Kıbrıslıyım. Anadilim Türkçe, aksanım Baf’dan kalma. İki tane isim vermişler, birisi Türkçe, öteki Arapça.
Şirinler izleyerek, Tommiks, Teksas okuyarak büyüdüm. İlk gençlik yıllarıma damgasını vuran roman serisinin adı Harlequin, ilk sevdiğim büyücü Mandrake, beni diyar diyar gezdirense Barış Manço’dur.
Kontrol mekanizmasına dönüşen tüm dinlerle ciddi sıkıntım vardır. Ancak, camide dua etmişliğim, kilisede mum yakmışlığım, budist tapınaklara sarong ile girmişliğim, Hannukah kutlayanları izlemişliğim de vardır.
Tembel Pazar sabahlarına İngiliz kahvaltısı ile başlamayı severim, Cumartesileri ise croissant’ı tercih ederim.
Bol bol krep yemek için Chandeleur Bayramını iple çekerim. Nutellalı olanı en sevdiğim.
Amy Winehouse da dinlerim, Dillirga’dan gece de geçerim. Bugünlerde favorim Zaz.
Vals, Rhumba, Salsa denedim, Cha cha’dan da geçtim, gönlümü sonunda Arjantin Tango’suna kaptırdım.
Yoga yaparım, meditasyon ile kendimi bulurum. Platesi hiç sevemedim.
Sıcak şarapı ve sahlepi tarçınsız, ayranı nanesiz içerim. Yoğurtsuz yemek, peynirsiz reçel yemem.
Lahmacunun orijini üstüne Ermenilerle, Hummusunku için Lübnanlılarla kapışmaya bayılırım. Kahve konusunda hiç tartışmaya girmem, Hellimi anlata anlata bitiremem.
Bir Afrika restaurantında Molohiya ile yeniden tanışmışlığım vardır, Brezilya’da bullez ile.
Dört yapraklı yoncanın şansına da inanırım, bileğimde taşıdığım Bahia ipinin tılsımına da. Burnumda hızma, halhalımda nazar boncuğu vardır.
Aralık ayında çam ağacı süslerim, Paskalya’da yumurta saklarım, annemin lokmasına özellikle bayılırım.
Pilavuna da severim, gözleme de, birini biraz fazla. Korma sosuna bayılırım, Çin eriştesini çubuklarla yerim. Suşi ile Kokorece hiç alışamadım.
Biranın Belçikalısını, Roze’nin Fransızını tercih ederim, tequilam Meksika’dan, votkam İsveç’ten.
Gloria Jeans’e, Subway’a arada uğrarım, İtalyanlara inat günün her saatinde café latte içebilirim.
İlk müptelası olduğum dizi ‘Bir İstanbul Masalı’ dır, hemen arkasından ‘Merlin’ ve ‘Sex and the City’ gelir.
George Orwell’i de tanırım, Voltaire’i de. Orhan Veli en sevdiğimdir, Pablo Neruda tercihim. Neşe Yaşın’ın yeri kalbimde ayrı.
Hint okyanusuna da dalarım, Ege’ye de, Kızıl Denize de. Hepsinde ayrı tatlar bulurum, Akdeniz’den geçmem, geçemem.
Maskeli baloları çok severim ve farklı kostümleri. Her Cadı Bayramını kutlarım, çoğunlukla cadı kılığında. Büyük cadılara büyü tarifleri fısıldarım, miniklerine şeker dağıtırım.
‘Cadı Bayramı bizim değil, kutlamayalım’ diyenleri ama başka herşeyi ‘bizim’ bulanları anlamam. Hele de iki gün önce al bayrak sallamışlarsa caddelerde, hiç anlamam.
Bayram tanklı tüfekli kutlanınca bizim, cadılı olunca ‘ecnebi’, hamburger, şarap geleneksel, noel ışıkları özenti öyle mi?
Farklı tatlar keşfedip beğendiğini yaşamına katmak, renklerle donatmak hayatı, her kültürden bir parça, katlar insanı üçe beşe, eksiltmez dostlar.
2 Ekim 2014
Ankara