“Acılar kesinlikle dinmez, o acıyla yaşamaya alışın... Bir da isyan eden: Niye suçsuz insanları katlettiler, öldürdüler? Bunların suçu neydi? Ona isyan büyük olur...” 3
1974’te EOKA-B’cilerin Muratağa-Atlılar-Sandallar’da gerçekleştirdiği katliamda ailesinden toplam 30 kişiyi kaybeden Ahmet Süleyman Aşır, yaşadıklarını anlattı…
Ahmet Süleyman Aşır, 1974’te EOKA-B’cilerin Muratağa-Atlılar-Sandallar’da gerçekleştirdiği ve ağırlıkla kadın ve çocuklardan oluşan 126 Kıbrıslıtürk’ün öldürülmüş olduğu katliamda, ailesinden toplam 30 kişiyi kaybetmiş… Daha önce ailesinden öldürülmüş olup da DNA testleriyle kimlik tespiti yapılmış olan kardeşlerini ve annesini Muratağa Şehitliği’ne defnetmiş olan Ahmet Süleyman Aşır, 26 Aralık 2020 Cumartesi günü de kızkardeşçikleri Aliye ve Havva’yı şehitliğe törenle defnetmeye hazırlanıyor…
1974’te en yakın ailesinden annesi Ayşe Süleyman, dokuz yaşındaki en küçük kardeşi Gültekin, 11 yaşındaki kızkardeşi Havva, 12 yaşındaki kızkardeşi Aliye, 13 yaşındaki kızkardeşi Emine, 15 yaşındaki kızkardeşi Zalihe ve 16 yaşındaki kızkardeşi Dilnevaz’ı katliamda yitirmiş…
Ahmet Süleyman Aşır yaşadıklarını, yitirdiği ailesini, toplu mezarın açılışında gördüklerini ve hissettiklerini anlatıyor… Onunla röportajımızın son bölümü şöyle:
SORU: Muratağa’ya ne zaman döndünüz?
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Muratağa’ya üç yıl önce döndüm. Mağusa’da oturuyorduk.
SORU: Nasıl karar verdiniz dönmeye?
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Emekli olduktan sonra ben biraz faal bir kişiyim, efendime söyleyim böyle evde oturup, kahvede oturup tavla oynayan, dedikodu yapan tiplerden değilim kesinlikle, birşeyler yapmak isterim. Hanımla da zaten devamlı konuşuyorduk, ben emekli olduktan sonra sürekli köye geliyordum… Hanım da dedi, “Gidelim, köyde kalalım…”
Baba evini tamir ettim. Ve üç yıldır köyde yaşıyorum. Tavucuklarımız, kuzucuklarımız, bahçemiz… Onlarla gurdalanıyoruz…
SORU: Derneğin de başkanısınız…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii şehitlerimizi yaşatmak için 2008’de bir dernek kurduk arkadaşlarla. Onların yaşatılması için, unutulmamaları için faaliyetler yapıyoruz.
Bu arada derneğimizi kurduktan sonra bir müze açtık. Bir kitap yayımladık, “Adım adım soykırım” diye bir kitap yayımladık. İki tane belgesel film yaptık. Gelecek nesillere burada yaşananları aktarmak görevimizdir dedik ve bunları yapmaya çalışıyoruk.
SORU: Köye bir dönüş var sanki? Çünkü mesela Hüseyin Rüstem Akansoy’un oğlu Erbay da evi tamir etti, işte zeytincik ekti falan…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii, tabii, çok güzel, çok güzel… Gittim, özellikle tebrik ettim kendisini çünkü yok olmasın oraları…
SORU: Çünkü zaten “İnadına yaşamak” diye bir söz var ya… Erbay’ın da felsefesi biraz bu…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Yaşatmak… Yaşatmak lazım… Orada Erbay’ın nenesi, dedesi, amcaları, akrabaları yaşadı… Oraları yaşatmak lazım… Yani yıkılmalarına müsade etmemek lazım.
SORU: Başka var mı köye dönen?
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Var yani… Göçmen evlerinin tarafında… 1958’de Peristerona’dan köye göç eden Kıbrıslıtürkler’e yapılan göçmen evleri vardı, onların içerisinde geri dönenler var. İşte yaklaşık 15 aile yaşıyor…
SORU: O tek “kayıp”, bulamadığımız, Mustafa Guggudi’nin hikayesi de orada başlar… Onlar, Piperisterona’dan geldiydi Muratağa’ya göçmen…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet… Nasıl şehit edildi o?
SORU: Onu tek aldılar zaten… 10 Ağustos’ta aldılar…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Niçin aldılar onu? Onu ben araştırdım tabii… Hilmi Komutan vardı Mağusa’da, istihbarat komutanıydı.
Şimdi tabii Rumlar köyde tacizler, tecavüzler yapıyordu. Ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne da her geldiğinde şikayette bulunuyorlardı köyde. Fakat Birleşmiş Milletler da tabii sahip çıkmadı kendilerine. Ne dedi? “Alayım” dedi “sizi da götüreyim polise da şikayette bulunun…”
Aldı Birleşmiş Milletler Barış Gücü Mustafa Dayı’yı, iki tane Muratağa’dan kadın, bir tane Atlılar’dan kadın… Üç kadını, kızı, götürdü kendilerini Mağusa’da şu anda Dumlupınar Mahallesi’dir, orada bir polis karakolu vardı Rumlar’ın, orada şikayette bulundular.
SORU: Nea Smirni bölgesidir Dumlupınar sanırım…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: O zaman ne denirdi bilmiyorum, bu hemen Mağusa Kalesi’nin altındaki bölge. Orada bir Rum polisi karakolu vardı. Oraya götürdü kendilerini ve şikayette bulundular. Ve istediler BM Barış Gücü’nden götürsünler kendilerini Mağusa’ya, köye geri götürmesin… “Hayır” demiş BM Barış Gücü… Bunu BM Barış Gücü anlatır… “Hayır” demiş, “benim görevim, sizi aldığım yere bırakmak…”
Ve getirdi köye kendilerini… Bunları Hilmi komutana ondan sonra o BM Barış Gücü askeri gidip anlatmış.
“Böyle böyle oldu, aldım bir adam, üç tane kadın, getirdim, şikayette bulundular, götürdüm kendilerini geri. İstediler getireyim kendilerini Mağusa’ya da getirmedim da tekrar geri köye götürdüm…”
E Rum’u, Rum’a gittin şikayet ettin…
Ertesi günü, o şikayette bulunduğu Rum polisiynan Alaniçi’ndeki yani Piperisterona’daki iki-üç Rum, gittiler, aldılar Mustafa Dayı’yı… Ve yürüyerek, Sandallar’a, Atlılar’a doğru o anayolun içinde yürüdüler.
Sandallar’da Kasım Dayı vardı, “Gördüm” dedi “kendini, Rumlarınan… Üç tane Rum, bir da Mustafa Dayı, yürüyerek, konuşarak öyle geçtiler Sandallar’ı, ondan sonra geri döndüler… Köye gelmedi…” Kayboldu…
SORU: İşte şimdi benim Baf tarafından bir okurum yardımcı olmaya çalışır, gömü yeri nerededir bulalım diye… İki sene önce Larnaka’da “kayıplar”la ilgili bir etkinlik yaptıydık, etkinlik bitinca yanıma gelip “Muratağa’da tek bir kişiyi bulamayacaksınız toplu mezarda çünkü o tek olarak alındı” dediydi. Ben da kendisine nereden bildiğini sorduğumda, köyde bir yaşlı adamdan duyduğunu söylediydi. Trodos köylerinden birindeydi, yaşlı adam da herhalde Piperisterona göçmeniydi. Ondan yardım istedim. Fakat gelip Mustafa Kukudi’nin ailesini bulup da bunu söylediğimde, “Yok, biz onu bulduk” dediydiler ilk, “kemerinden, potinlerinden vs. tanıdık” dediydiler. Fakat sonra DNA testlerinde bu şahsın, Mustafa Kukudi olmadığı anlaşılınca, Kukudi’nin evlatçıkları tekrardan beni aradı ve sözkonusu Kıbrıslırum okurumu bulup yardımcı olmasını istediler. Tekrardan bu okurumu buldum… Bu okuruma göre yaşadığı köyden bir yaşlı adamın iddiası, bu göçmen evlerinin oralarda bir evin kuyusuna atılmış öldürülerek Mustafa Kukudi… Kayıplar Komitesi’nden havadan çekilmiş haritalar aldım bu göçmen evleri bölgesinin ve genel olarak Muratağa’nın ve verdim bu okuruma ama henüz bir haber çıkmadı… Araya korona hikayeleri girdi şimdi… Aslında bunu benim değil, Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslırum Üye Ofisi’nden birilerinin gidip araştırması gerekir… Kendilerine bilgi verdim çünkü…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii onların araştırıp, ilgilenmeleri lazım.
SORU: İşte Mustafa Kukudi için bir şey yapmak lazım çünkü anladığım, orada bulunamayan bir tek “kayıp” odur.
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tamam işte, 89 kişi bulundu, bir kişi ayrı gömüldüydü… Kukudi olduğunu ailesinin tahmin ettiği ama sonra DNA testlerinde o olmadığı anlaşılan birisi… Ben köyde yoktum onu bulduklarında. Ben çünkü asker idim ya…
Bu şahsı tek olarak gömülmüş biçimde, şehitliği yaptıktan sonra buldular Kukudi sandıkları ama Kukudi olmayan kişiyi… Ve ayrı gömdüler onu. Onu tabii Kayıplar Komitesi açtığında Muratağa-Sandallar Şehitliği’ni, o ayrıydı diye alındı o. Ve ilk DNA’sı yapılan kişidir o. Ve bildirdiler bize, Mustafa Dayı değil… Ama Türkler’den biri da değil, Rumlar’dan biri da değil. Bildirilmemiş biridir o… “Kayıp” diye bildirilmedi – çünkü bildirilmiş olaydı, örnek alınacaktı ve DNA’da kim olduğu ortaya çıkacaktı. Ne Türk çıktı, ne Rum çıktı… Yani o bulunan kişi Rum da çıkmadı, Türk da çıkmadı.
SORU: Şimdi peyderpey DNA’ları çıktık sonra defnediliyor Muratağa-Sandallar’da öldürülmüş olan Kıbrıslıtürkler… Şimdiye kadar kaç kişi defnedilmiş olacak bu son cenazeyle birlikte Cumartesi yapılacak olan?
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Bu 89 kişiden 18 kişi kaldı defnetmediğimiz, DNA’sı tamamlanmamış olan. Onların da artık hepsinin tamamlanmasını bekleyeceyik. Bir defada da onları defnedelim. Hepsi tamamlansın, fakat Mustafa Dayı yok içinde…
SORU: 26 Aralık 2020 Cumartesi sabahı defnedeceğimiz 14 çocuk arasında sizin iki kızkardeşçiğiniz de var, Havva ve Aliye… Aliye kimin adıydı?
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Aliye, babamın akrabalarından birinin adıydı. Havva, teyzemin adıydı. Diğer kardeşlerimin da isimleri, hep bir akrabanın ismi… Benim ismim, dayımın ismi. Şehit olanlardan Dilnavaz var, Dilnavaz teyzem vardı burada, Köşklüçiftlik’te otururdu, şimdi rahmetlik oldu, onun ismidir. Zalihe, köydeki babaanemin ismi. Emine vardı, anneannemin ismi. Havva, teyzemin ismi. Gültekin, dayımın ismi. Hep ailenin isimleri bizim isimlerimiz…
SORU: Şimdi siz, bu katliamda altı kardeşinizle annenizi kaybettiniz… Bunun dışında başka kimleri kaybettiydiniz ailenizden?
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Babaannem Zalihe Hüseyin, halam Fatma Arif Altınbardak, çocukları – yedi tane çocuğu… Halamın çocukları… Atlılar’daki akrabalarım… Tabii Muratağa’da başka akrabalarım da vardı. Mesela biraz önce söylediğin Hüseyin Rüstem Akansoy, annesi, benim nenemin kardeşinin çocukları… Yani onlar da akraba… İçiçe… Ama kaybettiğim yakın, çok yakın akrabalar, 30 kişi…
SORU: Hüseyin Rüstem Akansoy’un da öyledir… O da 30 kişi en yakın akrabalarını kaybetti bu katliamda…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: O yok içinde da 30 kişi… Onlar da akrabadır ama biraz daha uzak.
SORU: Şimdi sizin iki kardeşçiğiniz defnedilecek. Bir Bayram ailesinden çocuklar var, tek bir aileden beş çocuk… Arif ailesinden dört çocuk var…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Halamın çocukları… Fatma halamın çocuklarıydı bu dört çocuk, defnedilecek olan. Fatma halamı defnettiydik…
SORU: Sevgi Hasan ve Ayşe Hasan var…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Onlar da köylü… Bu Özkuyucular var, o aileden.
SORU: Aziz Fikri…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Aziz Fikri da gene Özkuyucu ailesinden ama o çocuk, köyde misafirdi.
SORU: Annesi Emine Derviş, babası Fikri Aziz…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet… Bu çocuğun annesi Muratağalı, Özkuyucular’ın da akrabası. Yani çocuğun annesi, Özkuyucular’ın halası.
Köyde oturmuyorlardı. Lefkoşa’da oturuyorlardı. Tatildi. Tatil olduğu için, geldi anneannesiynan dedesinin yanında kalırdı. Tabii orada teyzesi da vardı, çocukları vardı… Onlarla köydeydi. Köyde kısıldı ve öldürüldü…
SORU: 26 Aralık 2020 Cumartesi sabah saat 10.00’da Muratağa’da defnedilecekler…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Önce, şehitlikte cenaze namazı kılınacak ve definleri yapılacak, askeri törenle…
SORU: Bu röportaj için çok teşekkür ederim, size o acı anları tekrardan yaşatmak durumunda kaldığım için de özür dilerim… Gelecek kuşakların bilebilmesi için bunu yapmamız gerektiğine inanıyorum…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Acılar kesinlikle dinmez. O acıları hep biz yaşarık ama ne olur? O acıyla yaşamaya alışın… Azalmaz, zaman sonra… Ama o acıyla yaşamaya alışın.
Bir da isyan eden… Yani niye suçsuz insanları katlettiler, öldürdüler? Bunların suçu neydi? Ona isyan büyük olur.
Şimdi ben mücahit idim, elimde silah vardı, ben vurulaydım, öleydim, karşıdaki Rum haklıydı çünkü o beni vurmasaydı, ben onu vuracaktım… Benim elimde da silah varıdı, ben da asker idim, biz girdik Maraş’a, yürüdük, bir çok aileyi bulduk, teslim ettik Birleşmiş Milletler’e… Sınırda bulduk sonra, yedi tane çocuk, üç tane kadın, çocuklar ağlardı, yemiş verdik kendilerine, şey verdik, sakinleştirdik çocukları, götürdük sınıra ve yolladık. Niye öldüreyim ben o çocukları yahu? Ne günahı var o çocukların?
SORU: Ama öldürenler da oldu maalesef.
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Öldürenler da oldu ama her insan yapamaz onu.
SORU: Derinya’da öldürenler oldu, hem da çocucukları…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Yazık, günah değil mi yahu? Çocukların günahı ne? Günahı ne o çocukların? Korku içinde çocuklar…
Ben on gün önce hastaneden aldım raporları, nasıl öldüğünü tespit eden raporları. Kardeşlerimin da aldım raporlarını… Diğer şehitlerin da raporlarını aldım.
“İstersan” dedi, “kardeşlerinin nasıl öldüğünü anlatayım…”
Dedim “Yok… Anlatma bana…”
Ama dayanamadım oradan çıktıktan sonra, açtım zarfı kardeşimin birinin, 12 yaşında çocuk, kız çocuğu. Arkadan girdi kurşun, başından, önden çıktı, orada resmiyle gösterir… Yazar da…
Yahu 12 yaşındaki kız çocuğuna sen nasıl silahı dayan da ateş eden?
Nasıl insandır bu yahu?
Nasıl insanlıktır?
Bilmem ki yani, insan olamaz bu zihniyette insanlar… Ha, Türkler’de yok mu? Biraz önce siz da söylediniz… Çocukları da öldürenler oldu… Onlar insan değil bence! İnsan yapamaz bunu yahu… Ne demek? Sen buldun o çocuğu, o çocuk ağlıyor, korkuyor… Sen o çocuğun yerine koy kendini bakalım…
SORU: Veya senin çocuğun olduğunu düşün…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet, düşün! O çocuk seni öldürecek mi? O çocuk sana silah mı çekti? Ha, elinde silah olan biri varsa, zaten sen onu vurmasan, o seni vuracak. O tamam… Savaştır çünkü… Ama çocukları ve kadınları toplayıp da vurup öldürmek, bence insanlığa aykırıdır, ariyeten savaş suçudur bu. Ama maalesef bizim memleketimizde bu savaş suçları işlendi ve hiç kimse cezalandırılmadı!
SORU: İki taraf da örtbas etti bu suçları…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Kötü olan odur, kötü olan odur… Biz de niye diye bu acıları yaşarız… Alıştık o acılarnan yaşamaya… Ölene kadar da o acı azalmaz ama alışılır o acıyla yaşamaya… Alıştık artık o acılarla yaşarık…
Ve onları yaşatmaya çalışırık. Nasıl öldürüldüklerini, gelecek nesillerimizin o şehitliğe sahip çıkması için ne gerekirsa onları yapmaya çalışırık. Şimdi da işte bir müze projemiz vardır. İnşallah onu da bitiririz. Çünkü defnettiğimiz kardeşlerimizin hep eşyacıkları, terlicikleri, pabuççukları, giysicikleri… Hepsini bunların tutuyoruz…
SORU: Toplu bir yere koyup sergilemeniz lazım…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii… Evet, bunları sergilemek lazım, gelecek nesillere bir pencere açmak lazım, onları yaşatmak lazım…
SORU: Ki bir daha böyle şeyler yaşanmasın bu topraklarda…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii ki yaşanmasın bu gibi şeyler. Bunları unutursak biz, gelecek nesillerimize iyilik yapmış olmayız bence, aydınlatmak lazım. İnşallah bundan sonra kimse bizim yaşadıklarımızı yaşamaz. Temennimiz o…
SORU: Çok teşekkürler… Çok sağolun…
AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Ben teşekkür ederim…