“Lafımı esirgemeden konuşacağım: Dünya feci bir ahlaki çöküşün eşiğinde ve bu çöküşün maliyeti, dünyanın en yoksul ülkelerindeki insanların yaşamlarını ve geçim kaynaklarını kaybetmesiyle ödenecek”
Bu sözler Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus ait. Dr. Tedros, Covid-19 aşılarının dünya genelinde eşitsiz bir şekilde dağıtılmakta olduğuna dikkat çekerek, bunun neden olabileceği çöküntüye vurgu yapıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre geçtiğimiz hafta başı itibariyle 49 görece zengin ülkede 39 milyon doz aşı yapıldı. Buna rağmen sadece tek bir ülke 25 doz aşı yapılabildi.
Dünya Sağlık Örgütü’nden daha önce yapılan bir açıklamada ise zengin ülkeler yüzünden yoksul ülkelere aşı ulaşamadığına dikkat çekilmişti. Dr. Tedros, geçtiğimiz günlü açıklamasında, zengin devletlerin takındığı "önce ben" yaklaşımı eleştirerek bunun fiyatları artırıp, stokçuluğu teşvik edeceğini de vurgulamıştı.
Dr. Tedros’un bahsini ettiği ahlaki çöküntünün eşiği çoktan aşıldı aslında. Çünkü yeni bir şeyden bahsetmiyor. Aşıların dağılımında yaşanan eşitsizlik aslında tam da kapitalizmin eşitsiz gelişimini gözler önüne sermekte.
Pandemi, uluslararası dayanışmayı ve işbirliklerini değil ‘önce ben’ anlayışını ve ‘ben’ dışında kalanların ölüme terkini çoğalttı. Yaşadığımız ahlaki çöküntü kapitalizmin ahlakının bir çöküntüsüdür. Ve bu sadece kurumsal düzeyde değil, bireysel ilişkilerde de yaşanıyor.
***
Dünyanın aşı dağılımında yaşadığı eşitsizlik ve ‘önce ben’ bire bir küçük yaşamlarımıza sirayet etmekte. Dünyadaki 49 zengin ülkenin 39 milyon doz aşı yapmasına rağmen sadece tek bir ülkede 25 doz aşı yapılmasının yanına, bir de geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan ‘aşı torpili’ veya ‘aşı açık gözlüğünü’ ekleyin. Risk grubunda olmayan onlarca kişi kendisini risk grubundaymış gibi göstererek aşı kuyruklarına girdi, görevlilere aşikar bir şekilde yalan söyledi ve aşı oldu. Bu da yetmezmiş gibi bunu sosyal medyadan paylaşan, yayan ve bir övünç kaynağı haline getirenler de oldu. Bunun da üzerine hükümet ettiğini zannedenler pişkince açıklama yapıp ‘aşıda torpil söz konusu değildir” diyebildiler.
Risk grubunda olmadan aşı yaptıran her bir kişi, risk grubunda olan başka bir kişinin hakkını yemekten övünç duyabiliyor. Ve bu hükümet edenler inkar edilebilecek, en iyi ihtimalle görmezden gelinebilecek sıradan bir gelişme olabiliyor.
Dünyada 49 zengin ülkede 39 milyon doz aşı yapılıp buna rağmen sadece tek bir ülkede 25 doz aşı yapılabilmesi ile Kıbrıs’ın kuzeyinde risk grubundan olmamasına rağmen ‘önce ben’ diyerek kişilerin aşı yaptırması arasında güçlü bir bağ vardır. Çünkü biri makro düzeyde diğer ise mikro düzeyde yaşanan ahlaki çöküntüye ve kötülüğün aşikarlığına örnektir.
***
Ahlaki çöküntüye ve kötülüğün aşikarlığına dair yenile yaşanan başka bir örnek ise polis teşkilatının mülteciye ateş ederek vuran bir polisi ödüllendirmesi.
Geçtiğimiz yıl yaşanan olayda, Suriye’deki kurşunlardan kaçıp Kıbrıs’ın kuzeyine gelen bir mülteci, adaya ayak bastığı ilk dakikalarda kktc polisinin kurşunlarına yakalanmıştı. Kamuoyunu ikiye bölen vurulma olayını toplumun bir kesimi ‘güvenlik’ kaygılarını öne sürerek sahiplenirken, bir kesim ise yaşam hakkı ve mültecilerin yaşadığı trajedileri hatırlatarak tepki göstermişti.
Aradan aylar geçtikten ve olay daha sıcaklığını korurken ise polis teşkilatı vurma eylemini herkesin gözüne sokarcasına ödüllendirdi.
Polisin vurma olayının hem hukuken, hem vicdanen hem de yaşam hakkı bağlamında tartışılmasına ve insan hakları çevrelerince kabul görmemesine rağmen bu olayı ödüllendirmesi sadece vicdan yoksulluğunun değil aynı zamanda kötülüğün aşikar bir şekilde göze sokarcasına onaylanabileceği anlamına da gelmekte.
***
Kötülüğün aşikarlığı karşısında utanma duygusu da yitip gidiyor. En tehlikelisi de bu…
Zengin ülkeler ‘önce ben’ diyerek yoksul ülkeleri aşıdan mahrum bırakabiliyor, utanmıyorlar. Mülteciyi vuran polis “görevimi yaptım” diyor, utanmıyor, ödüllendiriliyor.
Hakkı olmamasına rağmen başkasının hakkını gasp etmek adına aşı olan pişkin kişi utanmıyor, yapığını bir de savunuyor, gösteriyor, devlet tarafından görmezden geliniyor.
Ve tüm bunlar insanın utanma potansiyelini, vicdanı ile giriştiği muhasebeyi gün geçtikçe zayıflatıyor.
Aşikarlık bir zehir gibi yayılıyor. Kötülüğün, utanmamanın ve dehşetin aşikarlığı.
Sanki göstere göstere yapıldığında kötülük kötülük olmaktan çıkacakmış gibi; utanç diye bir şey kalmayacakmış gibi.
Bugün artık dehşet verici olan şey kötülük veya ahlaki çürümeyi sembolize eden eyemler değil. Bu eylemlerin aşikar bir şekilde sahnelenmesi, bir övünç kaynağı haline gelmesi ve görmezden gelinmesi, ödüllendirilmesidir.
Kötülüğün sıradanlığı ile kötülüğün aşikarlığı birbirine yaslanarak hayatlarımızı kuşatmakta.
Halbuki insan utanabildiği kadar insanlığında kalır. Vicdanını gücün ve korkunun sultasından kurtarabildiği, adalet duygusunu yaşatabildiği ölçüde…