Kayıp Şahıslar Komitesi psikologlarından Katy Mangerdjian, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı tarafından hazırlanan “kayıplar”la ilgili raporda deneyimlerini aktardı. Avukat Öncel Polili tarafından hazırlanan “Kuzey Kıbrıs’ta Kayıp Kişiler ve Ailelerinin İnsan Hakları” başlıklı 102 sayfalık raporu internette http://www.ktihv.org/raporlar/KAYIPLAR.pdf adresinde bulduk... Rapor Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Kuzey Kıbrıs’ta İnsan Haklarının Haritalandırılması Projesi” çerçevesinde hazırlandı.
Yıllardır Kayıp Şahıslar Komitesi’nde psikolog olarak görev yapan ve Kıbrıslırum kayıp yakınlarıyla çalışan Katy Mangerdjian rapor çerçevesinde kendisiyle yapılan röportajda deneyimlerini şöyle aktarıyor:
“Kayıp şahısların yakınları post travmatik bozukluk yaşamaktadırlar, bu yıllarca yaşadıkları sevdiklerini kaybetmenin onlara yaşattığı bir sonuçtur. Yakınlarının bulunduğu kendilerine bildirildikten sonra 37 yıl önce geride bıraktıkları ile ilgili travma yüzeye çıkar. Bununla birlikte yas tutma süreci başlar. Travma kabuslar, acı, üzüntü, stres ve o günlerle ilgili anılar şeklinde ortaya çıkabilir. Sevdiklerinin kalıntılarını görmek yaşanan duygusal acının en üst noktasıdır. Nihayet dini geleneklerle yapılan cenaze töreni ve kalıntıların gömülmesi tüm durumun kapanışıdır. Sadece bir cenaze töreni gerçekleştiği zaman sevdiği kişinin yaşıyor olduğu umudu sona erer.
Çalışmamızın başında 4 yıl önce aileler için yakınlarının ölmüş olduğunu kabul etmek çok zordu çünkü önceden kalıntılar ve cenaze törenleri yoktu. Fakat cenaze törenleri ve kalıntılar gibi bazı gerçekleri görünce insanlar sevdiklerinin ölmüş olabileceğini fark etmeye başladılar. Sonuna kadar umudu yaşatmak çok insani bir duygudur. Bazen bazı aileler sevdiklerinin geri getirildiğine ve bilmeme ile ilgili ızdırabın son bulduğuna cenazeden sonra bile inanamazlar.
Bir istatistik yaptım ve sonuçlar gösterdi ki en çok etkilenenler anne babalar ikinci olarak eşler sonra çocuklar ve daha az olarak kız ve erkek kardeşler olmuştur. Ortalama yaşları 20-35 olmasına rağmen çoğu kadınlar tekrar evlenmedi çünkü kocalarının yaşıyor olduğuna dair umutları vardı. Çoğu genç kadınlardı ve onlardan birisi bana şöyle dedi: “Kayıp bir yaşam kayıp bir gençlik bütün bu yıllar ne için bekledim?” 37 yıl önce kadınlar şimdiki gibi çalışmıyorlardı. Kocaları kaybolduktan sonra çocuklarına bakabilmek için bir iş bulmaları gerekiyordu bunun yanında çocuklarına babalarının eksikliğinde psikolojik destek vermeleri gerekiyordu. Yeni durum ve statü çocuklarını yetiştirmek ve para kazanmak için onlara fazladan sorumluluk ve görevler verdi. Çoğu evlerini kocalarını ve aile gelirini kaybetti. Eğer eşi bir kamu görevlisiyse finansal gelir ile ilgili endişe pek ağır değildi eğer değilse durum çok daha fazla stresliydi çünkü kamu görevlisiyle evli olan dullar onların maaşlarını alabiliyorlardı. Tabii ki sadece birkaç aile bu ayrıcalığa sahipti. Hükümetin destekleyici olmaya ça- lışmasına rağmen bu kayıbın boşluğunu doldurmak savaşın duygusal yaralarını sarmak içi yeterli değildi. Annesi veya babası gittiğinde çok küçük olan çocuklar daha büyük olanlara ve onları hatırlayanlara oranla o kadar derin etkilenmediler. Onlar için bunu kabullenmek çok zordu. Fakat tümü bir boşluk duygusuna sahip olduklarını kabul ediyorlardı. Toplumumuzda birçok öksüz olması gerçeği yanında daha sonra bu öksüzler okul arkadaşları tarafından damgalandı ve özellikle küçük yaşlarda bu çocuklara zalimce davranıldı. Kayıp şahısların yakınları sevdiklerinin kalıntılarını antropoloji laboratuvarında gördükleri zaman ızdırap çekip birçok soru sordular “ Son görüldüğü zamanla ilgili şartlar hakkında ne gibi bilginiz var, yakınımız işkence gördü mü, canlı mı ele geçirildi, hemen öldü mü, bilgiyi kim verdi?” Bazen bazı sorularına cevap alabildiler fakat çoğu zaman cevap alamadılar çünkü bilgimiz yoktu. Çoğu vakada antropologlar kemikler üzerinde fiziksel travma ve bu travmanın nasıl oluştuğunu gözlemleyebilirler. Bununla ilgili kızgındırlar ve adalet istiyorlar. Katilleri affeden çok az insan gördüm. Ama onların ifadelerinden anlaşılabilir ki suçluların cezalandırılmasını istiyorlar. Eğer adalet yerine gelirse kendi içlerinde huzur olacağına inanıyorlar. Adalet yerine gelmediği zaman insanlar zihinsel olarak dengesizleşirler. Diğer ülkelerde birçok yıl geçtikten sonra bile savaş suçluları ve azınlıklara karşı suç işleyenler uluslararası mahkemelerde cezalandırılmıştır. Biz ülkemizde buna benzer bir şey görmedik. Kayıp Şahıslar Komitesi’nin görevi kayıp şahısların kalıntılarını aramaktır ve başka bir sorumluluğu yoktur. Buna rağmen yakınlar hayal kırıklığına uğramıştır çünkü etkili bir araştırma yoktur. Bilginin bu kısmının yetkililer tarafından saklandığına inanmaktadırlar görgü tanıkları saklanıp veya 37 yıl sonra vefat etmişlerdir. Delil yetersizliği yüzünden yeterli araştırma yapılamamıştır. Benim bildiğim kadarıyla mağdurlar böyle bir araştırma sürecinin uluslararası mahkemeler tarafından üstlenilmesini istemektedirler. Hakikat komisyonlarına tarafsız araştırma yapma konusunda güvenip güvenmediklerine emin değilim. Kayıp aileleri adaletin adil bir şekilde yerine getirilmesini istemektedirler. Kayıplarından ve travma içindeki yaşamlarından sorumlu olanların yargılanıp cezalandırılmalarını istemektedirler. Kadınların ülkemizde birçok yerde çarpışmalar sırasında tecavüze uğradıklarını görgü tanıklarından ve mağdurlardan dolayı biliyoruz. Maalesef bu sivil halkın acı çekmesi, aşağılanması ve morallerini bozmaya çalışmak içindi…”