Lise öğrencisiydim…
80’li yılların ilk yarısından söz ediyorum…
Limnidi’de eniştemin “fiber” küçük bir teknesi vardı…
Asma motoru da vardı bu teknenin ama eniştem, motor takılacaksa kendisinin de mutlaka teknede olmasını isterdi…
-*-*-
Kürek çekerek, kıyıya iki torba ağ atmama izin verirdi…
Neydi yakaladığımız ki?
Üç dört alexandri, bir kaç yilo, yanlışlıkla kefal, palamina, bazen çok kıyıya yaklaşan voppa, belki bir - iki murmuro, ufak tefek sorgoz falan…
Ama çok keyifliydi…
-*-*-
Şu andaki Limnidi Muhtarı İsmet Özpolat çok iyi balıkçıydı…
O’nunla da giderdik zaman zaman…
O hala gidiyor…
Bir de halamın damadı, eski muhtar, tarih öğretmeni Ersoy Köycü eniştem…
Çok keyifliydi O’nunla balığa gitmek!
Tussu re diye bağırırdı ağları ya da baragadiyi çekerken!
Onların tekneleri iyiydi…
20 kulaca da daha derine de ağ atarlardı ve bazen barbun bile topladığımız olurdu…
-*-*-
Keyif balıkçılığıydı benimkisi…
Elimde olta ile avlamadım hiç!
Sabredemem!
Ama zıpkınla balığa gitmeyi de çok severdim…
-*-*-
Bir gün, Limnidi’de, hiç olmayan bir şey olmuştu!
Batı’dan rüzgar estiğinde dalga almayan koya, yani şu anda restoranların olduğu yere bir yabancı tekne gelip demirlemişti…
Köy, askeri bölge!
Kimdi bu tekne?
Kim vardı içinde?
-*-*-
O gün, köydeki komutanlardan biri eniştemden izin almıştı…
Tekneyi suya indirdik, ben kürek çekeceğim, bir asker ve komutan benle gelecek ve gidip teknede kim var kim yok, kimdirler bakacağız!
-*-*-
Komutan askeri botlarla tekneye atlayım dediği anda, fiberi çaaaat diye çatlatmış, gidememiştik!
Ve uzaktan tekneye bağır çağır, oradan ayrılmalarını sağlamıştık…
-*-*-
Aradan neredeyse 35 – 40 yıl geçti…
-*-*-
Deniz beni tutuyor!
Daha doğrusu tekne beni tutuyor!
Her neyse!
Balığa falan gittiğim yok!
Ama balık yemeyi çok severim!
-*-*-
Dün bir yabancı yayında, Akdeniz’deki göçmen krizi ile ilgili bir haber okudum…
Hani geçen hafta Yunanistan açıklarında bir tekne battı ya!
Hani 78 ölü buldular ama en az 500 kayıptan söz ediyorlar!
-*-*-
Tunuslu bir balıkçıyla söyleşi yapmış BBC…
Oussama Dabbebi adlı balıkçı, bölgede tüm balıkçıların teknelerini insan kaçakçılarına sattığından söz ediyor…
Kendisi satmamış…
-*-*-
Ve anlatıyor…
“Ağları çekerken, bazen balık yerine ölü insan buluyoruz”…
Son üç günde, 15 ölü insanı kendi ağlarından çıkardığını anlatıyor…
Ve bunlardan biri bebek…
-*-*-
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre sadece bu yıl Ocak – Nisan aylarında 24 bin göçmen Tunus’tan İtalya’ya geçti…
Ve tahminlere göre 2014’ten bu güne 27 bin göçmen, Akdeniz’i geçip Avrupa’ya ulaşmak isterken, derin sularda can verdi…
-*-*-
Kim oldukları bilinmeyen, onlarca, yüzlerce hatta binlerce insan göç edeyim derken ölüyor…
Kimisinin hiç cesedi de bulunmuyor…
Kimisini balıkçılar ağlarından topluyor…
Ve kimsesizler mezarlığına hiç kimse olarak gömülüyorlar…
-*-*-
Bir de deniz kazası, Titanik batığına inmeye çalışanları öldürdü…
Çok, hem de çok parası olan insanlar…
250 bin Dolar kişi başı ödemişler…
6 – 7 metrelik bir kapsüle girmişler…
Neredeyse 4 bin metre derine inip, 1914’te batan Titanik’e bakıp çıkacaklar…
Kapsül kayboldu…
Sonra parçalanmış bulundu…
İç patlama dendi…
Beş kişinin öldüğü açıklandı…
-*-*-
Ve bir tartışma da başladı sosyal medyada…
O beş kişi ya da onlar gibi mesela 30 milyon zengin, 250’şer bin Doları, keyifleri için vereceklerine, kim bilir Sudan’a gönderseler, belki insanlar göç etmez… Ve kimse de bu şekilde ölmez (di)!
-*-*-
Adaletin bu mu Dünya?
Denizle şaka olmuyor!
Tükürmek!
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı yazdı:
“Adam tek sayfalık bir İnternet gazetesi çıkarıyor. Masrafları olduğunu söyleyerek reklam adı altında para istiyor. Vermeyince resmen tetikçilik yapıyor. Güya soru soruyor bana; Efendim ben Kırgızistanda çiftlik almışım, diplomamda şaibe varmış... Herife sorsan, haritada Kırgızistanın yerini bile gösteremez. Ama önemli değil. Çamur at izi kalsın. Yazık bunun adı da gazetecilik oluyor. Gel de söyleme; "Tüküreyim böyle gazeteciliğe..."
-*-*-
Ve Ali Kişmir özetle şunları yazdı:
“... TV20 Web Sayfasında dün yayınlanan “Başarı Öyküsü” başlıklı yazımın sansürlenmesi, siteden ve bağlantılı sayfalardan kaldırılması sonrasında bunu kabul etmeyeceğimi, bunun bana yapılmış bir hakaret olduğunu yöneticilere bildirdim ve bu konunun tartışmaya açık olmadığını da net bir şekilde ifade ettim.
TV20 yöneticileri de benim bu cevabım sonrası programlarımı iptal etme kararını bana iletti. Bu da işime son verildiği anlamına geliyor.”
-*-*-
Kişmir, Cumhurbaşkanlığı’ndan defalarca patronlarının arandığını da yazdı...
“Atın bunu işten!”...
-*-*-
Kişmir’in “başarı öyküsü” diye yazdıkları, mutlak gerçekler...
Altına imzamı atarım...
Ersin Tatar yazılanları beğenmedi...
Kişmir’in patronlarını tehdit etti...
Ve Kişmir’in işine son verildi...
-*-*-
Sevgili Erhan Arıklı...
Yazdıkların çok doğru...
Ben de tüküreyim öyle gazeteciliğin içine de; sen tükürebilir misin Ali Kişmir’e, cumhurun başının yaptığına?
“Tüküreyim böyle Cumhurbaşkanlığına da Cumhur Başkanı’na da” diyebilir misin Erhan kardeş?
-*-*-
Ayrıca Erhan kardeş, Cumhurbaşkanlığı’nda hazırlanan ve senin dediğin gibi tek sayfalık gazetenin bizimle ilgili yazdıklarına da tükürür müsün?
KKTC trafiği!
Kural diyor ki, “… size en yakın trafik ışığına uyacaksınız”…
Atatürk Spor Salonu ışıkları…
Sanayi Bölgesi’nden yani Kuzey taraftan geliyorsunuz, ya Lefkoşa’ya ya da Güzelyurt istikametine gitmek için trafik ışıklarını beklemeniz lazım…
Sola veya Doğu istikametine yani Mağusa’ya dönmek için ışık beklemenize gerek yok…
-*-*-
Işıklarda durduğunuz anda, ilk araçsanız, hemen dibinizdeki ışıkları görmeyebilirsiniz…
Beş altı metre önünüzdeki çemberin ışıkları tam önünüzdedir…
Onları görürsünüz, çünkü tam karşınızda ve çok yakınınızdadırlar…
Ve o ışıklar yeşil yandığında, Güzelyurt istikametinden gelen araçlar geçecek demektir…
Ama aynı anda siz hemen dibinizdekileri görmezseniz ve dalıp da beş metre ötekedik yeşil ışığa uyup fırlarsanız, kaza ihtimali çok yüksek!
-*-*-
Bu yazının ana fikri mi?
“Burası KKTC canım benim! Ölseniz kimin umurunda!”