisinde zaman zaman, tekrar tekrar bu yere okurlarımızın ısrarla işaret etmekte olduğunu belirterek aynı alanı Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik. Sözkonusu alanla ilgili olarak bir de görgü şahidimiz bulunuyor. Ancak 11 yıl boyunca bu yerle ilgili olarak arazinin sahibi inatla “kazılmasına izin vermiyorum” demiş ve Kayıplar Komitesi de bu alanı kazmamıştı. Geçtiğimiz günlerde arazi sahibinin bu alanın kazılması için izin vermiş olduğu duyumunu aldık.
Bilindiği gibi 45 kişilik Kıbrıslırum grubu tutuklandıktan sonra Beyköy-Abohor yöresine götürülmüş ve “kovboyculuk oynar gibi” bazı Kıbrıslıtürkler tarafından vurularak öldürülmeye çalışılmışlardı. Ancak grubun bir bölümü koşarak kaçmaya çalışmıştı. Onları öldürmek için ateş edenlerin silahları tutukluk yapınca, bazı Kıbrıslırumlar kaçmayı başarmış ancak çeşitli noktalarda yakalanarak öldürülmüş ve yakalandıkları ve öldürüldükleri yerlere gömüldükleri anlatılmaktaydı.
Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olan okurlarımızı, isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni aramaya davet ediyorum. Dileyen okurlarımız 181 ihbar hattından Kayıplar Komitesi’ni de arayabilirler.
BASINDAN GÜNCEL…
“Grana’dan Girne’ye…”
Andreas PARASKOS
Otobüs hattıyla Picasso’nun Malaga’sından Lorca’nın komşu Granada’sına gitti. Adak adamıştı.
Yolda şarkı söylüyordu:
“Niçin öldürdüler gülümseyen şairi, niçin öldürdüler..”
İstasyonda onu Carmen bekliyordu. 45 yaşlarında, kırmızı saçlı, güzel giyinmiş bir kadın. Kahve alıp kadının Seat’ıyla Vithnar’a hareket ettiler. Ona birkaç metre ileride bulunan bir yeri göstererek, “Burada veya yakın bir yerde faşistler Lorca’yı kurşuna dizdiler” dedi.
Hayret etti. Çünkü mezar yerinin çevresindeki çiçekler plastikti. Ona, bu işe haklarında şairin çok şarkı söylediği Çingenelerin baktığını anlattı.
Gün 16 Ağustos. Şafak vakti.
Gözlerimi kapayarak Franko faşistlerinin on iki tüfeğinin, ülkenin şiir sanatını kurşuna dizdiklerini gördüm.
O zamandan beri İspanya’da Lorca’nın mezarını ararlar.
Granada’ya döndüklerinde Carmen onu şehrin merkezinde bulunan eski bir eve götürdü. Büyük odanın duvarında, üzerinde Franko tarafından kurşuna dizilenlerin sayısı olan 114,000 işareti bulunan kocaman bir harita asılı duruyordu.
Carmen ona, “Aşırı sağcılarla ve aradan 80 sene geçmesine rağmen insanlarımızın aklanmasını engelleyen hükümetlerle mücadele ediyoruz” dedi. Akşama Malaga’ya hareket etmeden, ona bir öpücük ve üzerinde bir telefon numarası olan bir kağıt verdi.
Gelecek Ağustos ayında, Buenos Aires’te, Arjantin’deki Vintela ve Şili’deki Pinochet diktatörlüklerinden kayıp şahısların sembolü olan Plaza de Mayo’daki bir kafede, büyük bir Yunan ailesi olan Athanasiu soyundan gelen Marya’ya rastladı.
Hayatını oradaki 30 binden fazla kayıp şahsın akıbetinin belirlenmesine adamıştı.
“En büyük engelimiz siyasi kurulu düzendir. Diktatörlüklerin yetkililerinden çoğu hala etkilidir” dedi ona.
Kendi kayıp şahıslarını sorduğunda, gözyaşları meşhur “Mayıs Meydanı anaları”nın 30 yıldır her hafta çocukları için gösteri yaptığı alana sel olup aktı gibi geldi ona.
Milli Muhafız Ordusu tarafından el konulan kamyonun kasasında 395 piyade taburunun diğer askerleri ile kendini bulduğunda 14 Ağustos’tu.
Ağır araç, tarlalardan Timbu yoluna çıktı. Karşıdaki tepede bir Türk tankı göründü. Ateşli silahlar ölüm kustu. Bazıları, kasadan atlayarak koşmaya başladılar ve kolayca hedef oldular. O, kendini kamyonun altında buldu ve tank ilerlerken onu uzaktan gelen bir ses heyecanlandırdı. Kasadaki ölülerin arasında, bağırsakları dışarıya fırlamış, ayakları dizlerinden kopuk ağır yaralı bir kişi ona, “Su, biraz su” dedi.
Bir matara alarak dudaklarına getirdi. Suyu hayatmış gibi içti. “Beni bırakma. İki küçük çocuğum var” diye yalvardı.
Sersemledi ve uçtu. Biraz ileride Palekitre köyünde, üç Kıbrıslıtürk’ün 17 kadın ve çocuğu öldürerek iki aileyi toptan yok ettiğini gördü.
Beş dakikalık mesafedeki Voni’de sekiz Kıbrıslırum esirin kurşuna dizildiğini gördü.
78 Kıbrıslıtürk’ün Paoldya ve Pareklişa’da ve 80 Kıbrıslırum’un Ornuta’da kurşuna dizildiği gibi.
Muratağa ve Atlılar’da Kıbrıslırum paramiliterlerin 126 kadın ve çocuğa tecavüz ederek onları öldürdüklerini gördü.
Girne’nin botanik bahçesinde duraklayarak, üç sıra halinde dizilmiş Kıbrıslırum esirlerin Templos’tan gelen bir Kıbrıslıtürk grubu tarafından kurşuna dizildiğini gördü.
Gözleri kandan bir okyanus, ruhu ise kazılmış mezarlarla doluydu.
Aralarında bir kadın daha vardı.
Kayıp şahısların mezarlarının yerini gösteren, faşizm ve milliyetçiliğin kurbanlarının bir avuç hikayeleri ile gazeteci Sevgül Uludağ.
Granada’dan Buenos Aires’e ve Girne’ye kadar kayıp yakınlarının gözyaşları ile doluydu gözleri.
Bizim Sevgül’ün şahsında tüm Carmenler ve Maryalar için bir insanlık Nobeli.
Ve Stokholm’da ne isterlerse karar versinler!
(KATHIMERİNİ’den aktaran AFRİKA gazetesi – Andreas Paraskos – 24.3.2019)