Stella Aciman
Kıbrıs’ta, organik sebzeleri ilk defa Metropol Süpermarket’te görmüştüm. Güzel, sertifikalı ambalajları içinde duran domates, salatalık, biber ve patlıcanları hemen almıştım. O eğri, şekilsiz domateslerin doğal tadı hala damağımda. Hele patlıcanlar ve onlara eşlik eden tazecik biberler… Sebzenin eski tadını nihayet bulmuştum ama heyhat! Çok kısa bir zaman sonra organik sebzelerin durduğu tezgâh yerini seralarda üretilen tatsız, tuzsuz sebzelere bırakmıştı. Sordum, soruşturdum, hiçbir çalışandan tatmin edici bir cevap alamadım. Yani anlayacağınız sevincim kısa sürmüştü. Geçtiğimiz hafta, Pazar günü evinin bahçesinde doğal sebzeler yetiştiren bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Arkadaşım bana organik tam buğday unundan yaptığı ekmeği gösterince ona “organik unu nereden buldun?” diye sorma ihtiyacı hissettim çünkü şaşırmıştım. Bana, o sırada yanımızda olan arkadaşını göstererek “Eda ve Emin yapıyor” dedi. Eda’yla sohbetimiz böyle başladı. Laf lafı açarken, benim Metropol’den aldığım sebzelerin üreticisinin de onlar olduğunu da öğrenmiş oldum. O gün Eda ve Emin Akkor’a bir dokundum bin “ah!” işittim. Ve bu söyleşinin sonunda, “bu Ada’nın geleceğinin eko turizm ve organik ürünlerde” olduğuna bir kez daha inandım. Dileğim; öncelikle devlet büyüklerinin, sonrasında ise tüketicinin bu inancıma eşlik etmesi ve organik tarımı desteklemesi…
Organik tarımla ilgili sorularıma Eda ve Emin Akkor birlikte yanıt verdiler.
////////
Diş macunuyla başlayan macera
Organik ürünlere bu merak nasıl başladı?
Diş macunlarından başladı diyebilirim. Diş macunlarının içeriğinde florid var. Diş macununun içindeki florid, klorla birleşince yüksek oranda kanserojen olduğunu öğrendik. Bu Almanya’ da yapılan bir araştırmanın sonucuydu. Bunun üzerine araştırmaya başladık ve Almanya’da içinde florid olmayan organik diş macunu bulduk. ‘Bizim memlekette yok bunlar’ diye düşünerek bu ürünleri ithal etmeye başladık.
Neler getirmeye başladınız?
Diş macununun yanı sıra, şampuan, sabun, çamaşır ve bulaşık deterjanı gibi organik ürünler getirdik. Ardından bakliyatlar geldi. Meyve suyu, kuru yemişler ve meyvelerle devam ettik.
Ve organik shop açtınız…
Evet, ama bazı marketlere de dağıtım yapıyorduk. Bu arada ithalat yaparken tarlamızın organiğe geçiş müracaatını da yaptık çünkü organiğe geçiş yapmak için üç yıllık bir süre gerekiyor.
Organik ürünlere doktorlardan ilgi yok
İthalini yaptığınız ürünlere halkın ilgisi nasıldı?
Biz ithalata başlamadan önce yakın çevremizde bir kamuoyu yoklaması yaptık. Bu yoklamanın sonucunda birçok insanın bu ürünlere ilgi göstereceğini anladık. Özellikle temizlik ürünlerinin, piyasadaki konvansiyonel ürünlerle arasında çok az fiyat farkı olmasına rağmen beklediğimiz ilgiyi göremedik. Çok bilinçli bir toplumda yaşadığımız iddialarının bir yanılgı olduğunu biz birebir yaşayarak gördük ne yazık ki. Biz bu ürünleri öncelikle doktorlara tanıtmak istedik çünkü bebek ürünleri de vardı. Ama biz tıp çevresinden de bir ilgi, hareket görmedik. Biz bu ülkede organik ürünlerin hepsini sattığımız için organik ürün kullanan herkesi hemen hemen biliyoruz ama çok acıdır ki bu kişilerin arasında bir tane doktor yoktur.
İthalattan neden vazgeçtiniz?
Önceleri yılmadık, devam ettik ama ithalattaki zorluklar, vergilerin ağırlığı, küçük bir ülke olduğumuz için birey başına az tüketimin olmasından dolayı zaman içinde ithalattan koptuk.
Ve üretime yöneldiniz… Mağusa, Yıldırım Köyü’ndeki tarlanıza önce ne ektiniz?
Öncelikle bol miktarda zeytin ağacı ektik. Geçtiğimiz Haziran ayında organik ürün süremiz başladı.
Çeşitli sebze ürünlerimizin yanı sıra organik tam buğday unu gibi paketlenmiş ürünler de yapmaya başladık. Bu ürünü Kıbrıs’ta ilk biz yaptık. Çeşitli turşu, macun denemelerimiz oldu. Şimdi bulgur yapmaya başladık. Bu arada baharat çalışmalarımız da var.
Marketlerdeki anlayış
Bu ürünlerin pazarlaması nasıl oluyor? Mesela ben büyük bir süpermarketten sebzelerinizi alıyordum, fakat bir süre sonra bulamaz oldum… Neden?
Metropol süpermarket organik ürün üreticilerine en iyi hitap eden bir merkez… Oraya ürün tedarikinde bir sıkıntı yoktu aslında. Yani biz ürettiğimiz kadar ürünü oraya verebiliriz. Ama Metropol tek başına yeterli değil bir üretici için. Diğer marketlerde ise bu anlayış yok maalesef. Lefkoşa’daki diğer marketlerin organik ürün almak gibi bir hassasiyetleri yok çünkü sürümü olan ürünü tercih ediyorlar. Müşterilerine farklı bir alternatif, daha sağlıklı bir ürün sunmak onlar için önemli değildir.
Mağusa’da durum ne?
Mağusa’da Önder Alışveriş Merkezi bu konuda çok duyarlıdır. Her ürün çıkardığımız dönemde ürünlerimizi almışlardır. Aslında market yöneticilerinin duyarlılığı sayesinde biz bu merkezlere girebiliyoruz.
Lefkoşa’da da Önder Alışveriş Merkezi var…
Haklısınız ama orası, fiyatlarımız diğer ürünlere göre biraz daha pahalı olduğu için ürünlerin satılamayacağını düşündü. Bazı marketlerde ürünlerimizin raflara bile çıkmadığını, satılmadı diyerek ertesi gün bize iade edildiğini bile gördük.
Bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Bu umursamazlıktır. Bizim organik ürünlerimizin sunum şekli paketlenmiş ve etiketlenmiş oluyor. Örneğin; bir marulu normal bir marulla karıştıracağından yakınıyor görevli kişi. Böyle bir gerekçe sunarak organik sebzeye mesafeli bakabiliyor. Hâlbuki ürünümüz ambalajlı ve barkotlu, yani böyle bir sorun olması mümkün değil. Ama bir tüketici markete gidip ‘ben organik marul istiyorum’ dese, o zaman market dönüp bizi arayacak. Bizim tüketicimiz de çok talepkar değildir. Gazetelerde bir üründe şu kadar ilaç bulundu diye bir haber çıktığında telefonlarımız birkaç gün çalıyor. O günlerde suni bir duyarlılık oluşuyor ve gelip ürünlerimizden alıyorlar. Sonra yine ortadan kayboluyorlar. Bir de marketler ürünümüzü çok düşük fiyatla almak istiyor. Mesela organik kavunu market bizden 30 kuruşa istedi ama bu mümkün değildi.
Burada en temel şey halkta bir bilinç oluşturmak… Organik ürünü tanıtmak gerekiyor. Organik ürün diyoruz ama çoğumuz organiğin ne olduğunu bilmiyoruz. Mesela Girne’de bir market organik sebze diye kocaman bir yazıyı asmış. Burada devletin de bir şeyler yapması gerekiyor.
“Organiği yok ama organik shop oluyor”
Ne gibi?
Öncelikle denetim yapılması lazım. Çünkü organik sertifikası olmayan ürünler organik diye kolaylıkla satılıyor. Bizim devletimiz şu anda organik ürünlerle ilgili bir yasaları olmadığı bahanesine sığınarak gerekli denetimleri yapmıyor. Dolayısıyla tüketiciyi aldatma gibi bir durum yaşıyoruz. İçinde tek bir organik ürünün olmadığı organik shopların olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Ne yapılması gerekiyor?
Mesela iki tane sivil toplum örgütü çıksa, sahte organiklere karşı tepki koysa, devlet otomatikman ortaya çıkmak zorunda kalacaktır. Yalnız organikte değil, sağlıklı ürün tüketilmesine yönelik de devletin insanları bilinçlendirme çalışmaları yapması gerekiyor. Örneğin Eğitim Bakanlığı’nın okullarda öğrencilere bunları anlatması gerekiyor. Çocuklar bilinçlendirilmeli. Çevreyi kirletmeyen, yediği ürünün sağlıklı olduğunu bilen çocuklar yetiştirilmeli.
Sizin bir birliğinizi yok mu?
Oryat bizim derneğimiz. Tarım Bakanlığı’nı harekete geçirme çalışmaları yapıyor dernek. Ama üretici olarak baktığınızda çok yetersizdir.
Kaç kişi organik ürün üretiyor?
Yaklaşık 35 üretici var.
Siz 35 üreticiyle birleşip haftalık bir organik pazar kuramaz mısınız?
Aslında bu bizlerin de çok tartıştığı bir konudur. Biz ve Nursel Hanım sebze üretiyoruz. Bir pazar kurulabilirse diğer üreticilere de heves gelecektir ve sebzeye gireceklerdir. Bunun en iyi örneği Türkiye’dir. Üç-beş üreticiyle başlayan pazarın bugün geldiği nokta inanılmazdır. Hazır belediye seçimleri varken buradan bir çağrı da yapılabilir; Lefkoşa böylesi bir pazar yeri için iyi bir yerdir. Uygun bir ortamda haftada bir organik pazar açılabilmeli. Hem üretileni hem de ithali yapılan organik ürünlerin satılacağı bir pazarın oluşması çok iyi olur.
Böyle bir pazarı kurmak için yeterli kapasite var mı?
Biz şu anda tüketici kapasitesine göre sınırlı üretim yapıyoruz. Biz ve diğer üreticiler mesela bu pazarın iki ay sonra açılacağını bilirsek ona göre üretim yapılabileceğine inanıyorum. Özellikle pazara giremeyen organik meyve üreticilerimiz var. Sadece üzüm üreten bir arkadaşımız, üzüm ve sucukla pazara girebildi. Mağusa’da bir arkadaşımızın çok çeşitli organik meyve ağaçlarının olduğu arazileri var ama henüz pazara giremediler çünkü nasıl gireceklerini bilemiyorlar.
Part-time organik tarım
Geçiminizi organik üründen mi sağlıyorsunuz?
Hayır, ikimiz de başka işlerde çalışıyoruz ve kazandığımızı organik ürüne harcıyoruz. Nursel Hanım hayatını koydu ortaya ve çok güzel şeyler çıkardı. Onun dışında hepimiz organik tarımı part time yapıyoruz. Full time yapsak kazanır mıyız, biz kazanacağımıza inanıyoruz.
Ürettiğiniz sebzeleri ve diğer ürünlerinizi şu anda nasıl pazarlıyorsunuz?
Bu konuda bir araştırma yaptık. Arkadaşlarımızın desteğiyle de bir proje geliştirdik. Kendimize bir müşteri kitlesi oluşturduk. Ürettiğimiz sebzeleri her hafta, belli bir günde o tüketiciye ulaştıracağız. Hedefimiz istikrarı sağlamak. Bunu sağladıkça üretimi de arttıracağız. Örneğin 15 tüketicinin haftalık organik sebze ve meyve ihtiyaçlarını karşılamayı başardığımızda bu tüketici grupları yavaş yavaş çoğalacaktır. O zaman belli bölgeleri başka üretici arkadaşlara devredeceğiz. Bu şekilde bu ağı genişletmek istiyoruz. Yani eve teslim veya bir noktada teslim sistemiyle bu işin yürüyeceğine inanıyorum. Bu sistemin denemesi bu yaz olacak.
Golyandro, pazı, luvana, ayrelli
Şu anda ne üretiyorsunuz?
Şu anda tarlamızda bezelye, bakla, pancar, golyandro, pazı, roka, luvana, maydanoz var. Soğan, kereviz, marul ektik şimdi. Rezene ve adaçayı ektik. Biberiye ve lavanta ekimlerini de yaptık. Ayrelli ekiyoruz. Şimdi bu üretim sürecinin başlamasıyla birlikte mayıs ortasından sonra yaz için çıkacak her türlü sebzeyi tüketicilere verebilecek konuma geleceğiz.
Tüketici en çok hangi ürünü istiyor?
Yaz döneminde en çok domates ve salatalık isteniyor. Bu sene bu ürünleri daha çok üreteceğiz.
Kaç dönüm tarlanız var?
10 dönüm… Tarlanın yarısına buğday ektik önümüzdeki dönem için. Bu dönem nohut ve mercimek de ekeceğiz.
Devletin organik tarıma yönelik bir çalışması var mı?
Devletin son zamanlarda organik tarımla ilgili belli projeleri vardı. Ege Üniversitesi ile işbirliği yaparak… Ege Üniversitesinde bu projeyi hazırlayan hocalar bizi de ziyaret ettiler, görüştük fikirlerimizi söyledik, onlar neler yapmak istediklerini söylediler ama bu konuda çok da tatmin edici gelmiyor bu görüşmeler. Çünkü Tarım Bakanlığı organik tarımı bilmiyor. Tarım Bakanlığı’nda organik tarımı bilen kişiler vardır ama bu kişiler bu alanda verimli kullanılmıyor. Organik tarımın, Türkiye Cumhuriyeti’nin biraz zorlamasıyla gündeme geldiğine inanıyorum ben. Bu güne kadar hiçbir hükümet organik tarıma ilgi göstermedi çünkü organik tarım, seri üretim yapan zengin tüccarların iş alanı olmayan bir alandır. O yüzden hep sistem dışında kalmıştır. Avrupa Birliği’nin eğitim ve destekleriyle oluşan bir dernekle bu noktaya gelinmiştir. Şu an kağıda yazılı üç yıllık bir organik tarım projesi vardır Tarım Bakanlığı’nın ama yürüyecek mi bu sistem, çok da inancım yoktur.
Organik ürünlerde AB logosu
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Türkiye Cumhuriyeti, organik tarıma çok önem verdi ve başarılı oldu. TC, Kıbrıs’ ın da bir organik ürün adası olabileceği üzerinde duruyor. Ticaret Odası’nın son açıkladığı rekabet edilebilirlik raporunda dikkat çekilen unsurlardan bir tanesi de suyun da geleceğini düşünerek, en rahat ihracatın organik ürünlerde olabileceğine dikkat çekildi. Bizim ürünlerimizin ambalajlarında kullandığımız logo AB organik ürün sertifikası. O nedenle bizim ürettiğimiz ürünler gideceği ülkede herhangi bir sorgulama ve denetime tabi tutulmadan sınırlardan geçebiliyor. Tarımsal ürünlerde en büyük sorunu ve ambargoyu aşmanın en iyi yolu organik ürün ihracatına yönelmektir. İşte rapor buna vurgu yapıyor. Bizden Türkiye’nin bal talebi oldu mesela. Çünkü bizim organik balımız Türkiye’deki fiyatın yarı fiyatınadır. Ama bir ihracatı kaldırabilecek potansiyelde üretim yoktur. Mesela zeytin, sebze istediler. Bu ürünlerin Kıbrıs’tan gitmesinin avantajlarının yanı sıra mevsimsel olarak da avantajlıyız. Erkenci ürün olarak da Türkiye’ye ürün gönderebiliriz. İstanbul’da her gün bir yerde organik pazar var. Siz ürününüzü İstanbul’a ulaştırdığınızda o ürün bir hafta içinde rahatça tüketiciye ulaşacaktır.
Yani Türkiye’den burada üretilen organik ürünlere talep var, öyle mi?
Evet var… Özellikle patatese. Ama bu bizleri aşan bir durumdur. Zaman içinde devletin teşvikleriyle olabilir. Türkiye’ye de, yeşil hat üzerinden rahat bir şekilde Avrupa’nın her yerine de olabilir. Bizim sertifikamız AB sertifikası olduğu için Türkiye’den daha avantajlı durumdayız. Çünkü Avrupa özellikle AB logolu organik ürünleri tercih ediyor.