Tarihin en büyük yolsuzluk skandalları, o yolsuzluğun meydana geldiği kurum veya kuruluşta çalışan kişilerin; birlikte yaşadığı topluma, hayatını sürdüğü topraklara ve en önemlisi de ‘kendine’ duyduğu saygı sonucunda sızdırdığı bilgi ve belgelerle ortaya çıktı.
Belki doğrudan bir yolsuzluk vakası değil ancak Edward Snowden olayı beni her zaman etkilemiş ve umutlandırmıştır...
Umutlandırmıştır, çünkü bir insanın ‘özüne’ duyduğu saygı, koca bir ABD’yi bile karşısına almaya yetiyor.
Bilmeyenler için Edward Snowden, uzun yıllar Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Ulusal Güvenlik Dairesi’nde (NSA) çalıştı. Bir bilgisayar uzmanı olan Snowden özetle; ABD’nin “terör” iddiasıyla tüm dünyayı izlediği programlarında görev almıştı.
Asker kökeni ve “yurt sevgisi” ile öne çıkan Snowden, ülkesini terör tehlikesinden korumak için tüm bilgi birikimini, hükümetin ‘izleme’ programlarına harcıyordu.
Ancak günün birinde ‘kandırıldığını’ anladı. Sistemin işleyişine, daha muhalif bir gözle bakmaya başladı.
Günün sonunda fark etti ki; “terörist” olduğu iddia edilen şahsın en çok konuştuğu üç kişiyi gözetleyen program, o üç kişinin en çok konuştuğu üç kişi ve onların en çok konuştuğu üç kişiyi, o üçün üçünü gözetliyor...
Hem de sadece telefonlarını dinlemiyor; ortam dinliyor, bilgisayar kamerasından gözetliyor, internetteki ayak izini takip ediyor... Kısacası tamamen gözetliyor.
Dünyanın neredeyse yarısının özel hayatı, bir meta olarak depolanıyor.
Konu aslında terör değil; tüm dünyanın gözetimi...
Snowden buna dayanamadı. NSA’de çalıştığı sırada, bilgileri gizlice taşınabilir belleğe aktardı ve bir ‘rubik küpünün’ içerisine saklayıp, yüksek güvenlikli binadan zeki bir hamleyle çıkış yaptı.
Günün sonunda bu USB’yi The Guardian’dan gazetecilere teslim etti, hikâyeyi anlattı ve Rusya’ya iltica etti...
Snowden tüm bunları; birlikte yaşadığı topluma, hayatını sürdüğü topraklara ve en önemlisi de ‘kendine’ duyduğu saygı sonucunda yaptı. Bedel ödemeyi gözet aldı...
Yaptığı işe yaradı mı? Belki bir süreliğine evet. Ama NSA’in bu programı kapatıldı, yerini daha günceli aldı.
Ancak Snowden, özsaygısını yitirmeden hayatına devam etti.
Hepimize umut oldu.
Devletlere ve hükümetlere salt güven duymamamız gerektiğini bir kez daha öğretti.
Ancak varmak istediğim nokta bu değil...
Sanırım duymayan kalmadı; Mağusa Limanı’na gelen bir gemideki araçtan 2,5 milyon Sterlin ‘kara para’ çıktığı iddia edildi.
Yine iddiaya göre bu para, UBP – YDP – DP Hükümeti’nin “en üst mertebesinde” yer alan ismin birinci derece yakınıyla bağlantılı...
Perşembe günü limana gelen gemiyle ilgili Cuma günü gümrüğe bir ‘ihbar’ yapıldı. Perşembe akşamından, Cuma sabahına neler oldu bilinmiyor ancak üç farklı polis biriminin yaptığı araştırma sonucunda 16 aracın torpido gözünün ‘söküldüğü’ tespit edildi.
Gümrük Dairesi Müdürü, “torpido gözünün sökülmesi olayıyla ilk kez karşılaşmadıklarını” söyledi.
Sanırım pek çok kez “kara para trafiğine maruz kalmış” olabilirler...
Limanda bir şeyler olduğu kesin ancak ya birileri susuyor ya da susturuluyor.
Benim işim ‘susturulanlarla’ değil; susanlarla...
Susanlar arasında; yaşadığı topluma, hayatını sürdüğü topraklara ve en önemlisi de ‘kendine’ saygı duyan varsa, konuşmalı.
Bize ulaşın, söz; Rusya’ya iltica etmenize gerek kalmadan bu işi çözeriz...
Edward Snowden, Rusya'ya iltica etmeden hemen önce, bir otel odasında buluştuğu gazetecilere elindeki belgeleri sunuyor. (Fotoğraf: The Guardian)