ADALET

Onur Olguner

 

                ‘Yasalar ve adalet olmazsa insanoğlu dünyadaki türler arasında en kötüsüdür’ der Aristo.

Bir toplumun huzurlu bir şekilde yaşayabilmesi için adalet ve eşitliğin önemini vurgular adeta.

Adalet için hukuk ve yasaların önemine dikkat çeker.

Kıbrıslı Türkler olarak bizler de bu tespitlerin dışında değiliz.

Kurulan bir devlet, bu devlet altında oluşturulan yasalar ve bu yasalara uyduğumuz oranda elde edebildiğimiz bir sistem var ülkemizde.

                Tabii yasaların mevcut olması değil aslında Aristo’nun tanımladığı, daha çok yasalar önünde her bir bireyin ve kurumun eşit olması.

Özellikle kamu görevi yapan kurumların belirlediği yasalara uyması, sistemin çalışması için çok önemli.

                Bu konuya tarihten verebileceğimiz bir örnek var:

Prusya’da, yani eski Almanya’da geçiyor kulaktan kulağa gelen hikaye.

Prusya Kralı Büyük Frederick, Postdam Ormanları’nda gezerken üzerinde değirmen olan yüksek bir tepeyi fark eder. Bu tepe konumu ve bölgeye hakimiyeti açısından mükemmel bir pozisyondadır. Gördüğü anda bu tepeyi satın alarak şanına yakışan büyük bir saray yapmaya karar verir.

                Kral değirmenin sahibini huzuruna çağırır ve "Değirmenini satın alıp büyük bir saray yapmayı arzuluyorum" der.

Ardından da değirmenini satması için yüksek miktarda ücret teklif eder.

Değirmenci bu teklifi kabul etmez. Kral bu değirmenin değerinin 3-4 katı miktarında para önerse de ikna olmaz.

                Sonunda kral sinirlenir ve değirmenciye “Sen benim Prusya Kralı Büyük Frederick olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye çıkışır. Değirmenci ise “Biliyorum” der ve “ben de bu değirmenin sahibiyim.” diye ekler.

                İyice sinirlenen kral “Benim kral olduğumu biliyorsan, binlerce askerim olduğunu da biliyorsun. Senin elinden bu araziyi zorla alabilirim. Senin kimin var? Sen kime güveniyorsun” diye sorar.

                Değirmenci yüzyıllar boyunca günümüze taşınacak bir cümle ile cevap verir:

“BERLİN’DE HAKİMLER VAR. BEN ONLARA GÜVENİYORUM.”

                Kral bu cümleden çok etkilenir. Mahkemelerinin kendi sözünden bile fazla itibar ettiğine sevinir ve “Hiçbir güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün değildir” diyerek sarayını alt tepeye inşa etmeye karar verir.

Ardından da o değirmenin krallık var oldukça korunması emrini verir. Ve böylece “Berlin’de hakimler var” sözü, hukukun üstünlüğünü betimleyecek bir söylem olarak tarihte yerini alır.

                Kişisel bir not olacak ama yukarıdaki örnek kadar dramatik olmasa da, benzer bir hikaye de dedem Salahi Fadıl ile İngiliz Valisi arasında Girne’de yaşanmıştır.

Dedem İkinci Dünya Savaşı'na çavuş(Lance Corporal) olarak katılan birçok Kıbrıslı Türk’ten biridir.

Bir grup arkadaşıyla savaşta Almanlara esir düşer ve kamptan kaçarak önce İsviçre’ye, ardından da adaya geri döner.

Savaşın bitmesinin ardından 30 Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk, İngiliz polisi yapılır. Dedem de bunların arasındadır.

                1940’ların sonunda Girne bölgesinde görev yaparken ters yola girdiği için bir arabayı durdurur.

Tam ceza yazmaya başladığı sırada İngiliz Valisinin karısı arabanın içerisinden çıkar ve “Siz benim kim olduğumu bilmiyor musunuz?” diye sorar.

                Dedem hiç tereddüt etmez ve “Tabii ki biliyorum ekselansları. Fakat kralın yolunda gidiyorsunuz ve yasalara uymadınız. Sizi yazacağım.” der.

Ardından da cezayı yazarak uzaklaşır. Birkaç gün sonra polis karakoluna bir belge gelir.

Belge "Görevini en zor şartlar altında yapmaktan geri durmadığı" için teşekkür eden, vali tarafından imzalanmış bir takdirnamedir.

                Yenidüzen'de, 2015 yılında köşe yazısı yazmaya başladığımda eski gazete editörü Cenk Mutluyakalı ile bir sohbet etmiştik.

Sohbetimizin konularından biri de İngiliz dönemiydi. Bu sohbette İngiliz dönemine atfen yaptığı bir tespit hâlâ kulaklarımda çınlar:

“Acaba tarihte sömürgecisini bu kadar hayranlıkla hatırlayan başka halk var mıdır?” Bu cümlenin üzerine günler boyunca düşünmüştüm. Ve düşündükçe de dedemin vali ile yaşadığı olay gelmişti aklıma.

Yasaların herkese, adayı yönetmekle yükümlü valiye bile eşit uygulandığı bir sistemde yaşamaktı aslında bizim insanın hatırladığı. Duyduğu özlem aslında adaleteydi.

Bu sorunun temelinde de sistemimizin eksiklikleri yatıyor.

Tabi, hukuk sistemimizi nasıl güçlendireceğimizi yazmak benim haddime değil.

Yine de biliyoruz ki şeffaflık ve adalet bir toplumun gerçek anlamda kendini yönetebilmesi için en fazla ihtiyaç duyduğu iki olgudur. Bu iki ihtiyacı savunmak, arzulamak ve talep etmek ise toplumdaki bireyler olarak hepimizin ödevidir.