Bugün okullar açılıyor. Açılıyor açılmasına ama;
- Hâlâ gideceği okul henüz belli olmayan yüzlerce öğrenci var.
- Ne yapacağını bilmeyen ana dili Türkçe olmayan binlerce yabancı öğrenci var.
- Öğretmeni, okul yöneticisi olmayan çok sayıda okul var.
- Mahkemelik olmuş ders kitapları var.
- Nasıl uygulanacağı belli olmayan tam gün söylemi var.
- Ve henüz şantiye alanı olmaktan kurtulamamış onlarca okul var.
Kısacası eğitim sistemimizde her geçen gün biraz daha karmaşık hale gelen sorunlar katmerlenerek artıyor. Deyim yerindeyse okullar, eğitim kurumu olmaktan çok kaotik bir ortama olma özelliği taşıyor hale gelmiş durumda
Hal böyle olunca da bir eğitim sisteminden bahsetmek mümkün olmuyor. Yaklaşık 12 yıl İngilizce öğreten ama öğrencilerimizi bir türlü İngilizce konuşturamayan başka bir eğitim sistemi var mıdır? Liseden mezun eden ama herhangi bir müzik aleti çalmayı öğretemeyen, tek bir kitabı okutmayan, sosyal sorumluğu, ekip olmayı ve estetik değeri kazandırmayı başaramayan acayip bir yapı var karşımızda
İçinde bulunduğu koşullar nedeniyle eğitime ulaşamayan, ulaşsa bile nitelikli eğitim alamayan öğrencilerimiz var.
Eğitimin toplumdan, çağın ihtiyaçlarından, çocuklarımıza kazandırmamız gereken becerilerinden çok uzakta kaldığını da mı fark edemiyoruz? Mesela eğitimi yönetenler çok büyük bir marifetmiş gibi ortaya attıkları “Ek Bütünleme Sınavı” sonuçları baktılar mı? Sınava giren öğrencilerin sadece %5’inin başarılı olabildiği gerçeğine ilişkin düşünceleri nedir?
Eğitimde durumu idare etmek, günü kurtarmak ve sorunlara palyatif çözümler bulmak neredeyse temel uğraş olmuş durumda. Oysa eğitim-öğretim ve okul, aile, ekonomi, siyaset, sivil toplum gibi başlıca toplumsal kurumlarla ve nihayetinde bütün toplumla ilişkilidir. Ve eğer eğitimi çağdaş hale getiremezseniz bütün bunlar da çağ dışı kalır.
Okulları sadece öğretim yapılan sınıflardan, eğitimin de çocukları sınava hazırlamaktan ibaret gören bir anlayışın. Okul açması mümkün değildir.
Çünkü okul bir taraftan bireylerin toplumsallaştırılmasını gerçekleştirirken diğer taraftan da devletin ekonomik kalkınmanın temeli oluşturur. Başka bir deyişle devlet toplumdan aldığı yetkiyle okul gibi kurumlar vasıtasıyla toplumsal düzeni sağlamayı ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmeyi hedefler. Sizce bizim eğitim sistemimiz bunu başarıyor mu?
Acaba bir gün bizim okullarımız da;
- İnsani değerleri ve sosyal politikaları içerecek mi?
- Derslik dinamikleri, müfredat, ölçme-değerlendirme ve diğer disiplinlerin bütünlüklü olarak yer alabilecek mi?
Bütün bunlar için geleceğe dönük anlayışlara köklü bir değişime ihtiyacımız olduğu ortadadır. Bu iradeyi gösterebilecek miyiz? Yoksa böyle gelmiş-böyle gider anlayışının sürüp gitmesine seyirci mi kalacağız? Bu karar hepimizin sorumluluğudur. İyi düşünelim, öyle karar verelim…
Anlayana Gülmece
Yabancı Dil
İki erkek arkadaş, şehir meydanında bir banka oturmuş, sohbet ediyorlarken, iki turist kız bir adres sormak isteyerek yanlarına yaklaşır. Önce İngilizce sormuşlar. Bizimkilerden tık yok. Sonra Fransızca, yine kapı duvar. Almancayı denemiş, bizimkiler duvara bakar gibi bakıyor. İtalyanca tekrarlamış, hala aval aval bakıyorlar. Sonunda kızlar pes ederek geldikleri gibi oradan uzaklaşırken erklerden biri, diğerine dönerek:
- Hiç olmazsa bir yancı dil bilseydik şimdiye kızları tavlamış olurduk...
- Diğeri gülümseyerek yanıt verir:
- Yok ya… Yabancı dil hiçbir işe yaramaz. Bak kız dört dil biliyor, işini halledebiliyor mu?
Okumuş muydunuz?
İnsanlar huyları ve hayattaki rolleri itibariyle 3’e ayrılırlar;
- Kendi oturduğu dalı kesenler,
- Başkasının bindiği dalı kesmekle uğraşanlar,
- Başkasının dalını kesiyorum zannıyla kendi dalını kesenler.
Refik Halit KARAY