Adaleti kim çaldı?

Cenk Mutluyakalı

Polisten bir açıklama geldi.

“Polis Genel Müdürlüğüne bağlı Mali Suçlarla Mücadele Şube Amirliği tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında C.G. ‘İrtikap, Sahte Belge Düzenleme ve Tedavüle Sürme’ suçlarından,  H.A. ve N.T. ise ‘Sahte Evrak Düzenleme’ suçlarından tutuklandı. Zanlılar yarın Lefkoşa Kaza Mahkemesi huzuruna çıkarılacaklar. Soruşturma devam etmektedir.”

Polis “soruşturma” süreçlerinde böylesi rutin basın açıklamaları yapar ve hemen her gün benzeri birkaç bildiri yayınlanır.

Müteahhitler Birliği Başkanı’nın mahkeme süreci de polisin bu açıklaması ile gündeme gelmiştir.

Bir anlamda “duruşma davetiyesi” gibidir bu duyurular…

***

Herkes de biliyor o nedenle açıklıkla yazabilirim, burada ismi geçen C.G, Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer’dir.

Mahkemeye de çıktı zaten…

Sivil toplum örgütlerimizin demokratik yapısı, şeffaflığı, niteliği ve başkanlarının kişiliği ayrı bir tartışma konusudur ve bu yazının konusu değildir.

***

Gelelim bu yazının konusuna!

Ulusal Birlik Partisi Girne İlçe Başkanı tutuklandığı - ya da tutuklanmadığı- zaman polis hiçbir açıklama yapmamıştır.
Ne soruşturma kapsamı, ne suçlama kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Mahkeme huzuruna ne zaman ve hangi suçlardan çıkarılacağı duyurulmamıştır.

Bu eşitsizliktir!
Bu adaletsizliktir!
Bu hakkaniyetsizliktir!

Polis bunu nasıl yapabilir?

İşte o nedenle polis üst yönetimi halen “şaibe” altındadır. Böylesi bir ortamda, Mali Polis’in “siyasi güçler” tarafından kontrol edildiği ya da yönlendirildiği kuşkusu ister istemez akıllardadır.

Polisin adaletine – ve savcılığın - hakkaniyetine, tarafsızlığına yönelik güvensizlik halen giderilmemiştir.

Şimdi biz bu soruşturmalara nasıl güveneceğiz?

Çünkü hakkında ciddi yolsuzluk, usulsüzlük, şaibe iddiası bulunan kişiler, siyasi hükümete yakınlık ya da uzaklık ilişkisine göre farklı muamele görebilmektedir.

Mali polis “seçilmiş” isimlerin mi peşine düşüyor - adeta bir siyasi baskı unsuru olarak mı kullanılıyor - yoksa işini gerçekten eşitlikle mi yapıyor?

Çok sıradan bir örnekle “eşitlik” ve “hakkaniyet” gibi değerleri kendi eliyle yıkmıştır polis…

O “meşhur” zanlı hangi suçlamalar ile tutuklandı ya da tutuklanmadı, mahkemeye neden çıkarıldı ya da çıkarılmadı!
Bilmiyoruz halen!

Polis bu yönde kendini aklamış değildir.

“Başbakan”ın özel talimatı ile yapıldığı söylenen özel bir “operasyon” varsa ortada, diğer operasyonların da yine böylesi bir zihniyetin ürünü olup olmadığı ister istemez insanın beynini kemirir.

Polis hiçbir açıklama yapmadan ve kamuoyunu bilgilendirmeden bir kişiyi tutukluyor - ya da tutuklamıyorsa - yaptığı tüm diğer operasyonlara şüpheyle bakma hakkımız vardır.

Milyonluk akaryakıt yolsuzluğu dosyaları çekmecelerde duruyorsa halen, “üniversiteye hiç gitmedim ama mezun oldum” itirafına rağmen bir milletvekiline dokunulmuyorsa, iş cinayetlerinde hep ölenleri öğreniyor ama sorumlu işletmecilerden sadece bazılarını mahkemede görüyorsak; üst düzeyde kimi soruşturmalar bir anda ip gibi kesiliyorsa, tarafsızlık ve eşitlik kuralı bozuluyorsa toplum olarak ciddi ciddi düşünmemiz gerekiyor.

***

Soru basittir!
Gürcafer için “mahkeme davetiyesi” elimize ulaşmıştır.
Peki, Fatoş hanıma ait davetiyeyi – ve adalete olan güveni – kim çalmıştır?