Ulaş Gökçe
Hiçbir şey yoktan var olmuyor. İbrahimi dinlerin tümü, bunun aksini iddia eden bir söylemin üzerine inşa edilen bir inanç sistemine dayansa da, bizzat bu dinler geçmiş inançların evrimi olarak karşımıza çıkıyorlar.
DİNİ YAPILAR
Ulus devletle klasik manada veya çağdaş görünümdeki imparatorluklar arasındaki temel fark ulus devletin tek bir ulusa hitap ederken, imparatorlukların çeşitli ulusların çıkarlarına hitap eden bir yapıya bürünmesidir. Bu nedenle ulus devletler genelde ömrü az, bir süre sonra tıkanan, sınırlı şekilde gelişen ve çöken yapılar olarak tarihte yer alıyorlar. İmparatorluklar ise farklı etnik unsurların zamanının izin verdiği sınırlar içinde azami ölçüde ahengine dikkat ettikleri için genişliyorlar, gelişiyorlar. Dinler de, imparatorluklar gibi, aynı yolu izliyorlar. İbrahimi dinlerden özellikle İslam ve Hıristiyanlık, dünya dinlerinden Budizm kendini evirmeyi başardığı her yerde mutlaka geniş kitlelere ulaşmıştır. Etnik bir din olarak sadece Yahudilere hitap eden Musevilik böyle bir amaç hiç gütmemiştir. Ancak tarih boyunca süren ve halen de devam eden inşasında farklı inanç ve gelenekleri bünyesinde barındırmayı da bilmiştir. Hıristiyan kiliselerini bu manada ikiye ayırmak mümkündür: ulusal ve küresel kiliseler. Kıbrıs Ortodoks, Ermeni Havari Kilisesi gibi bir ulusu temsil eden kiliselerin, ulusun dilini ve kültürünü koruma yönündeki olumlu yanları yanında tutuculuk ve zaman zaman da gericiliği temsil ettiklerini görüyoruz. Ancak ulusüstü ve ulusötesi bir yapıya sahip İstanbul Ekümenik Ortodoks Kilisesi veya İstanbul Patrikhanesi’nin tek bir ulusa hitap etmesi, milliyetçilik yapması teorik olarak dahi mümkün değildir. Ermeni Kilisesi Ermenice ibadeti bir amaç olarak görürken İstanbul Patrikhanesi veya Moskova Patrikhanesi her dilde ibadeti bir araç olarak görebiliyor. Elbette bunun iktidar alanını genişletme, küresel din olma amacıyla da ilgisi vardır.
DİN VE İKTİDAR
Musevilik, Mısır’dan vaat edilmiş topraklara ve oradan da yaşandığı her yere kadarki yolculuğunda yerel tüm inanışları ve ibadet şekillerini bünyesinde toplamayı bilmiştir. Bir etnik din olarak Musevilik aynı zamanda cemaat içindeki tüm siyasi, kültürel, teolojik çıkışları, yorumları da şu veya bu şekilde kendi parçası yapmıştır.
İslam, Muhammet’in ilk söylemlerinde Hıristiyanlığın ve özellikle de Museviliğin, rakibi olarak değil, yorumcusu olarak ortaya çıkmıştı. Muhammet’in müjdelediği yeni inanç ve sonradan tüm yapısını inşa ettiği din Museviliğin tüm doktrinlerini ya tamamen tekrar ediyor, ya da yeniden yorumluyordu. Muhammet, Medine ve diğer şehirlerdeki Yahudi cemaatlerinden ne kadar az ilgi görürse de, yeni din o ölçüde Musevilikten uzaklaşıyordu. Din bir iktidar aracıydı. Muhammet’in Medine’de etkin Yahudileri kazanmak için Musevilikten yeni inanca aktardıkları, bunu başaramadığında kayboluyordu. İktidarın, etki alanının genişletilmesi için bu tür uğraşlar bir tek İslam’a ve onun ilk döneminde ait değildi. İslam daha sonra da çeşitli yerlerde yerel unsurları bünyesinde özümseyerek yayıldı. Ancak bu konuda en başarılı olan, şüphesiz, Hıristiyanlıktı.
NASIRALI İSA
İsa, daha çok genç yaştan itibaren bir Musevi din bilgini olarak tanınıyor ve saygı duyuluyordu. 30 yaşında ülkeyi dolaşmaya başlayan Nasıralı İsa, halktan ilgi gördükçe, geniş kitlelere ulaştıkça söylemlerini daha keskin hale getiriyor, Musevilikten uzaklaşıyordu. Kudüs’e geldiğinde ise artık mabetleri dağıtacak güce ve özgüvene sahipti. İsa’nın tüm söylemi, Museviliğin yeniden, yeni bir şekilde sunumuydu: Musevi kitapları onun gelişini müjdelemişti, emirler, ibadetler yeniden yorumlanıyordu. İsa’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte onun Havarileriyle yayılmaya başlayan yeni inanç ilk dönemdeki devrimci tavrını iktidara yaklaştıkça, genişlemek istedikçe yerel inançlarla bütünleşen bir yapıya devrediyordu.
Bölgedeki etkin, oldukça gelişmiş Yunan ve hemen sonrasında Roma inanç sisteminin etki alanında Hıristiyanlık ulusötesi ve iktidarı konsolide edecek bir inanç öneriyordu. Hıristiyanlık Kıbrıs’ta, diğer Yunan-Roma bölgelerinde, periferide ve merkezde hem doktrin hem de şekil olarak evrim geçirerek, yerelleşerek gelişti. Yunan inanç sistemi çok sayıda tanrı ve tanrıça içeren, bunlar arasında hiyerarşi ve görev dağılımı yapıyordu. Roma, Yunan’a göre daha basitleştirilmiş ve onu sade bir şekilde taklit eden yapıya sahipti. Hıristiyanlık, Roma’da iktidar olduktan sonra özellikle ama öncesinde de tüm yerel ritüelleri ve tanrıları neredeyse olduğu gibi bünyesinde topladı. İsa yani oğul tanrı, ruh tanrı, baba tanrı, Yunan-Roma’daki çok tanrılı yapıya benzer şekilde en üste otururken, diğer yerel ve ulusal tanrılar Meryem’de, azizlerde ve havarilerde vücut buldular. Toprağı, ürünü, balıkçıları, savaşçıları, çocukları koruyan tanrılar; göklerden, yerden, denizlerden, yağmurdan sorumlu tanrılar görev ve sorumluluklarını yeni dindeki azizlere, meleklere ve havarilere bıraktılar. Böylelikle Roma’dan Kıbrıs’a, Ermenistan’dan Mısır’a tüm yerel inanışlar, ritüeller, tanrılar, fetiş unsurları ve hatta mabetler yeni dinde yerini aldılar.
YENİ TANRI
Devletleşen Hıristiyanlık artık Museviliğin çağdaş bir yorumu değildi aynı zamanda eski inanışların yeni bir vücutta, daha sistematik bir şekilde toplanmasıydı. Hıristiyan Konsülleri sadece teolojik doktrinleri belirlemiyor aynı zamanda tüm dini yerelleştiriyor, geniş kitlelerin kabul edeceği şekilde yorumluyordu. Buna en iyi örneklerden biri de Roma’da 3. yüzyılın sonlarına doğru tamamen şekillenen Sol Invictus, yani Yenilmez Güneş kültünün Hıristiyanlığa uyarlanmasıdır. Güneş, Mısır’dan Slav dünyasına, Yunan’dan Çin’e kadar çeşitli kültürlerde, dinlerde ve mitolojik inanç sistemlerinde ciddi fetiş unsuru olmuştu. Bu fetişin dünyadaki vücudu ise tanrılar, tanrı insanlar olagelmişti. Roma’da geç formüle edilen bu Güneş Tanrısı birkaç yüzyıl sonra tüm öğeleriyle Hıristiyanlığa geçirildi. Bununla birlikte Sol Invictus’un doğum günü olan Dies Natalis Solis Invicti yani Yenilmez Güneş’in Doğum Günü 25 Aralık, yeni tanrının, İsa’nın doğum günü olarak belirlendi. Yeni tanrı İsa ve Hıristiyanlıktaki diğer kutsal kişiler bölgemizdeki ışık ve güneşle ilgili tüm mitolojik inançları bünyesinde toplamıştı. Artık yeni tanrı Mısırlı Ra, Romalı Sol Invictus gibi güneşle, ışıkla resmediliyorlardı.
YAŞAMAYA DEVAM
Dinler, diller gibi tarihin pek çok sırrını, kodunu, mesajını, izini barındırıyorlar. Bu özellikleriyle de inanç dışında kültür, sanat, tarih açısından önem ve ilgi noktası olmaya devam ediyorlar. Dinler yerelleşerek, diğer inançları bünyelerinde özümseyerek mucizelere, daha iyi yaşama inanç olduğu sürece yaşamaya devam edecekler. İranlı şair Muhammet Bahar’ın dediği gibi: “Ahir bir kâsede, taze şarap.”