Abohor’da (Cihangir) bize ve Kayıplar Komitesi’ne yardımcı olan Münevver Ayten Özer, önceki gün hayata veda ederek dün ailesi tarafından Abohor köy mezarlığına defnedildi...
Bize ve Kayıplar Komitesi’ne yardımcı olan yalnızca Münevver Ayten Özer hanım değildi bu aileden... Münevver Ayten Özer hanımın değerli eşi Ahmet Özer, sevgili oğluları Dr. Derviş Özer ve Dr. Eray Özer de, yıllardır “kayıplar” konusunda insani ve gönüllü çabalarını sürdürüyorlar ve bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine her zaman bölgedeki “kayıplar”la ilgili ellerinden gelen yardımları yapmaya çalışıyorlar... Bu aile olduğu gibi bir insaniyet simgesi olarak Mesarya’da, özellikle Abohor ve bölge köylerdeki “kayıplar”ın gömü yerlerinin bulunması, akibetlerinin tam olarak bilinmesi için ellerinden geleni yapmayı sürdürüyor...
1940 doğumlu olan Münevver Ayten Özer hanım, son birkaç yıldır sağlık sorunları nedeniyle evinde bakım görmekteydi ve ona da en yakını, sevgili eşi Ahmet Özer ve evlatçıkları canları gibi severek bakmaktaydılar...
Münevver Ayten Özer
Münevver Ayten Özer hanımı ve eşi Ahmet Özer’i en son, Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Okan Oktay’la birlikte geçtiğimiz Aralık ayında evlerinde ziyaret etmiştik...
Ailenin derin acısını paylaşıyoruz... Münevver Ayten Özer hanım ışıklarda olsun, onun yaptığı iyilikler, o güzel gülüşü, o masmavi gözlerindeki sevecen ışıltılar, asla unutulmayacak...
1974’te savaşta elinden yaralanan ve Dr. Hacıgagu tarafından tedavi edilen Münevver Ayten Özer hanım olsun, ailesi ve evlatçıkları olsun, hiçbir zaman “kin” gütmemiş, Kıbrıs’ta barış ve anlayış ile huzurun hakim olması için çaba harcamışlardı ve harcamaya devam ediyorlar...
Münevver Ayten Özer hanım, 2 Kasım 2012 tarihinde bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine olası bir gömü yerini bizzat göstermişti... O günlerde bu sayfalarda kaleme aldığımız yazıyı onun hatırasını yaşatmak maksadıyla, bir kez daha paylaşmak istiyoruz...
8 Kasım 2012 tarihinde yani bundan tam dokuz sene evvel şöyle yazmıştık:
“Bazı şahitler bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine “kayıp” bir Kıbrıslırum’un olası gömü yerini gösterdi...
Abohor’da bir yüzüğün izinde...
Önce yüzükten bahsetmişti bana okurum... 1974’te bu yüzüğü savaşta öldürülmüş, birkaç ay bir tarlada öylece kalmış “kayıp” bir Kıbrıslırum’un parmağından almışlardı... Okurum bu yüzüğün akrabalarından birisinde olduğunu, onu mutlaka bulacağını söylüyordu...
Bir akşam “kayıp” yüzükle birlikte gelip beni buldu... “Yüzüğü buldum!” diyordu...
Yüzüğün içerisinde Rumca bir yazı vardı: “ETHNİKİ AĞON – 1940”
Gümüş bir yüzüktü bu, incecik, belli ki ön tarafında, tam ortada da bir kabartma olmalıydı ama bu kabartma silinmişti...
Öncelikle bu yüzüğün içindeki yazıların ne olabileceğini öğrenmeliydim...
Çok sayıda Kıbrıslırum arkadaşımı aradım ama kimse bu yüzüğün ne anlama gelebileceğini bilmiyordu.
Sonunda oğlum imdadıma yetişti:
“Petros’u ara anne” dedi, “O mutlaka bilir...”
Arkadaşım Petros Yasemides’i aradığımda, oğlumun haklı olduğunu anladım...
Petros bu yüzüğün anlamını açıkladı bana: İkinci Dünya Savaşı esnasında Naziler Yunanistan’ı işgal ettikleri zaman, Naziler’e karşı Yunan halkının direnişi esnasında “Milli kurtuluş” için yardım toplanıyormuş... Kıbrıslırumlar da altın yüzüklerini, bileziklerini, küpelerini Yunan halkının Naziler’e karşı direnişine yardım olsun diye bağışlıyorlarmış... Evlilik yüzüğü, altın alyanslarını ya da bileziklerini Naziler’e karşı direniş kuvvetlerine bağışladıkları zaman, isimleri ve yaptıkları bağış kayıt altına alınıyormuş...
İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra, Yunanistan hükümeti, yaptıkları katkılara teşekkür amacıyla, bağış yapan tüm insanlara bu gümüş yüzükleri vermiş. Sanırım 1948 yılında gerçekleşmiş bu...
Bu “kayıp” Kıbrıslırum da herhalde altın evlilik yüzüğünü Naziler’e karşı savaşa bağışladığı için parmağında böyle bir gümüş yüzük varmış...
Bir Kıbrıslıtürk “kayıp” yakını da bana Türkiye’de de Kurtuluş Savaşı esnasında benzer bir kampanyanın yürütülmüş olduğunu ve altın yüzüklerini verenlere karşılığında birer gümüş yüzücük verilmiş olduğunu anlatıyor...
Okurumdan bu yüzüğü taşıyan “kayıp” Kıbrıslırum’un nereye gömülü olabileceği hakkında bir araştırma yürütmesini rica ediyorum ve seve seve bunu yapıyor. Yüzüğü bulduk, şimdi sırada bu yüzüğün sahibi “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanları bulmaya geldi...
Okurum akrabalarıyla konuşuyor ve yüzüğü takan adamın çok uzun boylu bir insan olduğunu, siyah takım elbise giydiğini, siyah saçlı, uzun yüzlü olduğunu, 50-60 yaşlarında olabileceğini öğreniyor. Akrabalarından birisi bu yüzüğü adamın parmağından alırken, bir başka akrabası da saatini almış... Ayakkabıları da siyahmış...
Abohorlu (Cihangir-Ebiho) Kıbrıslıtürkler savaştan ötürü köylerinden kaçıp Konedra’ya (Gönendre) gittikten ve savaş sonrası köylerine geri döndükten bir süre sonra, Eylül ayı sonlarında veya Ekim ayı içerisinde bu ölü adamın bulunduğu tarlaya bala toplamaya gittiklerinde rastlamışlar bu ölü adama... Okuruma göre bu adam hiçbir zaman gömülmemiş... Doğrudan bu tarla sürülmüş ve eğer toprak elenirse, belki ondan geride kalanlar toprağın altından parça parça çıkabilecekmiş... İnsan bedeninin en sağlam yeri olan dişleri mesela, belki bu adamın bulunduğu tarladan çıkabilirmiş...
Okurum, akrabalarını bize bu yeri göstermeleri için ikna etmeye çalışacak, onunla böyle anlaşıyoruz... Ben de Kayıplar Komitesi yetkililerini alıp bu tarlaya götürmek için gerekli ayarlamaları yapmayı üstleniyorum...
Geçtiğimiz Cuma günü (2 Kasım 2012) sabahleyin okurumun akrabalarının evine gidiyoruz...
“Bulutların mavisi” diyebileceğimiz açık mavi renkte gözleri olan yaşlı bir kadın karşılıyor bizi... Bizi zaten bekliyor çünkü akrabası onunla konuşmuş...
Onu alıp yola koyuluyoruz... Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk üye yardımcısı Murat Soysal, zar zor yürüyebilen bu yaşlı kadına yardım ediyor, onu arabaya bindiriyor, arabadan inerken de ona yardım ediyor, koluna giriyor, yavaş yavaş ilerliyor yaşlı kadın... Bizimle birlikte Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum üye yardımcısı Ksenofon Kallis de geliyor.
Çelebi yem fabrikasının arkalarında bir noktada bir tarlaya gidiyoruz... Yaşlı kadın, “Acaba bu tarla mıydı?” diyor...
Az sonra eşi ve kızı da bize yetişiyor...
Yaşlı kadının eşi, “Hayır, bu tarla değil, biraz aşağıda” diyor ve bize tarlanın yerini gösteriyor...
Yaşlı kadın ağlamaya başlıyor...
Kendi de savaştan etkilenmiş olduğu halde, bu iyiliği yapıyor ve bize o “kayıp” Kıbrıslırum’un bulunduğu yeri gösteriyor eşiyle birlikte... “Derisi meşin gibi olduydu” diye hatırlıyor... Yaşlı kadın bu tarlada bulduğu adamın 30-40 yaşlarında olmuş olabileceğini söylüyor oysa aynı aileden başkaları 50-60 yaşlarında demişlerdi... Ancak tüm bu ayrıntılar o kadar da önemli değil çünkü eğer bu tarlada bu “kayıp” insandan geride kalanlar bulunabilirse, o zaman DNA testleri kesin kimliğini ortaya çıkaracak...
“Ya Palekitre’den (Balıkesir) ya da Eksomedoş’tan (Düzova) kaçıyordu herhalde bu adam” diye düşünüyor yaşlı kadın... Adamın üstünde belirgin bir yara izi yokmuş ya da yattığı yerde bu görünmüyormuş...
“Siyah bir takım elbise giyiyordu” diye hatırlıyor... “Gömleği beyazdı...”
“O sıcakta neden böyle giyindiydi sence?” diyorum.
“Herhalde kaçacağı için belki da en iyi takım elbisesini giydiydi adam” diyor...
“Ben her zaman çocuklarıma, başkalarına saygılı olmayı öğrettim, dini, dili ne istersa olsun, onlar da insandır dedim ve evlatlarımı öyle yetiştirdim” diyor yaşlı kadın...
Bu tarlanın koordinatlarını alıyoruz, fotoğraflarını çekiyoruz ve yaşlı kadını tekrar evine götürüyoruz...
Yaşlı kadının kızı bizim için sıcak hellimli ve kendi tarlalarından toplayıp hazırladıkları çakistez sunuyor, oturup sohbet ediyoruz...
Bu insan yürekli ailenin sıcaklığı ve sevecenliği, misafirperverliği ve insancıllığı hepimizi etkiliyor...
Kıbrıs’ın, Mesarya’nın gerçek güzel insanları bunlar: Savaşın acısını tanıyıp da insan kılığından çıkmayan, insanları hala seven, savaşa değil barışa inanan insanlarımız bunlar...
Kıbrıs’ın güneyinde ve kuzeyinde eğer tüm insanlar bu aile gibi olmuş olsaydı, bugün Kıbrıs bölünmüş olmazdı, bunca acı, bunca kan, bunca gözyaşı, bunca kayıp, bunca şiddet yaşanmamış olurdu...
Eğer Kıbrıs yaralarını bir nebzecik sarabiliyorsa, işte bu aile gibi insanlar sayesinde sarabiliyor, isimsiz kahramanlarımız onlar bizim, onların sevgi dolu insancıl yürekleri, hepimizi kucaklamaya yetiyor da artıyor bile...”
Üstte 2 Kasım 2012 tarihinde olası gömü yerinde Münevver Ayten hanım ve eşi Ahmet bey, bizimle ve Kayıplar Komitesi yetkilileri ile... Altta Kayıplar Komitesi'nin o günlerde yetkilisi olan Kallis ile Münevver Ayten Özer hanım...
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Sevgül Uludağ – 8 Kasım 2012)
DEVAM EDECEK