Ulus Irkad
Birkaç hafta önce Pazar günü, yani 11 Aralık 2022 tarihinde, Baf’a yapılan bir turda rehberlik yaptım. Yolcuların çoğu tanıdığım Baflılardı. Birçoğuyla 50 yıl önce ya sınıf arkadaşı, ya mahallemden komşu ya da Baf’tan tanıdıklarımdı. Dolayısıyla Baflılara Baf’ı tanıtmak oldukça zordu benim için. Ne söyleyecek veya ne anlatacaktım ki Baflılara? Ama olsundu; 1989 yılından beri Baf’a gitmekteydim. Örneğin daha barikatlar açılmadan 14 sene önce (1989) ben Güney’i çoktan mesken tutmuş, ya KTÖS’ten bir sendikacı, ya da Karikatürcülerin “Dışilişkiler sorumlusu” olarak Güney’de bulunmuş, zaman zaman ya Baf’a ya da Limasol’a gitmiştim. 1989 yılında Alper Susuzlu ile bir akşam üzeri Marios Tembriotis’le (Mütevvefa, aslen Baflı, arkadaşlarıyla Yılmaz Güney’i Bodrumdan Avrupa’ya kaçıran Solcu bir Kıbrıslırum aydın) Baf’a yaptığımız gezi elbette unutulamazdı. Bu gezilerimde gene 1974 öncesi Baf veya Limasol hep gözlerimin önündeydi. Ama şimdiki farklılık Güney’deki yeni yapılaşmaydı ve her zaman için konuşmalarımda yer almıştı. 1974 yılına göre Güney Kıbrıs’ta bayağı bir gelişme vardı. Şehirler olduğu gibi yollar da otoban durumuna gelmiş ve genişlemişti. Geçmişte beş saatte aldığımız yollar (Örneğin Mağusa-Baf Yolu) şu anda iki–iki buçuk saate inmişti. Otobüsle Mağusa İki Buçuk Mil barikatından başladığımız turumuzda önce ilk durağımız Köfünye (Geçitkale) sonrası bir alış-veriş merkezi olan “Alfa Mega” Supermarketler zincirinin bir şubesiydi. Sonra da Petra du Rumiu’ydu (Gavur Taşı veya Afrodit’in Doğduğu yer veya Rum Taşı…) Yolda Baf’a doğru ilerlerken eski Baf şöförlerini, onların fıkralarını anımsamamak büyük eksiklikti. Baflılara ki grup içinde oğluları, kızı ve hanımının olduğu eski Baf şöförlerinde Ramadan abiden bahsetmemek büyük bir eksiklikti. Onun bana Lekoşa-Baf arasında anlattığı fıkralardan Ermeni Kunduracı Markar ve Besidon’un fıkralarını da yolculara analtırken, 1964 yılında devamlı seyehat ettiğimiz Melatya, Poli-Hırsofu, İstinco ve Lekoşa hattında faaliyet gösteren Baflı şöförlerden Lütfi, Kaçak Ali ve Ömer Dayıların da ismini anmamak ve Kaçak Ali ile Lütfi’nin otobüslerindeyken yükselen Nuri Sesigüzel şarkılarından bahsetmemek de abesti.
Baflılar Gavur Taşı'nda... Burası, Afrodit'in doğduğu yer olarak anılıyor...
RUM TAŞI
Baflılar buraya “Gavur Taşı” da demekteydiler. Fakat ben burada “Gavur” sözü aşağılayıcı ve ırkçı bir söz olduğundan dolayı “Rum Taşı” ismini kullanacağım. İnanışa göre Afrodit burada ortaya çıktı. Söylentiye göre Afrodit’in Ares ile sevişmesinden dolayı, Zeus Afrodit’i buraya sürgün etmiş ve dalgalar Tanrıça’yı buraya atmış. İki büyük tanrı kavga edince dalgalar oluşmuş ve bu dalgalar bir deniz kabuğunu sahile savurmuş, deniz kabuğu içinden de Afrodit ortaya çıkmış (Can, 89-91, 1994.), bazı söylencelere göre ise Afrodit dalgalardan oluşmuş... Tura katılanlara, Rum Taşı’nda 1974 öncesi oradaki anıları hatırlattım. Her zaman okul seyehatlerinden dönerken öğretmenlerimizin muhakkak burada bizleri temiz bir hava almamız için durdurdukları ve ben de bu taşın üstüne en kolay yoldan çıkmayı bildiğim için en doruklara, yani kayanın en yüksek noktasına kadar hiçbir tehlike ile karşılaşmaksızın üzerine çıkabildiğimi belirttim. Bu çıkma metodunu veya yolunu bana rahmetli babam Hüseyin Irkad’ın 1960’lı yılların başlarında gösterdiğini, rahmetli babamın, bizlere bölgenin tarihi önemi olduğu farkındalığını aşılamak için tüm Baf tarihi eserlerini, o yıllarda gezdirip öğrettiğini de belirttim. Bu arada ben hayatımda ilk kez 1967 yılında, Evdim Plajı sonrasında (Baf kadınları, Edebiyat öğretmeni Rahmetli Feriha Coşkun Çürükoğlu’nun başkanlığında bir tur düzenlemişlerdi, bizler de ve Baf’tan bazı arkadaşlar da annelerimize katılmıştık) gittiğim Rum Taşı’nda yıkandığımı anımsıyorum. O zamanlar denizin dibini görebilirdiniz; denizin dibindeki renkli çakıllar size parlayarak gözünüze bir renk cümbüşü oluştururdu. Fakat aradan yaklaşık 55 sene sonra bugün denizin içine baktığınızda, maalesef denizin dibini göremiyorsunuz. Belli ki Baf, turizm kirlenmesinden payını almış ve Rum Taşı’nın suları oldukça bulanıklaşmış. Şu anda sırf turistleri cezbetmek için bu yerin mitolojik tarihine uygun olarak oradaki çakılların üzerine dilekler yazmak veya gene orada bitmiş bir ağacın üzerine kumaş parçaları bağlayarak aynı şekilde dileklerde de bulunabiliyorlar. Aslında turist cezbetmekte, hikaye uydurmakta bilhassa Güneydeki Kıbrıslıların üzerine yoktur diye düşünmekteyim.
1963 öncesi Aşağı Baf Çarşı Camisi
HAYALLERİMDEKİ 49 YIL ÖNCEKİ MANDİRGA (YEŞİLOVA)
Programımızda Kukla Köyü bulunuyordu ama özel istek üzerine rotamızı Mandirga Köyü’ne döndürdük. Kafamda 1928 yılında Aleftora Köyü’nden asfalt yolları döşemeye başlayan ve “Petra du Rumiou” Taşının yanından geçen yolu da inşa eden, İngiliz Dönemi Yol memurlarında Kaleburnulu dedem Hamza Erdoğan hakkında bilgiler vermeyi planlarken (Dedem 1962 yılında Kukla Yolunu inşa ederken Kukla Köyü’nde emekliye ayrılmıştı) ani bir değişiklik yaparak Mandirga (Yeşilova) Köyü hakkında bilgiler verme planları yapmaya başlamıştım. Bu arada Dedem Yol memuru Hamza Erdoğan, küçük kardeşim Hamza Irkad yanlarındayken (Nenemle dedemin en büyük zevki bizleri de yanlarında köylere götürmeleriydi) 1962 yılında Kukla Köyü’nde emekliye ayrılıp Baf’a gelmişti. Dedem Baf yollarında, 1928-1962 yılları arasında görev yapmış ve himayesinde binlerce işçi çalıştırmıştı. Aslında o gün önce Kukla Köyü’ne daha sonra da Baf’a geçilecekti ama yolculardan gelen özel istek üzerine önce Mandirga’ya (Yeşilova) gidildi. Mandirga’dan önce çiftliğinde selvi ağaçları olan, eski Baf Kavanin Meclisi üyelerinden Gagoyanni’nin çiftliği tam solumuzda kalmıştı. Hatırladığım kadarıyla Gagoyanni çiftliği, 1974 öncesi biraz daha solda uzaktaydı ama 1974 sonrası yapılan yol değişikliğinden ötürü çok yakınımızda kalmıştı. Gagoyanni Meşhur Baflı, Magundalı Osmanlı Sadrazamı Mehmet Emin Paşa’nın, Aşelya Çiftliği dahil tüm mallarını 1948 yılında kamulaştırmıştı. 1948 yılından sonra bu mallar artık Baflı Kıbrıslıtürklerin koruyuculuğundan çıkmıştı. Aynı şekilde Mamonya, Magunda, Poli ve Hırsofu gibi çiftlikler de Baflıların (Türklerin) itirazlarına rağmen elllerinden çıkmış, bu davanın dosyaları yaklaşık 12 cilt kitap haline getirilecek şekilde, Baf Tapu Dairesi’nde 1974 yılına kadar sergilenmişti. İngiliz Hükümeti İstanbul-Kanlıca’da ikamet etmekte olan Mehmet Emin Paşa’nın torunlarına tazminat ödemişti (İstanbul Kanlıca’daki evleri “Kıbrıslılar Yalısı” olarak bilinirdi ve bu ev 1990’larda o yıllarda Başbakan olan Tansu Çiler’e satılmıştı. Ev yine o yıllarda çıkan bir yangınla harap olmuş fakat şimdilerde gene orada durmaktadır, Eve sahip olan Kanlıca’da ikamet eden Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ilk Büyükelçi olan Emin Dırvana ailesiydi. Bilindiği gibi Mehmet Emin Paşa, Baf-Magunda-Hırsofulu bir Sadrazamdı. U.I.) Bana bu olayı 1974 sonrasında anlatan rahmetli eski Tapu çalışanlarından Ali Halluma ve Sabri Özkan olmuştu. Gene bu çiftliklerde Mehmet Emin Paşa ailesi adına 1948 yılına kadar koruyuculuk yapan gene rahmetli Baflı Melandra-İstinco asıllı Nedim Efendi’ydi. Mandirga’da 1973 yılında deniz sahilinde izcilik kamuflajı altında akran arkadaşlarımla birlikte, iki hafta askeri eğitim görmüştüm. Eğitim gördüğümüz yerin deniz, sahilinde kayalar arasında akan bir tatlı suyu vardı. Askeri çadırlarda kalıyorduk. Her sabah kalktığımız zaman burada yüzümüzü yıkar ve sonra sabah kahvaltımızı alırdık. Bir gece karşı tarafta, Rum Milli Muhafız Ordusu askeri kampından bizim tarafa sızma hareketi olmuş ve geceleyin o askerleri gören arkadaşlar bayağı korkmuşlardı. Tabii hemen köyden mücahitler çağrılmış ve önlemler alınmıştı. Bu köyde geçen 15 günlük askeri eğitimle birlikte eğlenceli tatilimiz bitmiş ve Baf’a dönüş yapmıştık. Tur günü, içerisine girdiğimiz 50 yıl sonraki Mandirga Köyü ise şu anda içindeki lokanta ve kafeteryalarıyla Avrupalı veya dünyanın başka ülkelerinden gelmiş turistlere hizmet vermekte. Etrafta 50 yıl önceki “Cicibaba Sineması” ve evlerle gene eskiden hizmet veren tek-tük eski dükkanlar da görülmekte. Yani eski Mandirga’yı anımsatan nostaljik öğeler de var. 1974-20 Temmuzunda atılan bombalardan kendilerini korumak için Mandirgalı Ramadan Efendi’nin evine sığınan Mandirgalı ailelerin en az 20 kişisinin feci ölümü de istemeden beynimde yer almış, acı içinde o günleri de hatırlıyorum ve savaşın kötülüğünü anımsıyorum tekrar (Ölenler arasında okul arkadaşlarımızdan bazıları ve sınıf arkadaşım Abdulla Muzaffer ve o sıralarda Türkiye’de Üniversite’de öğrenim gören Sıdkıye Abdullah (Ekinci) da vardı.) Kukla turumuz iptal olduğu için planlanan tur karışıklığa sebep olunca mecburen veya yanlışlıkla kafa karışıklığından Baf’a rotamızı kırıyoruz ve tabii bu arada öndeki otobüsle de temasımızı kaybediyoruz. Biz Mutallo’ya doğru giderken diğer şöför ve rehber de Dip Baf’a doğru yol alıyor ve birbirimizi kaybediyoruz. Ben tecrübesizlikten olacak, Dip Baf yerine Mutallo turuna başlıyorum.
Vikla'dan aşağı Baf'a doğru bakıldığında görünüm...
MUTALLO’DA VE 1974 ÖNCESİ RUM TARAFI OLAN TÜRK MAHALLLELERİNDE KISA BİR TUR
Öncelikle Mutallo olarak 1964 sonrası bilinen Türk Mahallesi’nde turumuza başlıyoruz. AB fonlarıyla burada da restorasyonlar olmuş ve işe yaramayan veya harabe haline gelen ev ve binalar ortadan kaldırılmış. Mesela eski Mücahitler Sitesi şu anda bir Kültür Merkezi... Burada1964 yılında inşa edilen Cengiz Topel Sineması, eski Yeşilova Sineması Rum tarafında kaldığı için, Baflı Türklerin Sinema eğlence ihtiyaçlarını gidermeye o zamandan başlamıştı. Hatta duyduğuma göre eski Cengiz Topel Sineması içindeki eski filim makinesi da şu anda sergilenmekteymiş. Şu anda kafeterya ve Kültür Merkezi gibi kullanılmakta... Binanın camlarından karşı Dip Baf kıyılarını kuşbakışı bir şekilde seyredebiliyorsunuz. Daha aşağıda 1967 sonrasında, İlk Baf sancaktarı (Resmi olarak-1964 yılında da Baf’ta bir Sancaktar bulunuyordu ama kendisini Bankacı olarak tanıtmaktaydı, U.I.) Demir Adam tarafından inşa edilen park ve etrafındaki bazı kahvehaneler eski işlevlerini devam ettiriyorlar. Orada grupla birer kahve içtikten sonra bazı grup üyeleriyle daha aşağıda bulunan meşhur Mutallo yokuşundan da inerek Baf Ebubekir Camisi’ne doğru ilerliyoruz. Birkaç defadır bizim bu bölgeye seyehat ettiğimden dolayı ziyaretlerimde Kuzey’den buraya gelmiş olan Gurbet vatandaşlarımızın buradaki mahallelerde ikamet ettiklerini gözlemledim. Bu arada eski Baflıların evleri, Onbaşıların, Hasan Pala’nın evi ve 1974 öncesi Lokum-Kahve imalat ettiği dükkanlarının önlerinden geçiyoruz. Sağ ve solumda kalan evleri ve sahiplerini hatırlıyorum. Nanelerin evleri, İlmiye ve Hasan Dayı’nın evleri, geçenlerde hanımı Keziban Ablamızın vefat ettiği Berber Seyfi Atadeniz’in evinin yanından geçiyoruz ve Fotoğrafçı Sedat Ötün’ün evi de karşımda durmakta. Bu evde 1964-1966 yıllarında Baf’a öğretmenlik yapıp (Matematik Öğretmeni) daha genç yaşta (24) hayata veda eden Sultan Şifa Arıkan Halamı da anımsıyorum.
(Devam edecek)