Gazeteciler Birliği’nin davetlisi olarak geldi Hayko Bağdat…
Naci Talat Dostluk Evi’nde bir söyleşisi vardı… Ben gidemedim ama öncesinde Gazetemize geldi tanıştık, bize ikinci kitabı Gollik’i imzaladı.
Gollik, Türkiye’de azınlıkların günlük yaşamlarında karşılaştıkları zorlukları, bir Türk’ün veya Müslüman’ın diğer azınlıklara bakış açılarını ti’ye alır bir şekilde aktrıyor. 142 sayfalık kitabı bir oturuşta bitirebilirsiniz. Yemek yer gibi oldu ama aslında doğru, çünkü bir tadı! var kitabın…
Rahat okunabilecek, okuyucuyu sıkmayacak bir şekilde kaleme alınmış kitapta Hayko Bağdat, kendi hayatından kesitleri anlatıyor.
Örneğin bir hikâyede eşi Belma’yı isteme olayını anlatıyor. Tabii ki iki taraf için de zordur böyle bir olay… Türk aile “Ermenimiymişler?” derken diğer taraf da “Türkmüymüşler?” diye sormaktadır.
Sonuçta gidilir kızın evine ama aileler biraz soğuk dururlar başta… Yemeğe geçileceğinde masaya en son oturan kayınvalidenin sandalyesi çatırdayıp kırıldığında ve kayınvalide yere kapaklandığında aradaki soğukluk da erimiştir ama yılların alışkanlığı veya öğretilmişliği bir kez daha tekerrür eder…
Dünürler yan yana oturup sohbet ederlerken Belma’nın annesi ortaklarının kendilerine nasıl ‘kazık’ attığını söyleyecektir. “Keti hanımcığım, bu adamın ailemize yaptığını gâvur bile yapmaz” derken karşısındakinin nasıl karşılayacağı pek düşünülmemiştir çünkü kitapta da anlatıldığı gibi alışkanlıktır!, öğretilmişliktir!
Hatta bir Ermeni’den söz edilirken “affedersiniz Ermenidir” denmesi bile kanıksanmıştır çoğu bireyde, toplulukta…
Kitap, azınlıkların karşılaştıklarını, ‘öteki’ hallerini hoş bir anlatımla aktarırken aslında ‘ötekiler’in Türklerle, Kıbrıslıtürklerle ve belki dünyadaki diğer kültürlerle benzerlikleri de satırlar arasında yansıyor.
Hayko Bağdat, davetli olarak katıldığı Hatay’daki bir Ermeni köyü olan Vakıflı köyündeki bağbozumunu anlatıyor. Bölgedeki 7 Ermeni köyünden 1915 olaylarından sonra geride sadece Vakıflı köyü kalmıştır. Diğerleri Musadağı denen bölgeyi ya terk ettiler, ya da sürüldüler. 1939’a kadar Fransız idaresi altında yaşayan bölge Hatay Cumhuriyeti kurulduktan sonra referandumla Türkiye Cumhuriyeti’ne katılır. Eski yaşananlardan korkan çoğunluk Ermeni bölgeyi terk eder, ya Beyrut’a ya da Ermenistan’a giderler. Orada sadece Vakıflı köyünde 70 aile kalmıştır. İşte orada Ağustos’un ikinci yarısında bağbozumu yapılır, etkinlikler düzenlenir. Hayko Bağdat şöyle anlatır;
“Bu geleneğin, Hıristiyanlık öncesinde, Paganizm’den geldiği söyleniyor. Adağı olan kişiler kurban kesiyorlar ve kesilen koyun etleriyle festivalin sembolik yemeği olan Herisa ya da keşkek (parçalanmış etlerle kaynatılmış buğday) pişiriliyor.”
Sözcüğü tanıdınız mı?
Herisa, keşkek.
Bizde ise herse.
Özellikle Baf yöresinin özel günlerde, dini bayramlarda, sünnetlerde, düğünlerde yaptıkları herse…
Ermenilerde herisa, Türklerde keşkek, Kıbrıs’ta herse.
Yemek aynı. Yapılış nedeni benzer. Özel günler.
Kim kimi ötekileştirebilir ki!