Ahmet Hilmi; “Kıbrıs kimliği var… 1571 öncesi de bizim tarihimiz”

“Şimdi Kıbrıs kimliği diye bir kimlik var mı tartışmalarının yaşandığını görüyoruz. Oysa elbette ki bir Kıbrıs kimliği var ve tarihi de bu denli eskiye uzanıyor.. "

Simge Çerkezoğlu

Kıbrıslı kimliğinin varlığı kuşkusuz günümüzde en fazla tartışılan konulardan biridir… Oysa Ada tarihine biraz derinlikli bakınca, Kıbrıs kimliğine dair veriler karşımıza çıkar, köklerimizin 2000 yıl öncesine kadar uzandığı görülür. Elbette bunu anlayabilmek için ise önce Kıbrıs tarihinin 1571’de başlamadığını kabul etmek gerekir. Lüzinyan Evi Müzesi, Ortaçağ’dan günümüze Lefkoşa,  biraz da bu amaca hizmet ediyor. Kıbrıs’ın tarihini çok yönlü olarak adeta gözümüzde canlandırıyor. Yaşamını İngiltere’de sürdüren, özellikle Lüzinyan dönemine dair araştırmalarıyla bilinen tarihçi Ahmet Hilmi ile binlerce yıl öncesine gittik, Kıbrıs medeniyetinin izini sürerek, yeni açılan müzeyle sohbetimizi tamamladık. Kıbrıs kimliğinin ne denli zengin ve kıymetli bir kimlik olduğu sonucuna ise birlikte vardık.   

“KIRK YAŞINDA YENİDEN ÜNİVERSİTEYE DÖNÜP TARİH EĞİTİMİ ALDIM”

Uzun zamandır hayatına İngiltere’de devam eden Ahmet Hilmi’yi yakından tanıyor, tarihe olan ilgisinin çocukluk yıllarında Sevgül Uludağ’ın annesi sayesinde başladığını öğreniyorum.

“Lefkoşa’nın Mahmut Paşa bölgesinde Silihdar’da doğdum. On sekiz yaşıma kadar Kıbrıs’ta yaşadım. Daha sonra İngiltere’ye gidip elektrik mühendisliği okudum.  Ancak mezun olduğum yıl Margaret Thatcher hükümeti iktidara geldi. İlk işi İngiltere’deki endüstriyi özelleştirmek oldu. Böylece iş bulamadım, İngiltere’ye giden Kıbrıslı Türkler ne iş yapıyorsa ben de hayatımı sürdürmek için yaptım.  Bulaşık yıkadım, taksicilik yaptım, restoranlarda çalıştım. Daha sonra bankacı olarak çalıştım. Yedi yıl önce de bir yatırım bankası açtım. Her insanın iş dışında bir ilgi alanı vardır, benim için de bu alan tarihti. Küçüklükten bu yana tarihe çok ilgi duyuyordum. Bana tarihi sevdiren Sevgül Uludağ’ın annesi oldu. Kütüphaneden bana sürekli tarih kitapları verirdi. Fakat bunlar Osmanlı tarihinden çok Lüzinyan ve Venedik tarihiydi. Okullarda fazlasıyla Osmanlı tarihi zaten okuyorduk. Benim bu sevgim zaman içinde gelişti, hiç eksilmedi. Çalışma hayatım düzene girince kırk yaşında yeniden üniversiteye tarih okumak için döndüm. Gündüz finans işinde çalışıp, gece de tarih eğitimi aldım. Aynı zamanda yine tarih üzerine yüksek lisans da yaptım. Yüksek lisansımı Haçlı tarihi üzerine yaptım. Şu anda üniversitede araştırma görevlisiyim. Lüzinyan tarihi üzerine, özellikle onların Avrupa aşıntıları üzerine uzmanlaştım. Lüzinyanların bir jeopolitik kültürü var. Kıbrıs odaklıyım ama onun dışında da tüm Avrupa uzantılarını araştırıyorum.”

“KIBRISLI TÜRKLER MİLLİYETÇİLİK AKIMIYLA 1571 ÖNCESİ TARİHE ÖNEM VERMİYOR”

Ahmet Hilmi daha önce bir röportajında Kıbrıslıların 1571 öncesini yeterince bilmediğinden yakınmıştı. Ben de bunu fırsat bilerek neden böyle bu sonuca vardığını öğrenmek istiyorum.

“Bize okullarda öğretilen tarih 1571 sonrasındaki tarih. Bunun öncesini kendi tarihimiz gibi görüp hiç benimsemedik. Milliyetçilik akımının bunda etkisi büyüktür. Şu anda hala aynı sorun var. Kıbrıslı Rumlar da 1571 öncesini esaret tarihi olarak görür. Rumlar Ortodoks oldukları için Katoliklerin hüküm sürdüğü bu dönemi o şekilde algıladılar. 1571 yılından sonrasında ise daha özgür bir toplum oldukları için onlar da o dönemi daha fazla öne çıkarırlar. Gerçekten de Osmanlı’nın gelişiyle daha özgür bir dönem yaşayıp tam anlamıyla millet oldular. Devletten bağımsız, başpiskoposları tüm Rum toplumunu idare ederdi. Osmanlı ordusu ayrıca Kıbrıs’ı aldığı zaman hiçbir Rum köyüne dokunmadı, adaya yerleştireceği Türkleri Latin toplulukların köylerine yerleştirdi. Onların mallarını alıp kendi halkına verdi. Kıbrıslı Türklerin olduğu köyler genellikle eski Latin köyleridir. Bunların ispatı haritalarda var. Lefkara köyü buna iyi bir örnektir. Lefkara Lüzinyan ve Rum köyüydü, Lüzinyanlar aşağı Lefkara’da Rumlar da yukarı Lefkara’da yaşardı. Osmanlı gelince Türkleri aşağı Lefkara’ya yerleştirdi. Karpaz’daki Türk varlıkları da böyle oluştu. Latin denilen topluluk Venedik ve Lüzinyan, İtalyan ve Fransız insanlardı. Lisanları da Latinceydi. Bunların bir akımı da Linobambaki’lerdir.”

“BAĞIMSIZ KIBRIS TARİHTE SADECE LÜZİNYAN DÖNEMİNDE GERÇEK OLDU ”

Hilmi ayrıca Ortaçağda Kıbrıs’ın çok önemli olduğuna da vurgu yaparak, nedenini, tarihçi gözüyle, bilimsel ve tarafsız bir perspektifle izah ediyor.

“Tarihinde Kıbrıs, Kıbrıs krallıklarından sonraki, aslında milattan sonraki 2000 yıl içinde tek bir zaman bağımsız, bağlantısız olabildi. Bu da 300 yıllık Lüzinyan dönemidir. Lüzinyanlar Kudüs’ü kaybederek adaya aristokratları, baronları ile geliyor. Dünyada hiçbir milletle bağları kalmayarak Fransız, İtalya, İspanya ile bağları kopararak geliyor. Böylece ortaya Kıbrıslılık karakteri çıkıyor, kendilerini öyle görüyorlar. Tarihte ilk kez Kıbrıslılığın öne çıktığı, bağımsız Kıbrıs Lüzinyan döneminde yaşanıyor. Tabii Kıbrıs’ın önemi sadece politik bağımsızlığından da gelmiyor, bir Ada olarak ticari, kültürel olarak da güçlü oluyorlar. Memluk Sultanı, Osmanlı Padişahı, Papa ile iletişim kuruyorlar. Hatta araştırdığımız zaman Rönesans’ın başlangıcının Kıbrıs’ta yeşerdiğini, Avrupalı yazarların Kıbrıs için makaleler, kitaplar yazdığını görüyoruz. Dante; Paradiso e Inferno, Giovanni Boccaccio; Decameron, Thomas Aquinas; De Rei, Geoffrey; Chaucer The Canterburgy Tales, bunlar önde gelen bu yazarların eserleridir. Bu kitaplarda Kıbrıs krallığını yazmışlar, hatta övmüşlerdir. Şimdi Kıbrıs kimliği diye bir kimlik var mı tartışmalarının yaşandığını görüyoruz. Oysa elbette ki bir Kıbrıs kimliği var ve tarihi de bu denli eskiye uzanıyor. Hatta bugün biz tüm bu medeniyeti aslında etrafımızda görüyoruz. Yapılan gotik eserler bu medeniyetin en iyi örnekleri… Taş ustaları o dönemde Kıbrıs’a gelerek, Avrupa’nın en iyi taş eserlerini burada yapmıştır. Ortaçağ’da önde gelen Avrupa üniversiteleri, Salerno, Bolonya, Paris, Cambridge, Oxford, Londra üniversiteleri, birbirleriyle Kıbrıslı öğrencilere burs vermek için yarışırmış. Çünkü o dönemde Kıbrıs’ın çok kültürlülüğü herkesin Arapça, Ermenice, Yunanca, Fransızca, İtalyanca ve yazışmada Latince bilmesi önemliydi. 1300 yılındaki Bolonya Üniversitesinde çok fazla Kıbrıslı vardı. O nedenle de, bugün kabul edilmek istenmese de bir Kıbrıs kimliği vardır,  hatta bu kimlik bilgili, aydın, bağımsız, kendine has kültür ve yaşam tarzı olan üst seviyede bir kimliği temsil eder. Burada daha sayamadığım pek çok veri de işte bu kültürü anlatır. Bunlar tarih kitaplarında da var. Anlamalıyız ki1571 öncesi tarih de bizim tarihimiz. Buna sahip çıkmazsak, yok sayar, benimsemezsek hiçbir zaman Kıbrıslı olamayız, yaşadığımız adaya da sahip çıkamayız. Kıbrıslı Rumlar için de bu durum geçerlidir, onlarda da milliyetçi unsurlar güçlü. Oysa her iki toplum kendini Kıbrıslı kabul ederse, Kıbrıs kimliğine sahip çıkarsa, zaten tüm sınırlar, anlaşmazlıklar ortadan kalkacaktır.”

“BELEDİYELER BİRLİĞİ BİNASI OFİS OLACAK BİNA DEĞİL”

Geçtiğimiz günlerde Lefkoşa’da açılan Lüzinyan Evi Müzesi, “Ortaçağ’dan günümüze Lefkoşa” projesini de Ahmet Hilmi ile konuşuyoruz. Para ve harita koleksiyonu ile müze projesine dâhil olan tarihçi, açılan müzeyi büyük bir başarı olarak nitelendiriyor. Daha pek çok yeni müze için ilham olacağına inanıyor.

 “Lüzinyan Evi Müzesi, Ortaçağ’dan Günümüze Lefkoşa, kısa bir süre önce açıldı. Eski Eserler ve Müzeler Dairesi ekibinin çabasıyla ortaya çıkan projede katkıları büyüktür. Ben de proje için elimden geleni yaptım. Onlara yardımcı oldum. Benim müze çabam aslında bir yıl öncesine dayanır. Vakıflar İdaresi’ne giderek, Belediyeler Birliği’nin şeher müzesi yapılmasını talep ettim. Orası ofis olacak ya da tarikatlara verilecek bir yer değil. Bu bina 1300’lü yıllardan, Ortaçağ’dan kalma, Lefkoşa Başpiskoposu’nun sarayı ve kalesidir. Tabii talebime cevap almak mümkün olmadı. Ben de Eski Eserler Dairesi’ne gittim, tesadüfen onların Lüzinyan Evi için böyle bir proje geliştirdiğini öğrendim. Böylece birlikte çalışmaya başladık. Ben İngiltere’de koleksiyonculuk da yapıyorum, özellikle Lüzinyan ve Venedik dönemine ait para, harita, mektup koleksiyonum var. Onları da bu müzede sergilenmek üzere verdim. Diğer eserlerin bir kısmı da Eski Eserler Dairesi’nin müzesinden çıktı. Bir kısım eser bağışlandı. Böylece Lefkoşa’nın gördüğü tüm medeniyetleri bu evde canlandırdık. Devletin elindeki imkânlar sınırlı ama işini çok seven özveri ile çalışan insanlarımız yanında, onlara destek veren Kıbrıs’ı seven yatırımcı Erbil Arkın oldu. Bu eserlerin taşınmasını, buraya getirilmek üzere korunmasını ve sigortalanmasını hep o üstlendi.”

“ALTMIŞALTI KIBRISLI TÜRK İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ŞEHİT OLDU, DEDEM DE ONLARDAN BİRİYDİ”

Ahmet Hilmi, bu projeye katkıda bulunurken özel de bir istekte bulundu. İkinci dünya savaşı sırasında Almanlara karşı, İngiliz askerleriyle savaşa katılan Kıbrıslı Türklerin anılması… İkinci Dünya Savaşı’nda şehit olan altmışaltı Kıbrıslı Türk bugün bu müzede hatırlanıyor.  Benim pek de aşina olmadığım bu hikâye aslında tarihteki önemli dönüm noktalarından birinin parçası olarak karşımıza çıkıyor. Kıbrıs insanının aslında ne denli mücadele ettiğini bize hatırlatıyor.   

 “Ben bu projeye katkıda bulunurken tek bir şartım oldu. Benim dedem İkinci Dünya Savaşında şehit oldu. Ninem beş çocukla dul kaldı, hiç evlenmedi. Biz dedemin mezarının dahi nerede olduğunu hiç bilmedik. Ben tarih konusunda araştırma yapmaya başlayınca bu konuya özellikle eğildim. Dedemin mezarını Mısır’da İngiliz askerlerinin gömülü olduğu mezarlıkta buldum. Onun gibi altmış altı Kıbrıslı Türk’ün daha şehit olduğunu, Polonya’dan Habeşistan’a kadar farklı mezarlıklarda defnedildiklerini buldum. Fransa, İtalya, Yunanistan… Çok etkilendim. Annem hala babasının mezarına gitmek ister. Dedem Vretçalı’ydı ve köyün neredeyse tüm erkekleri bu savaşa katılmıştı. Faşizme ve Nazilere karşı savaştılar. Biz bugünü yaşıyorsak, onların fedakârlıklarından dolayı yaşıyoruz. Medeni toplumun faşizme karşı çıktığı ilk savaş İkinci Dünya Savaşıdır ve tarihte çok önemlidir. Bugünkü dünyanın inşası, o gün farklı milletlerden insanların direnişi sayesinde mümkün oldu. Aralarında Kıbrıslı Türkler de vardı ve maalesef biz tüm şehitlerimiz için anıt yaparken, bu insanları unuttuk. Hatta tarihte bunu bilmiyoruz bile. Ben de bu evde İngiliz döneminin anlatıldığı bölümde en azından bu insanların isimlerden bahsedilmesini, hatıralarının yaşatılmasını istedim. Belki daha sonra bu insanlar için bir abide yapılır, isimleri yaşatılır diye düşünmekteyim.”

 

 

               

 

Dergiler Haberleri