Acılar haritadan silinemez, barış çabaları da öyle…

Sevgül Uludağ

1974’ÜN 50’NCİ YILDÖNÜMÜNDE YAPILAN BAZI ŞEYLER, 1963-64’Ü GÖRÜNMEZ KILIYOR…

Bugünlerde 1974’ün 50nci yıldönümüne yönelik yapılan bazı şeyler, 1963-64’ü görünmez kılıyor – belki maksat da budur aslında, 63’ü haritadan silip, herşeyi 74’ten başlatmak… Oysa acılar haritadan silinemez, barış çabaları da öyle…

Kıbrıslırumlar, 1974’ün ellinci yıldönümü çerçevesinde çok hummalı bir faaliyet içindedirler, bu yılın iyice belleklere kazınmasını, 1974’te Kıbrıslırumlar’ın yaşamış olduğu acıların, göçmenliğin, kayıpların, savaşta öldürülenlerin, tecavüzlerin öne çıkarılması için yoğun uğraş veriyorlar… Bu çerçevede yurtdışından da uluslararası alanda çok tanınan medya kuruluşlarından çok sayıda gazeteci adaya gelip röportajlar yapıyorlar… “50nci yıldönümü” diyorlar… İngiltere’den, Fransa’dan, dünyanın önde gelen yayın kuruluşlarından beni arayan ve benimle röportaj yapmak isteyen tüm gazetecilere öncelikle “Sorun 74’te başlamadı… Sorunu oradan başlatıyorsanız, o zaman sizinle görüşmeme, konuşmama gerek yok…” diyorum. Bunu söylediğimde durup düşünüyorlar ve kabul ediyorlar… Neticede yaptığım tüm röportajlarda bunun altını çizmeye çalıştım…  Bazı röportajları bu yaklaşım nedeniyle reddettim. Çünkü Kıbrıs’ta yaşanmakta olan 50 yıllık bir acı değil, onun da ötesinde 60 yıl ve daha da fazla bir acı…

1963-64, KIRILMA NOKTASIYDI…

1950'li yılların sonlarından başlayarak 1963-64'ten söz etmeden bir tek 1974'ü ele almak, birşeylerin eksik kalmasına, eksik algılanmasına ve bunları kendi amaçları için kullanmak isteyenlerin işine yarayabilir... 1974 aniden ortaya çıkmadı, çok öncesinden bunun zemini hazırlanmaktaydı… 1950’li yılların sonlarından başayarak İngilizler’in “Böl ve Yönet” politikası çerçevesinde iki toplumun çatıştırılmasına başlanmıştı… 1963-64, bir kırılma noktası oldu, özellikle Kıbrıslıtürkler için… Tüm bunların da ele alınıp özellikle Kıbrıslırumlar’ın da bilincine çıkarılması gerekir çünkü genel olarak Kıbrıslırum siyasi elitlerinin görüşü, Kıbrıs sorununun 1974’te başladığı şeklindedir… 1963-64 tümüyle “görünmez” kılınmıştır. Özellikle bu yıl, 1974’ün 50nci yıldönümü olması nedeniyle bu daha da öne çıkan bir konu oldu ancak öncesinde de 1963-64 gerek sağ, gerekse sol çevrelerde hep görmezden gelinmeye çalışıldı. Sol çevrelerde (Kıbrıslırum solunu kastediyorum) pek çok kişi ve grup, 1963-64’ü de anlattı, faaliyetlerde bulundu, yayınlar yaptı… Ancak ana akımda çok fazla etkili olamadılar çünkü gerek Kilise, gerek Kıbrıslırum sağı, gerekse eğitim sistemi, herşeyi 1974’te başlatmaktaydı, bu yüzden insanların beynine 1963’ün “Türkler’in isyanı ve kendi kendilerini gettolara kapatmaları, devletten çekilmeleri” vs. şeklinde kazındı… “Kendi kendinize yaptınız bunu” demeye getiriyordu Kıbrıslırumlar’ın siyasi egemen görüşü… Ancak etkili olabildikleri noktaları da takdirle karşılamak ve bunları teşvik etmeye devam etmek gerekiyor…

YARI GERÇEKLERLE VİZYON OLMAZ…

Çünkü yarı-gerçeklerle donatılmış insanların önlerini net biçimde görebilmeleri ve ona göre geleceğe yönelik düzgün bir vizyon geliştirmeleri elbette mümkün olamaz… O nedenle ana akımda solun bazı kesimleri hala sınırlı bir etkiye sahip olsa dahi, sürekli olarak bu gerçekleri ısrarla ve inatla anlatmak gerekir ki anlaşılabilsin ve tek taraflı yaklaşımlardan kaçınılabilsin, empati geliştirilebilsin… 1963-64’lerde çekilen acılar da, 1974’te çekilen acılar da aynıdır: Acının rengi, ırkı, dili, dini yoktur, insanların çektiği ortak bir acıdır bu… Bunun anlaşılması bizleri, hepimizi, Kıbrıslıtürkler’i de, Kıbrıslırumlar’ı da özgürleştirecektir… Ancak gerçek bizi özgür kılabilir ve ancak o zaman önyargısız biçimde birbirimizin gözlerinin içine bakarak ortak bir ülkeyi nasıl kuracağımızı konuşabiliriz…

“KAYIPLAR”DA DA BUNU YAŞADIK…

“Kayıplar” konusu, bu çelişkilerin yaşandığı en çarpıcı alandı… O kadar ki, Kıbrıslırum siyasi egemen çevreleri, kendi 1963-64 “kayıpları”nı bile resmi Kayıplar Listesi’ne koymaktan kaçınmışlardı. Çünkü bunu yapacak olurlarsa, sorunun 1974’te değil, 1963-64’lerde başladığını itiraf etmiş gibi olacaklardı. Bu yüzden 1963-64’te “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslırumlar, çok uzun yıllar resmi Kayıplar Listesi’ne konmadı. Ta ki, 1963-64 yılında “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslırumlar’ın aileleri örgütlenerek Kayıplar Komitesi’ne mektup yazsınlar ve resmi bir liste sunsunlar… Ancak sunmuş oldukları bu liste bile eksikti, gelişigüzel hazırlanmıştı… Benim kendi araştırmalarımda öykülerini ortaya çıkarmış olduğum bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar bu listede yoktu… Onların bu listeye eklenmesi için bizzat benim – bir Kıbrıslıtürk gazetecinin!!!! – çaba harcamam gerekti… Ailelerini bulup mutlaka DNA örneği vermelerini sağladım ki kalıntıları bulunduğunda eşleşme olabilsin, sevdikleri onları alıp defnedebilsin…

GERÇEKLER DEPREM ETKİSİ YARATTI…

2003’te barikatlar açıldıktan sonra Kıbrıs’ın güneyinde de günlük gazetelerde yazılarım, araştırmalarım ve özellikle “kayıplar” hakkındaki röportajlarım yer almaya başladığında, bu tam bir “deprem” etkisi yaratmıştı Kıbrıslırumlar’da çünkü Kıbrıslıtürk “kayıplar”ın varlığından tamamen bihaberdiler… Hiç haberleri yoktu bundan. Bu bilgi, onlardan o kadar iyi gizlenmişti ki, okuduklarında gözlerine inanamıyorlardı… “Kayıplar”ın yalnızca Kıbrıslırum “kayıp” olabileceğini düşünmekteydiler. Kıbrıslıtürk “kayıplar”ın varlığından haberdar olduklarında şoke oluyorlardı… Bırakın 1963-64 “kaybı” Kıbrıslıtürkler’i, 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürkler’den de habersizdiler… Örneğin Dohni katliamını bilmiyorlardı, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamını bilmiyorlardı… Kıbrıslıtürk kadın ve çocukların da öldürülmüş olduğundan habersizdiler… O kadar etkili bir karartma yapılmıştı ki, herkesin kendi acısına ağladığı bir topluma dönüşmüşlerdi. Tıpkı Kıbrıslıtürkler gibi: Onlar da yalnızca kendi acılarına ağlamaktaydı ve Palekitire katliamında Kıbrıslırum kadınlara tecavüz edildip çocuklarıyla birlikte öldürüldükleri gerçeği onlardan saklanmıştı. Bunu yazdığımızda ve röportajlarla anlattığımızda yer yerinden oynayacaktı… Katliamın ve tecavüzlerin müsebbibleri bizi tehdit edecek, bu gerçeklerin kendi toplumlarında bilinmesini istemeyeceklerdi…

ÖRNEK BARIŞSEVER KİRLİTÇAS’IN ÇABALARI…

Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamına duyduğu öfke ve üzüntü nedeniyle soldan çok değerli bir arkadaşımız, ressam Mihalis Kirlitças bir dizi resim çizmişti yıllar önce… Sanırım 1989 yılında bir sergi açmıştı Kıbrıs’ta – Lefkonuk’tan bir göçmendi ve Londra’da yaşıyordu, yıllar sonra Kıbrıs’a kesin dönüş yapmış ve Oroklini köyüne yerleşmişti. Mihalis Kirlitças’ın Muratağa-Atlılar-Sandallar başlıklı tablolarından birisini Larnaka Belediyesi satın alıp belediye binasının bir duvarına asmıştı. Gene yer yerinden oynamış ve Larnaka Belediyesi’nin nasıl olup da “Türk propagandasına alet olduğu” yönünde Kıbrıslırum Meclisi’nde konuşmalar yapılmış, Kirlitças da çeşitli tehditlere maruz kalmıştı. Kirlitças, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamından nasıl haberdar olmuştu? Lefkonuk (şimdiki adı Geçitkale) ile Muratağa-Atlılar-Sandallar köyleri birbirine yakın köyler… Akrabalarından yaşlı bir kadın, oğlunun bu katliama karıştığından kuşkulanmış ve o günlerde yaşananları Kirlitças’a aktarmıştı… Bu yaşlı kadın, neler yaşandığını tahmin ettiği için oğluna beddua etmişti… Kirlitças yalnızca Muratağa-Atlılar-Sandallar’ı çizmemişti – Che’nin tablolarını, 1996’da öldürülen gazetemiz yazarlarından Kutlu Adalı’nın resmini de çizmişti… Bir Che takvimi hazırlamıştı ki hala duvarımda asılı duruyor… Bu sayfaya onun Kıbrıs’taki çatışmalarla ilgili çizdiği bir resmi de aldık, saygıyla anıyoruz bu değerli arkadaşımızı. Yıllar önce kansere yenik düşüp vefat etti… Işıklarda olsun bu çok değerli arkadaşımız: Yaşadığı sürece gerçeklerin ortaya çıkarılması için elinden gelen herşeyi yapan çok değerli bir insandı… Örnek bir barışseverdi. Kıbrıslırumlar’ı aynı kefeye koymak isteyenlere Kirlitças’ın hayatını öğrenmeye, Oroklini’de çizdiği resimlerin sergilendiği müzeyi ziyaret etmeye davet ediyorum. O tek örnek değildir, pek çok Kıbrıslırum arkadaşımız, pek çok Kıbrıslıtürk arkadaşımız barış için yıllardır yoğun çaba harcıyor. Kirlitças’ı kaybettik ama hayatıyla bize ışık tutmaya devam edecek…

Yerleştiği Oroklini köyünde faşistler ağırlıktaydı ama buna karşın Kirlitças, Oroklini köyü dışında bir kuyunun başına götürülüp 1964’te öldürülerek “kayıp” edilen Kıbrıslıtürkler’in hikayesini bu köyde anlatmamızı sağlamıştı. Kirlitças’ın yardımlarıyla her sene o kuyunun başında “Kayıp Otobüs”te olan Kıbrılsıtürkler’i, ailelerini de birlikte götürerek anmamızı sağlamıştı. Bu kuyunun ağzına ektiğimiz zeytin ağaççıklarını da yine aynı köyden Nea Yenya gençlik örgütü liderlerinden çok değerli arkadaşımız Eleni Mihail de bu ağaççıkları sulayarak yaşatmayı üstlenmişti. Oroklini köyünde 2009 yılından başlayarak pek çok etkinlik yaptık ve hem Kıbrıslıtürk, hem de Kıbrıslırum, hem 1963-64, hem de 1974 “kayıpları”nın öykülerini anlattık. Kirlitças, o dönem Oroklini’nin muhtarının da “Kayıp Otobüs”ten aileleri karşılaması, onları ağırlaması ve konukseverlik göstermesi için organize etmişti… Etkinliklerde her zaman hazır bulunuyor, aileleri karşılıyordu… Işıklar içinde yatsın sevgili Kirlitças ve yolumuzu aydınlatmaya devam etsin…

FAŞİZMİN RENGİ, DİNİ, IRKI YOK…

Her bir taraf sütten çıkmış ak birer kaşık gibi davranmaktaydı: Oysa her iki tarafta da hem katiller, hem masum siviller vardı, hem faşistler, hem iyi yürekli insanlar vardı. Herkesi bir kefeye koyup genelleme yapmak mümkün değildi. Her bir kesim, kendi içinde bulunduğu sınıfa, o sınıfın ideolojisine, o sınıfın bağlantılarına bağlı olarak hareket etmişti… AKEL’cilerin elinde kan yoktu örneğin, onlar da faşist Kıbrıslırumlar’ın katliamına uğramıştı… Faşizmin bir rengi, bir dini, bir dili, bir ırkı yoktu: ister Kıbrıslırum, ister Kıbrıslıtürk olsun, faşist faşistti…

KÖY KÖY DOLAŞTIK…

Tüm bu bilgileri toparlamak, yayınlamak, köy köy, kasaba kasaba dolaşıp bunları yaptığımız etkinliklerde fotoğraflarıyla aktarmakla geçti onlarca yılımız ve bunu devam ettirmek gerekiyor… Önümüzdeki günlerde yine böylesi bir etkinlikte hazır bulunacağız ve Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum gençlere, hem 1963-64’te, hem de 1974’te neler yaşanmış olduğunu anlatacağız… Görgü tanıklarıyla, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kayıp yakınlarıyla birlikte gençlerin sorularını yanıtlayacağız… Barış çabalarımız da bu haritadan silinemeyecek…

Mihalis Kirlitças'ın bir resmi... Kirlitças, artık aramızda değil...