Kıbrıs’ın kuzeyinde uluslararası görüşmelerde masaya konan "iki ayrı devletli" çözüm, Maraş "açılımı" ve akabinde güneyden gelen ‘Pasaport iptali’ kararları ‘siyasi misilleme’ olarak değerlendirildi, gerilim arttı. Gerginliğin tırmanmaması için uluslararası camiaya görev düştüğünü belirten Kıbrıs sorununun etkin isimleri Kıbrıs sorununun tehlikeli bir sürece girdiğine vurgu yapıyor.
Fehime ALASYA
Kıbrıs sorununun etkin isimleri, Kıbrıs Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, hükümet mensupları ve Maraş kararında imzası olanların Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportları’nın iptal edilmesi ve yenilenmemesi kararını ‘siyasi misilleme’ olarak değerlendirdi, gerilim siyasetine dikkat çekti.
Bunun tehlikeli bir tırmanışa neden olabileceği öngörüsünü paylaşan uzmanlar, uluslar arası camiaya da görev düştüğünü ifade etti, aksi halde bu tehlikeli tırmanışın devam edebileceği görüşünü belirtti.
YENİDÜZEN’e konuşan isimler güneydeki pasaport iptalini, müzakerelerde ortaya konulan ve sürekli dile getirilen ‘iki ayrı devlet temelinde çözüm’ söylemleri ile Maraş konusundaki açılım karşısında ortaya çıkan bir tepki olarak değerlendirdi.
Bir Avrupa Birliği (AB) üyesi olarak Kıbrıs’ın güneyinde alınan bu kararın hukuki boyuta oturtulmadan keyfi şekilde alındığı ifade edilirken, Kıbrıs’ın kuzeyinde bahsi geçen kararın ardından yapılan açıklamalar ise bazı kesimler tarafından sert bir dille eleştirildi.
‘İki ayrı devlet temelinde çözüm’ söylemleri üzerine yaşanan pasaport iptali üzerine, iktidarın açıklamaları ‘manidar’ bulundu.
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat:
“Yoksa ayrı devlet söylemleri şaka mıydı?”
“İki ayrı devlet temelinde çözümden söz ediyorsan Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuyla ne işin olur? Yoksa ayrı devlet söylemleri şaka mıydı?”
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın her fırsatta dile getirdiği ‘iki ayrı devlet temelinde çözüm’ söylemlerini anımsatan İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, “Tüm bunları söylüyorsan Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuyla ne işin olur? Yoksa ayrı devlet söylemleri şaka mıydı?” diye sordu.
Talat, “Ayrı iki devlet iddiası varsa bu pasaportu iade etmesi gerekiyor. Aynı durumda ben olsaydım, mahcup olurdum, utanırdım.” yorumunu yaptı.
Karar sonrası Cumhurbaşkanı Tatar’ın açıklamasını da değerlendiren Mehmet Ali Talat, şunları dile getirdi:
“Eğer bir yola çıkarken ayrı devletim var, bu devleti tanıtacağım, çözüm iki devlet temelindedir, bölüneceğim dersen diğer tarafın pasaportunu aslında zaten kendin iptal etmiş gibi oluyorsun. Tüm bunları söylüyorsan Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuyla ne işin olur? Yoksa ayrı devlet söylemleri şaka mıydı? İnsan Haklarıyla bunun ne ilgisi var? Seyahat özgürlüğü mü engellendi? Kendisi zaten kullanmadığın söylüyor… KKTC Pasaportu ile gidilecek ülkeler var, olmadı TC pasaportu ile gider. Bu konu seyahat özgürlüğüyle ilgili bir olay olarak görülemez. Ayrılık isteniyorsa, ayrılık böyle olacak işte…”
“Bu uygulama yurttaşlara da yapılırsa bir hak ihlali ortaya çıkar”
Söz konusu pasaport iptalinin ‘sadece ayrı devlet isteyenlere yapılan bir uygulama’ olarak değerlendiren Talat, bu durumun normal vatandaşı etkilemeyeceğini, vatandaşı da etkilemesi durumunda bir ‘hak ihlalinin’ ortaya çıkacağını belirtti.
Talat, “Bu konu vatandaşa dokunamaz. Vatandaşlar, pasaportu sadece seyahat için değil, yurt dışında eğitim için de kullanıyorlardı. Bu uygulama yurttaşlara da yapılırsa bir hak ihlali ortaya çıkar. Kıbrıslı Türk haklarını engellemiş olur. Ama bu karar ayrı devlet isteyenlere yapılan bir uygulamadır.” dedi.
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen:
“Hukuki boyutunu bilemiyorum ama bir AB üyesi ülkede bu karar hukuki boyuta oturtulmadan keyfi şekilde alındı”
Yapılan pasaport iptalinin ‘siyasi misilleme olduğu’ düşüncesini paylaşan DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, Maraş açılımı ve Tatar’ın iki devletli çözüm politikasına misilleme olarak atılan bir adım olarak değerlendirdi. Sözen, “Bu bir AB ülkesine yakışmadı fakat işin siyasi yanı bence ağır bastı” dedi.
Konuyla ilgili hukuki boyutunun ilgili kişiler tarafından değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Sözen, “AB’nin bir ülkesinde siyasi görüşlerinden dolayı kişi veya kişilerin vatandaşlığının iptali beklenen ve kabul edilen bir durum değil. Böyle bir hareketi Almanya veya Fransa’dan beklemezsiniz.” şeklinde konuştu.
“İşin siyasi yanı bence ağır bastı”
Pasaport iptali veya yenilemesinin genişletilip halk kitlesine yayılmayacağı görüşünü paylaşan Sözen, özetle şunları dile getirdi: “Bunun siyasi misilleme olduğu düşünüyorum, hukuki boyutunu bilemiyorum ama bir AB üyesi ülkede bu karar hukuki boyuta oturtulmadan keyfi şekilde alındı. Yine de bu yönünü hukukçuların değerlendirmesi gerek. Türk tarafının özellikle Maraş ile ilgili attığı adıma misilleme yapıldı.
Bir yandan Maraş, bir yandan Cumhurbaşkanı Tatar’ın iki devletli çözüm politikasına misilleme olarak algılıyorum. AB’nin bir ülkesinde siyasi görüşlerinden dolayı kişi veya kişilerin vatandaşlığının iptali beklenen ve kabul edilen bir durum değil. Böyle bir hareketi Almanya veya Fransa’dan beklemezsiniz. Bu bir AB ülkesine yakışmadı fakat işin siyasi yanı bence ağır bastı, hem özelde Türk tarafının Kıbrıs konusuna yaklaşımı ve söylemleri, bir yandan ise Maraş açılımına siyasi misilleme olarak görüyorum. Genişletilip halk kitlesine yayılacağını düşünmüyorum.”
Eski Özel Temsilci Erhan Erçin:
“Siyasi olarak tek taraflı atılan adımlar tehlikeli bir tırmanışa neden olabilir”
Adanın her iki yanında da siyasi olarak tek taraflı atılan bazı adımların günün sonunda tehlikeli bir tırmanışa neden olacağını belirten Eski Özel Temsilci Erhan Erçin, tüm bunların sebebini taraflar arasında anlamlı bir diyalogun olmamasına bağladı.
Erçin, yaptığı değerlendirmede özetle şu ifadeleri kullandı:
“Kıbrıs sorunuyla ilgili hangi dönemde olursa olsun taraflar tek yönlü adım attığı zaman bu beraberinde bazı sonuçlar doğurmaktadır. Etkiye tepki yaklaşımını getiren tek taraflı adımlar devam etmektedir. Bu tek taraflı adımlar günün sonunda tehlikeli bir tırmanışa doğru gidebilir. Bunu geçmişte de benzer noktalarda da görmüştük. Tüm bunların sebebi taraflar arasında anlamlı bir diyalogun olmamasından kaynaklanıyor.
Uluslar arası camiaya da görev düşmektedir, aksi halde bu tehlikeli tırmanış devam edebilir. Tarafların pozisyonları çok daha marjinal noktalara evirilebilir.
Pasaport konusu da bu sözünü ettiğim konunun bir alt ürünüdür. Eğer bu tür tek taraflı yaklaşımlar devam ederse, bundan en çok da adada yaşayan kişiler mağdur olabilirler.”
Emekli Savcı Hakkı Celal Önen:
“Uluslararası haklarımızı terk ettiğinize dair söylemler yapıyorsunuz, ucu size dokununca da hemen tepki koyuyorsunuz!”
Alınan pasaport kararına kuzeydeki siyasilerin verdiği tepkiyi eleştiren Emekli Savcı Hakkı Celal Önen, “Hani Kıbrıs Cumhuriyetini tanımıyordunuz?” diye sorarak, “bu tepkiyi göstereceğinize kurucu ortak olduğumuz Kıbrıs Cumhuriyetindeki siyasi ve sosyal haklarımıza sahip çıktığımıza dair bir tavır alsaydınız” dedi.
Önen, ‘iki ayrı devletli çözüm’ üzerine yapılan siyaset ve söylemlerle Kıbrıslı Türklerin uluslar arası haklarının terk edildiğini belirtti.
Önen, sosyal medya hesabında şunları ifade etti:
“Politikacılarımız Kıbrıs Rum yöneticilerinin pasaportlar ile ilgili kararına hemen tepki gösterdiler. Hani Kıbrıs Cumhuriyetini tanımıyordunuz? Bu tepkiyi göstereceğinize 1959-1960 Londra ve Zürih anlaşmaları ile kurucu ortak olduğumuz Kıbrıs Cumhuriyetindeki siyasi ve sosyal haklarımıza sahip çıktığımıza dair bir tavır alsaydınız. Babalarımızın neslinin ve bizlerin gençlik yıllarının ortak mücadele ve çabaları sonucu ulaştığımız o uluslararası haklarımıza sahip çıkmak için ne yapıyorsunuz? Aksine o haklarımızı terk ettiğinize dair söylemler yapıyorsunuz. Ucu size dokununca da hemen tepki koyuyorsunuz! Olmadı baylar, olmadı. Kıbrıslı Rumların elimizden almak istedikleri Kıbrıs Cumhuriyetindeki kurucu ortak haklarımızı almak için mücadele ve tavır koymanızı bekleriz.”
Uluslararası İlişkiler Uzmanı İpek Borman:
“Bu adanın sakinlerinin hayatlarından, geleceklerinden çalınan bir kısır döngüye hizmet ediliyor”
Uluslararası İlişkiler Uzmanı İpek Borman, Maraş’ta atılan adımlar, pasaportların iptali veya yenilenmemesi gibi kararların, aslında ‘ortak olmaya çalışılan tarafı kışkırtmaya ve zaten büyük olan aradaki uçurumun daha da açılmasına’ sebep olduğunu belirtti.
Gelinen aşamada bu kararların hangi hukuki dayanağa bağlandığının veya hukuki dayanağı bulunup bulunmadığının pek bir anlamı olmadığını anlatan Borman, “Bu adanın sakinlerinin hayatlarından, geleceklerinden çalınan bir kısır döngüye hizmet eder durumda olunuyor.” yorumunu yaptı.
Borman, YENİDÜZEN’e yaptığı yazılı açıklamada şunları ifade etti:
“Bugün Kıbrıs sorunu olarak adlandırdığımız siyasi çatışma ve uyuşmazlık, hem adada hem de ötesinde büyük bir anomaliye yol açmıştır. Bir sürer durum haline gelen bu anomaliden en büyük zararı yine bu adanın sakinleri görüyor, özellikle de Kıbrıslı Türkler.
Siyasi olarak kabul gören bir Kıbrıs Türk toplumu var, ancak bu toplum uluslararası tanınmışlığa sahip olmayan bir devlet içerisinde varlığını idame ettirmeye çalışıyor. Bu devletin vatandaşı olmanın sunduğu imkanlar dünyada kabul görmediğinden dolayı, esasen kurucu ortağı olduğu ancak bugün sadece Kıbrıs Rum toplumunun idaresinde olan ve uluslararası tanınmışlığa sahip Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sağladığı imkanlardan yararlanılmaya çalışılıyor. Ancak, işin özünde, her iki yapı da Kıbrıslı Türkleri statü ve vatandaşlık hakları bağlamında yeterince beslemiyor, doyurmuyor. Ortaya da Kıbrıslı Türkleri arafta bırakan mevcut anomali çıkıyor.
Bu anomali, her iki toplumu da tatmin edecek bir şekilde, uluslararası hukuk içerisinde siyaseten çözülmediği sürece, her gün yeni yeni anomalilerle karşılaşılmaya devam edilecek. Esas mesele, bu anomaliyi ortadan kaldırmak, yani Kıbrıs sorununu çözmektir. Zaten yıllardır iki taraf arasında müzakerelerde bulunulmasının sebebi bu değil midir?
Son dönemde yaşanan gelişmeleri ve her iki tarafta kısasa kısas mentalitesiyle alınan kararları bu anomalinin tezahürü olarak görüyorum. Kıbrıs sorununun çözümü yönündeki politikalar da birbirine taban tabana zıt olunca, taraflar arasında ortak bir zemin olmayınca, diyalog ve uzlaşı kanalları kapalı olunca, hangimiz öbürünün canını daha çok yakarız şeklinde hareket edilince, empatiden ve yapıcılıktan uzak siyasetler izleniyor ve kararlar alınıyor. Bu tür kararlar da, tıpkı Maraş’ta atılan adımlar gibi, pasaportların iptali veya yenilenmemesi gibi, aslında ortak olmaya çalıştığınızı söylediğiniz tarafı kışkırtmaya ve zaten büyük olan aradaki uçurumun daha da açılmasına sebep oluyor.
Gelinen aşamada bu kararların hangi hukuki dayanağa bağlandığının veya hukuki dayanağı bulunup bulunmadığının pek bir anlamı yok. Çünkü hangi hukuki dayanağa bağlanırsa bağlansın, eğer izlenen siyasetler ve bu minvalde alınan kararlar mevcut anomaliyi beslemeye devam ediyor, sorunların katlanarak artmasına ve insanların hayatlarının olumsuz etkilenmesine neden oluyorsa, siyaseten anlamlı ve sürdürülebilir olmuyor. Tam tersine, bu adanın sakinlerinin hayatlarından, geleceklerinden çalınan bir kısır döngüye hizmet eder durumda olunuyor.”