Kıbrıs’ta kadınları barış için tığ işi projelerinde bir araya getiren, “Peace 2 Peace” grubu kurucusu, barış aktivisti, “kayıp” yakını Hristiana Muzuri vefat etti... Ulus Irkad arkadaşımız onu “Ağaçlara tığ işi giydiren kadın” olarak nitelendiriyor – gerçekten de öyle çünkü o, adanın dört bir tarafından kadınları, barış için tığ işi işlemeye, örgü örmeye teşvik etmiş, organize olmuş ve Nilgün Akın’la birlikte çok güzel barış projelerine imza atmışlardı, kadınlarımızı mobilize ederek...
BİR “KAYIP” DEDE...
Bundan tam beş sene önce Baf’ta buluşmuştuk sevgili Hristiana Muzuri ile... Birbirimizi görür görmez ısınmıştık... Zaten sosyal medyadan arkadaştık... Hristiana’nın ailesinden bir “kayıp” vardı ve onun bulunabilmesi için birlikte uğraş vermekteydik...
Hristiana Baf’ta yaşıyordu ama ailesi Karava kökenliydi... Dedesi de Karava’da, 1974’teki çıkarma esnasında “kayıp” edilmişti... Bu konuda Hristiana’nın bir Kıbrıslıtürk arkadaşı da bize yardım etti ve Hristiana’nın dedesinin olası gömü yerini bularak burasını Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermeye çalışmıştık... Hristiana’nın ailesine ait evler, Çıkarma Plajı denen Beşinci Mil’de plajın tam karşısından az ileride, ana yol üzerindeydi...
“KAYIP” BİR DEDE...
Bundan iki yıl önce, 30 Ağustos 2021’de şunları yazmıştık bu sayfalarda:
“Bir Kıbrıslırum okurumuz, değerli arkadaşımız Hristiana Muzuri’nin dedesi 20 Temmuz 1974’te çıkarmanın yapıldığı Beşinci Mil’de bulunan evleri ve arazilerinden “kayıp”... Konuyla ilgili olarak uzunca bir süredir Hristiana’yla bu konuyu konuşuyoruz... Hristiana’nın bize anlattıklarını okurlarımızla paylaşmak istiyoruz... Konuyla ilgili olarak sözü edilen bölgeyi birlikte araştırmak üzere Kayıplar Komitesi yetkilileriyle de temasa geçmiş bulunuyoruz...
Hristiana Muzuri, bize şunları anlattı:
*** Dedemin adı Kıbrıs ağzıyla “Ttooulis” (Toulis) veya resmi olarak Hristodulos Yeorgiadis... Bazı yerlerde Hristodulos Hristodulu olarak geçiyor. Ninemin adı da İrini...
*** Ninemle dedemin evleri Beşinci Mil’deydi... Yanlarında bir ev daha vardı ki bunu tatillerde kalmak isteyen insanlara kiralamaktaydılar...
*** 20 Temmuz 1974’te çok erken uyanmışlar Türk gemileri ve askerlerini denizde görünce, kiracılarına seslenmişlerdi... Bu kiralık evde dört ya da beş kişilik bir aile kalıyordu...
Hep beraber evin arkasındaki ağaçlık bölgeye gitmişlerdi... Ekşi bahçelerinin sonunda, sırtlarını denize verdikleri zaman sağda kalan su motoru için küçük bir evcik vardı... Aile bu evin arkasına saklanmış... Bu evciğin sağında ise devasa bir harnıp ağacı varmış ve ninemle dedem orada kalmışlar...
Askerler bu bahçeye geldiklerinde sağa sola ateş etmekteymişler. Dedem, başına isabet eden bir kurşun sonucu orada ölmüş, evlerindeki kiracı olan aileden Aleksandra adlı kadın ise bacaklarından ağır biçimde yaralanmış. Bu kadının kocası Yunan imiş ancak Türkiye’de doğduğu için çok iyi Türkçe konuşuyormuş. Böylece Türkçe olarak askerlere bağırmaya başlamış ve subaylardan birisi onunla konuşmaya başlamış, her ikisinin de Türkiye’de aynı yerde dünyaya geldiklerini keşfetmişler... Bu subay onları ve diğer tutukluları alarak Golden Rock (Altınkaya) Lokantası’na götürmüş, sonra da yaralı kadını Dikelya hastanesine transfer ettirmiş...
Dedemin naaşına ne olduğunu bilmiyoruz... Onun çok yakınında bir komşu ve eşi de öldürülmüştü ve adamdan geride kalanlar bulunmuştu... Bunu bana amcam anlattı. Komşumuzun adı Kozakos idi... Belki bu bilgi de yardımcı olur...
Hristiana’nın anlattıklarına ilaveten onun bir Kıbrıslıtürk arkadaşı ise şu bilgileri paylaştı:
*** Çıkarmanın karşısında iki tane ev var, yanyana... İşte o ev, Hristiana’nın dedesinin evi imiş... Evin arkasında ekşi ağaçları vardı. Çıkarma olduğunda bu ekşi ağaçlarının arkasına saklanmış Hristiana’nın nenesi ve dedesi. Askerler geldiğinde dedesini orada vurmuşlar...
*** Nenesini de esir almışlar. Dedesi vurulduğunda evden ne kadar uzak olduğunu tam bilmezler... Ancak o evde oturanlar demiş ki bir bacak bulmuşlar, askeri botun içerisinde ve o bacağı gömmüşler...”
EVİ GİDİP BULUYORUZ...
26 Ekim 2021’de ise şöyle yazmıştık bu evle ilgili araştırmamız hakkında:
“14 Ekim 2021 Perşembe günü sabahleyin Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Araştırmalardan Sorumlu Asistanı Antropolog Okan Oktay’la birlikte Karava’ya (Alsancak) gidiyoruz, sevgili Hristiana Muzuri’nin bir arkadaşıyla buluşmaya...
HER İKİ EV DE TERKEDİLMİŞ...
İşte şimdi Hristiana’nın bir Kıbrıslıtürk arkadaşıyla buluşmaya gidiyoruz, böylece Okan Oktay’a ve bana Hristiana’nın dedesine ait iki evi gösterebilsin...
Hristiana’nın arkadaşıyla buluşuyoruz ve o bize bu iki evi gösteriyor... Açıkçası bölge çok değişmiş – yol genişletilmiş, bir roundabout (dönel kavşak) inşa edilmiş ve iki evin yeni duvarları da var... Hristiana’nın dedesinin bu iki evi, yolun üzerinde bulunuyor... İlk eve birkaç basamakla çıkmaya çalıştığımızda, biraz uydurma bir demir kapının girişe konulduğunu ve bunun da kilitli olduğunu görüyoruz – içeriye girmek mümkün değil... Burada belli ki kimsecikler yok...
Şansımızı bitişikteki ikinci evde denemek istiyoruz – burada kilitli bir giriş kapısı yok, bahçeye giriyoruz, her tarafı otlar bürümüş, gabbarların dikenleri her yere yayılmış, evin arkasına doğru dikkatlice ilerliyoruz, belki birilerini bulabiliriz diye... Yüksek sesle sesleniyoruz ancak burada da kimsecikler yok... Yalnızca iki kedi yavrusu bizi dikkatle izliyor... Bitişikteki evin damdaki su deposu patlamış, sular şarıl şarıl akıyor ama bunu durduracak kimse yok belli ki...
Terkedilmiş bu ikinci evin bahçesi de o kadar uzun bir süredir terkedilmiş vaziyette ki ağaçlar kurumaya başlamış... Tüm ağaçlar susuzluktan kuruyor – Karava’nın o güzelim ekşi ağaçları su diye ağlıyor ama onları sulayan yok... Orada kaderlerine öylece terkedilmişler, mücadele edip yavaş yavaş ölüme terkedilmişler çünkü burada onlara bakacak, onları sevecek, onları sulayacak kimsecikler yok...
Çok üzülüyorum – gerisin geri yola çıkıyoruz çünkü burada yapabileceğimiz hiçbir şey yok... Meğer ki bu evlerde kalanları bulalım... Bu evde Türkiye’den gelen ve Gönyeli’den bir Kıbrıslıtürk’le evlenen bir adam kalıyormuş... Hristiana’nın arkadaşı bunu anlatıyor bize... Okan Oktay, onların izini sürmeye çalışacak...
Hristiana, messenger’ime yeni bilgiler atmış çünkü annesi ona demiş ki, bu iki evin karşısında denize inen bir yol vardır, yolun üzerinde bir yarım inşaat bulunmaktaydı ve bazı insanlar bu yarım inşaatta yarı yarıya gömülü vaziyette ya bir bacak ya da bir potin bulmuşlar...
Aslına bakılacak olursa, Hristiana’nın annesinin sözünü ettiği yerde Kayıplar Komitesi bir kazı yapmış ve bir “kayıp” Kıbrıslırum askerden geride kalanları bulmuştu... Hristiana’nın annesinin sözünü ettiği kalıntılar ona ait olabilir mi yoksa sözünü ettiği yarım inşaata başka birileri mi gömülmüştü? Bunun da araştırılması gerekiyor...
Okan Oktay bu iki evle ilgili olarak bazı araştırmalar başlatacağını belirtiyor...
Hristiana’ya göre, bu iki evin arkasına bazı bungalovlar inşa edilmiş ancak bahçenin nihayetinden fazlaca bir şey görülemiyor... Bir yeri yıllarca öylece bırakırsanız dokusu yavaş yavaş doğa tarafından veya insanlar tarafından değiştiriliyor ve “kayıplar”ı bulmak daha da zorlaşıyor...
Tekrar yola çıkıyoruz ve bir kahvehane bularak kahve içmek istiyoruz Templos’a (Temroz-Zeytinlik) gitmeden önce... Hristiana’nın sevgili arkadaşına bu bölgedeki evleri bulmamıza yardım ettiği için çok teşekkür ediyorum...”
BÜYÜK BİR AKTİVİSTTİ...
Hristiana’nın dedesine ilişkin Kayıplar Komitesi’nin ondan sonra ne tür bir çalışma yapmış olduğu hakkında henüz bir şey bilmiyorum...
Hristiana, çok büyük bir barış aktivistiydi... Kendi “kayıpları”na karşın (bir de yeğeni kayıp edilmişti 1974’te ve bir okurumuzun yardımlarıyla onun da gömü yerini bulmuştuk ve kalıntıları defnedilmek üzere ailesine iade edilmişti) her zaman barışı, toplumlarımız arasında iletişimi öne çıkaran bir kişiliğe sahipti... Kıbrıs’ın iki tarafından kadınları “Peace 2 Peace” projesinde bir araya getiren Hristiana, Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum ve diğer etnik gruplardan kadınların barış için örgü örmesini sağlamış, bunları çeşitli yerlere birlikte monte etmişlerdi... Adanın dört bir tarafından kadınlar onun sayesinde çeşitli örnekler işleyerek ona göndermişler ve gerek Baf'ta, gerekse ara bölgede ve de Aysozomeno'da bu örgüler sergilenmişti... Büyük Han’da da etkinlik yaparak bu örgüleri monte etmişlerdi...
Hristiana, henüz dedesinden geride kalanlar bulunamadan kansere yenik düştü... Belki barışı görmeye ömrün yetmedi ama barış için mücadelesi ve kararlılığı herkese örnek olacak...
Onun için herkes birşeyler yazdı... Ulus Irkad arkadaşımız onu “Ağaçlara tığ işi giydiren kadın” olarak niteledi – bu konudaki yazısını yarın paylaşacağız bu sayfalarda...
Hristiana Muzuri ile beş yıl önce Baf'ta...
Hristiana Muzuri, İbrahim Hanı'nın önünde tığ işi enstelasyonlarıyla, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar'la birlikte...
(Devam edecek)