“Kıbrıslılar olarak 74’ten hemen sonra Türkiye’ye gitmiştik.
Adadaki tüm dengeler alt üst olmuştu. Ganimet furyası ve ciddi adaletsizlikler yaşanıyordu.”
…
“Poliste özel Kıbrıslılar Masası vardı. Buranın sorgulattığı arkadaşlar vardı. Demokrasi şehitlerimiz vardı.
Mesela Muharrem Özdemir, sırf Kıbrıslı yurdundan çıktığı için öldürülmüştü.”
…
“Polis evi bastı, bizi tutukladılar.
Gözlerimiz kapandı bantla…
Dedik ki, artık biz bize ait değiliz…”
…
“Kıbrıslı öğrenciler her birimiz ayrı hücrelerde idik… Çok küçük bir hücreydi. Tüm hücreler çok küçüktü…
Yatak yoktu, tek kişilik bir divan vardı. Küçücük bir pencere vardı kapısında, o pencere de sadece koridoru görürdü ve yalnızca oradan gelen ışık vardı.”
…
“Çok dayak yedik. Çok işkence gördük… Hücrede 8 gün, ondan sonra kışlada 20 gün…”
…
“Falaka sonrası bağsız ayakkabılara sığmazdı ayaklarımız, saatlerce döverlerdi.
Gece yarısı kaldırıp bize İstiklal Marşı okuturlardı…”
…
“12 Eylül rejimi Türkiye tarihinin gördüğü en zalim rejimdi.”
“İşkencecilerin hiçbirini, hiçbir gün affetmedik.”
…
12 EYLÜL’dü dün...
Türkiye’deki o lanet darbenin yıldönümü...
Darbenin ardından “nur topu” gibi bir “KKTC”miz olmuştu.
Ve Kıbrıslı öğrencilerle yaptığım röportajları anımsadım.
Darbe sürecinde tutuklanan, yargılanan, işkence gören öğrencilerle...
O işkenceciler halen yargılanmadı.
Ve Türkiye Cumhuriyeti, halen, eğitim için ülkesine giden o dönemin öğrencilerinden af dahi dilemedi.
Çoğu hayatta...
Ve 38 yıl geçti...