‘60’lar, ‘70’ler hatta ‘80’lerde Kıbrıs müzik yaşamımızda radyonun çok önemli bir yeri vardı. Bu noktada Bayrak Radyosu, o dönemin jenerasyonunu gerek müzik gerekse haber ve diğer türdeki yayınlarıyla derinden etkiliyordu. Ve radyoculuk tarihimizde bir “duayen” olarak andığımız rahmetli Hüseyin Kanatlı abimizin o meşhur programı “PLÂK YARIŞI”, bu alanda damgasını vurmuş bir yapımdı. İşte bu program sadece müzik dinleyicileri üzerinde değil, müzik gruplarımız üzerinde de etkiliydi.
Hüseyin Kanatlı bey o yıllarda Plâk Yarışı isminde müthiş bir program yapıyordu. Müzikte halkın nabzını en iyi belirleyen bir programdı Plâk Yarışı. Gruplar bu programdaki yarışmadan yola çıkarak halkın beğenisini tesbit edip ona göre repertuar hazırlıyorduk. Böylece gerek düğün gerekse balolarda, konserlerde, yarışmalarda halkın nabzına göre müzik yapmamız çok daha kolay oluyordu. Bundan dolayı Plâk Yarışı’nın sadece dinleyici kitlesine değil biz müzisyenlere de önemli yol gösterici olduğunu söyleyebiliriz.
‘70’li yılların başlarında The BLACK BOYS-SİYAH ÇOCUKLAR olarak bayan solist Ruhşen Şengül’le birlikte bir çok işlere imza atmıştık. Lefkoşa dışı teklifleri yetiştirmek şartlara göre bayağı zordu. Bir taraftan Bando bölüğünde Mücahitlik, hafta sonu bayrak törenleri vardı. Cuma günü Atatürk anıtında bayrak çekilecek, Pazar günü tekrardan bayrak indirilecek diye yine bayrak töreni yapılırdı ve dolayısıyla bando da bu görevi üstlenirdi. O günlerde Lefkoşa’nın Girne Kapısı halkımız tarafından oldukça kalabalık oluyordu, herkes bayrak törenini izlemeye gelirdi.
Kapalı dönem dedikleri bu dönemde Rumlar da, Türklere karşı ne yapacakları konusunda belirsizlik içerisindeydi. EOKA-B tedhiş örgütü tarafından devamlı olarak kendi aralarında bombalar patlattıkça her geçen gün gerginlik de artıyordu. Orkestramızın Lefkoşa harici bölgelerde iş yapması riskli olmuştu. O günler zor yıllardı artık. Bir anımızı anlatacak olursam ne kadar tehlikeli bir durumda olduğumuz ve tedbir almamızın gerekliliğine örnek vermiş olurum sanırım.
Lârnaka Deniz Festivali etkinliği olduğu zaman bizler de The BLACK BOYS-SİYAH ÇOCUKLAR olarak teklif üzerine bu etkinliklere katılıyorduk. İşte bu etkinlik için ve de Rum tarafında bombaların patladığı gece Lârnaka’dan Lefkoşa’ya dönüş yolunda Goşşi köyü yakınlarında (Üç Şehitler) arabamızdaki benzinin bitmesiyle gece geç vakitte Rumların hakim olduğu bölgede yolda kaldık. Mahallemizde Bayram ismindeki şoför arkadaş kullanıyordu arabayı. Dedi ki siz burda bekleyin gidip Lefkoşa’dan benzin alıp geleyim. Gecenin karanlığında ıssız bir bölgede EOKA tedhiş örgütünün bombalarını patlattığı eylem içinde bizler tehlikeli Rum bölgesinde, çaresizce bekledik. Netice olarak Bayram arkadaş yoldan geçen bir arabayı durdurarak Lefkoşa’dan benzin alıp gelmişti ve bu korkulu geceyi de atlatmış olduk.
O gece şuna karar verdim ki kesinlikle Lefkoşa harici işlere orkestra olarak gitmeyeceğim. Zaten benim hafta sonu bandoda bayrak törenleri de engel olmaya başlamıştı zaman darlığından. Bu ortamda bandoda beraber olduğum Mazhar Özkol arkadaşla konuştum. Yeni bir grup kuralım ve Lefkoşa dahilinde çalışalım. SİYAH ÇOCUKLAR-The BLACK BOYS grubundan gerek arkadaşlık gerekse müzik icra etme yönünden çok memnundum. Fakat şartlar beni başka bir grup çalışmasına itmiş oldu böylece. Zaten o günlerde gruptan Caner Ilgar arkadaşımız da ayrılmıştı özel işlerinden dolayı. SİYAH ÇOCUKLAR-The BLACK BOYS grubunda çok başarılı bir çalışma içindeydik.
Ahmet H. Ese memleketin o huzursuz ve tehlikeli günlerinde bir karar verir ve ESENLER isminde yeni bir grubun oluşuma giderler. Tabii bu grubun oluşumu ve etkinliklerine geçmeden önce o günlerdeki müzik yarışmaları geliyor aklıma. O günlerin müzik grupları için müthiş bir motivasyon sağlar nitelikteki yarışmaların başında ise Lârnaka Deniz Festivali gelmekteydi.
İki defa müzik yarışmasına katıldık. Başarılı bir performans göstermemize rağmen şartların eşit olmaması yönünden dereceye giremedik. Çünkü yarışmada kullanılan ses cihazları güç olarak eşit değildi. O zamanlar şimdiki gibi güçlü alet bulma veya kiralama gibi imkânlar yoktu. Aleti güçlü olan kendini jüri önünde kanıtlardı. Yarışmalarda her grup kendi aletini kendi kurarak yarışırdı. Bu da çok büyük bir zaafiyetti. Lârnaka’daki müzik grupları yarışmasına böyle kıt organizasyonlardan dolayı 4 orkestra katılmıştı. Mağusa’nın MOTİFLER, Lârnaka’nın The FOUR LIGHTS, Baf’ın RİNTLER, Lefkoşa’nın da biz SİYAH ÇOCUKLAR-The BLACK BOYS. Yarışmanın sonucunda az önce sıraladığım gibi bir sıralama ortaya çıktı. Fakat birbirinin arasında pek puan farkı yoktu aslında.
O yılların yarışmaları hakkında çok ilginç bir konuyu aydınlatıyordu Ahmet bey. Düşünün ki yarışmada müzik aletinizin kalitesi, yeterliliği sizin yarışmadaki derecenizi bire bir etkileyebilmekteydi. O yıllarda özellikle gitar-solist ambifayarları çok zor bulunan aletlerdendi. O ambifayarın gücünün sizin yaptığınız müziğin duyulmasında ve hakkını vermesinde ne kadar önemliydi bir düşünün. Ve böylece işte bu imkân ya da imkânsızlıklar, çok iyi müzisyenler olsanız da kötü bir dereceyle yarışmayı sonlandırmanıza neden olabilmekteydi.
Yine dönelim Ahmet beyin SİYAH ÇOCUKLAR-The BLACK BOYS grubunun ardından Lefkoşa’daki yeni oluşumuna.
Yeni grubun oluşumuna az önce dediğim gibi Mazhar Özkol’la başlamış olduk.
Grubumuza baterist bulamadığımızdan dolayı ben baterist olarak görev yapacaktım. Zaten bandoda vurgulu aletleri çalıyordum. Davul, trampet, zil derken kendimi baterinin içinde buldum böylece. O dönemlerde baterist pek yoktu. Daha çok gitara önem veriliyordu. Grup elemanlarına ben ve solo gitar, solist Mazhar Özkol’a ilaveten, Davut Çelikten ritm gitar solist, bas gitarda Koray San yer aldı. Koray, Acar Akalı’nın amcası idi. Hiç unutmam Acar bizlerin çalışmasını gelip can kulağı ile izliyordu.
O dönem artık ‘71 ve ‘72 yıllar itibarıyla neredeyse orkestra kurma yılları olmuştu Lefkoşa’da. YÜRÜK 4, KALENDER 5, YILDIRIMLAR, KIBRIS FOLK. Bizden sonra ilk kurulan Lefkoşa gruplarıydı bunlar. Meselâ Türkiye'den gelen ve Çağlayan barda çalışmaya başlayan GONK 5 diye bir orkestrası vardı ki, çok güzel taverna müziği yapıyorlardı. Şahane bir orkestra idi. Bateristleri Ali İhsan benim örnek alıp devamlı izlediğim ve kendisinden çok şey öğrendiğim bir sanatçıydı. Zilde sağ elin seri vuruşlarında bileğimin açılmasını öncelik olarak o tavsiye etmişti bana. “Bosanova temposuna öncelik ver arkası gelir” demişti.
Böyle bir çalışma azmiyle Mazhar, Davut, Koray ve benden oluşan yeni orkestramız ESENLER’i kurmuş olduk. Kısa bir zamanda repertuar oluşturup grubumuzu müzik piyasasının içine dahil ettik. Kıbrıs Türk Alayı’nın Ortaköy’deki subay gazinosunda birçok programlar yaptık. Davut’un Girneli oluşu birçok işlerin Girne’ye kaymasına da neden oldu. Böylelikle grubun tanıtımından sonra teklifler arttı haliyle.
1972 yılı bu şekilde devam etti. Bu esnada 5 yıllık görevden sonra mücahitlikten terhis oldum. Orkestranın dışında Bozkurt gazetesinde gazetecilik, muhabir ve tashihci olarak günlerimi değerlendiriyordum. Fakat hayat gelişmeye açık olunca orkestranın yanında daha profesyonel bir iş olan hemşirelik okuluna girme başarısını kazanmış oldum. Bir taraftan insanların hastahane ortamında kederlerine ortak olurken, diğer taraftan da neşeli ortamlarında beraber olmak orkestrada birbirini tamamlayan dengeli bir unsur olmuştu benim için.