Simge Çerkezoğlu
Adamos Kombos elektrik mühendisi. Limasol’da doğdu ve halen bu şehirde yaşıyor. Yazmaya uzmanlık alanı olan elektronik konusuyla başladı, beş kitap kaleme aldı. Eşinin kansere yakalanmasının ardından, yaşadıklarını yine bir kitapta anlatarak, böylece yazmaya başladı. Zaman içinde Kıbrıs’ın yakın tarihine ilişkin anlatılacak pek çok hikâye olduğunu düşünerek, bu konuları gün yüzüne çıkarmayı kendine amaç edindi. Böylece Galeri Kültür yayınlarından Türkçe’ye çevrilen ‘Son İniş’ kitabını yazdı, Kıbrıs Uluslararası Havaalanı’nın tarihiyle, son inişini kendine özgü bakış açısıyla anlattı. Son olarak EOKA’cılar tarafından öldürülen kuzeni Maro Kombu’u için bir kitap yazan yazarın, bu hikâyesi de hayli ilgi çekici görünüyor. Kitabın çevirmeni Çağdaş Polili ile yaptığımız ziyaretle, hem yazar Adamos Kombos’u daha yakından tanıdık, hem de kitaba dair merak ettiğimiz tüm detayları öğrenme imkânı yakaladık.
Yazar Adamos Kombos hayatını, yazmaya nasıl başladığını, hayatının tüm dönüm noktalarını bizimle paylaşıyor.
“Eğitimimi elektronik mühendisliği üzerine yaptım. Her zaman aklımda bilgilerimi insanlarla paylaşma fikri vardı. Böylece ilk kitabımı yayınladım. Bu kitap radyolarla ilgiliydi. Henüz Atina’da bir öğrenciyken kaleme almıştım. İlk başta tüm kitabevlerine, kendim, beşer tane kitap dağıttım. O yıllarda zor şartlarda okumaya çabalıyordum. Bir odada üç arkadaş birlikte kalıyorduk. Ailem bana fazla para gönderemiyordu. Kısa sürede dağıttığım kitaplarım satıldı. Benden yenilerini istediler. Radyolarla ilgili yazdığım bu kitap ilgi görmüştü. Kitaplarımdan para da kazanmıştım. Bu durum hoşuma gitti. Böylece yazmaya başladım. Zaman içinde uzmanlık alanım olan elektronikle ilgili dört kitap daha yazdım. Kıbrıs’a dönünce bir elektronik dergisi yayınladım. Daha sonra elektrik, elektronik dışında bir konuda yazmama neden olan şeyse eşimin hayatını kaybetmesidir. Eşim kanser olmuştu. Çok zor yıllar geçirdik. İyileşmesi için çok uğraştık. Yıllarca Almanya’ya gidip geldik. Tüm bunları başka hastalara da yol göstermek adına bir kitapta bir araya getirdim. Bu kitabın ardından bir de kanser vakfı kurdum. Maddi sıkıntısı olan kanser hastalarına bu vakıf sayesinde yardımcı oluyoruz. Daha sonra yakın tarihe ilişkin olaylar aklıma takılmaya başladı. Önce Kıbrıs Uluslararası Havaalanı’nı yazdım. Ardından kuzenim Maro Kombu’nun yaşamını anlattım. Şimdi de yeni bir kitap üzerine çalışıyorum.”
“SON İNİŞİ YAPAN PİLOT MARENEROS YEĞENİMDİR, BÖYLECE HİKÂYEMİZ OLUŞTU ”
Kıbrıs Uluslararası Havaalanı’nı ve burada yaşanan son inişi anlatma fikrinin her zaman aklında olduğunu söyleyen yazar, özellikle son inişi yapanın yeğeni Adamos Marineros olduğunu kendisi de öğrendikten sonra, hemen kâğıt kaleme sarıldığını söylüyor.
“İlk önce pilot olan yeğenim Adamos Mareneros’la aklımdaki fikri paylaştım. Mareneros’un son inişi gerçekleştiren pilot olduğunu o zaman öğrendim. Böylece bana hikâyesini anlatmasını istedim. Anlattı ben de hikâyeyi yazarak, tüm gazetelere gönderdim. Zaten Filelefteros’da zaman zaman konuk yazar olarak yazıyordum. Gazeteye yazma konusunda tecrübem vardı. Hikâyemi gönderdiğim tüm gazeteler yayınladı. Daha sonra Kanal Sigma benimle iletişime geçti. Havaalanının olduğu yerde benimle ve Mareneros’la röportaj yaptı. Konunun çok ilgi gördüğünü fark edince, bu olayı bir kitapta daha detaylı olarak işlemeye karar verdim. Başka tanıklara da ulaştık. Kontrol kulesi memuru, havaalanı müdürü, görgü tanıkları, hostesler, farklı kesimlerden geri dönüşler aldım. Böylece bu konuda yirmi kişiyle görüştüm. Kitapta ise özellikle Adamos Mareneros ve kontrol kulesi memuru olan Hristakis Himonidis’e detaylı olarak yer verdim.”
“BU KİTABI YAZARKEN HİÇBİR KIBRISLI TÜRK’E ULAŞAMADIM”
Kitapta havaalanına dair herhangi bir Kıbrıslı Türk’ün anısı yer almıyor. Oysa Sami Özuslu’nun hazırladığı, Hayalet Havaalanı belgeselinde, 1964 yılından önce alanda Türk çalışanlar da olduğunu biliyoruz. Yazarın bu konuda söyleyeceklerini merak edip sorarken, ona belgeselden bahsetmeyi de ihmal etmiyorum.
“Haklısınız 1964 yılından önce havaalanında çalışan pek çok Kıbrıslı Türk vardı. Memurluk, hosteslik, işçilik, polislik yapanlar, gümrükte çalışanlar vardı. Daha sonra 1974 yılına dek havaalanında sadece yolcu olarak bulundular. Bunlara kitapta da yer veriyorum. Ancak ben bu kitabı yazarken hiçbir Kıbrıslı Türk’e ulaşamadım. Keşke ulaşsaydım. O zaman ortaya daha güzel bir çalışma çıkardı. Seninle önceden tanışmış olsam, belki senden de yardım alabilirdim. Kıbrıslı Türklerle konuşmak bazı olayları tamamlamak için, çok anlamlı olacaktı. Tabii temelde kitabın merkezinde son iniş konusu var. Son inişin yapıldığı gün ise uçakta bir Kıbrıslı Türk aile yolcu olarak bulunuyordu. Fakat onların akıbetini de bilemiyorum.”
Kontrol kulesi memuru olan Hristakis Himonidis kitapta havaalanına dair anılarını anlatırken, yanlışlıkla vurulan iki Yunan uçağından söz ediyor. Ancak olaya dair detaylara Kombos kitapta pek fazla yer vermiyor…
“Tarihte bizim için böyle trajik bir olay yaşandı. Yanlışlıkla iki Yunan uçağı vuruldu. Uçaklardan birinden hiç kimse sağ olarak kurtulamadı. Lefkoşa civarındaki askeri birliğin uçaksavar mevzilerini bilgilendirmeyi ihmal etmesi sonucu bu olayın yaşandığı açıklandı. Ben bu olaya kitabımda detaylı yer vermedim. Çünkü kitabın konusu bu değildi diye düşündüm. Yoksa başka bir nedeni yok. Kitapta esas olarak önem verdiğim Mareneros’un yaptığı son Londra uçuşu ve bu uçuşla birlikte yaşanan olay örgüsüdür. Mareneros’un uçağı getirmemek için direnişi, ancak müdürün onu dinlememesi. Muhtemelen, EOKA B’nin hayatın akışını normal gösterme çabaları, İngilizlerin adadan vatandaşları kaçırma yönündeki baskıları bu inişi yaptırdı. Ben tüm bunları okuyuculara anlatmaya çalıştım.”
Son uçuşa dair Mareneros bu kitapta ilginç iddialara yer veriyor. Pilot olarak bu son inişi yaptığı sırada, adanın kuzeyinde yaşanan askeri hareketliliği fark ettiğini, bu konuda askeri yetkililere bilgi vermeye çalıştığını ancak kimsenin ona kulak asmadığını söylüyor. Ben de Adamos Kombos’a bunun nedeninin ne olabileceğini soruyorum. Onun düşüncesi daha da ilginç…
“Artık bilinen bir şey ki o dönem bir hainlik yapıldı. Yunanlı ahmak cunta bence Amerika ile anlaşma yaptı. Cunta Kıbrıs’ta yapmak istediklerini yapacak, buna karşı da adanın bir bölümü Türkiye ve Kıbrıslı Türklere bırakılacaktı. Hatta çıkarmanın yapıldığı ilk anda Türk askerine karşılık verilmedi. Ama elbette hiçbir şey anlaşmadaki gibi olmadı. Tabii bu benim fikrim.”
“REFAH VE BARIŞ İÇİNDE YAŞANACAK BİR KIBRIS’IN OLUŞUMU ENGELLENDİ”
Kitapta dikkat çeken bir başka detay, Kıbrıs’ın 1950’lı yılları… Yazar o yılları, refah içinde yaşayan, iş yapmak isteyen insanlarla dolu, gelişmeye açık bir ada olarak tasvir ediyor… Şehirlere dair örnekler veriyor. Ona göre, bu süreç devam etmiş olsaydı, bugün Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’dan çok daha iyi bir noktaya ulaşmış olacaktı. Çıkarılan savaşla engellenmek istenense tam da buydu.
“Kesinlikle böyle düşünüyorum. Ama esas hata Yunan cuntasının ahmaklığı yüzünden yaşandı. Refah ve barış içinde yaşanacak bir Kıbrıs’ın oluşumunu engellediler. Tabii bugün adanın her iki tarafında yaşanan gelişmeleri de takip ediyorum. Adanın kuzeyine geçmiyorum ama yaşananlarla ilgili bilgim var. Göreve gelen tüm liderlerin amacı adaya barışı getirmek olmalı. Bu şekilde ne ekonomik, ne sosyal anlamda yaşamımızı sürdüremeyiz. İçinde bulunduğumuz durum iyi değil. Bölünmede her zaman sıkıntı var. Yunanistan bir kez buraya müdahil oldu. Büyük suç işledi. Ama daha sonra Kıbrıs’a hiç karışmadılar. Şu an da karışmıyorlar. Garantör falan da olmak istemiyorlar. Zaten bence bir Avrupa Birliği ülkesinin askeri garantiye de ihtiyacı yoktur. Çözüme ulaşmak için Kıbrıslı Türkler bu garantörlük konusundan vazgeçmeli. Bizler Kıbrıslı Türklerle birlikte yaşamayı istiyoruz. Biz artık savaş, huzursuzluk, çatışma istemiyoruz. Bu küçük coğrafyada herkes için cennet olabilecek bir adada, barış içinde yaşayabileceğimize inanıyorum.”