Sürekli başkalarının kötü ve art niyetli olduğunu düşünmek bu konudaki geçmiş deneyimlerle olduğu kadar insanın kendinden bildiği bir özellikle de ilgilidir. Dünyada tek tük melekler bulunabilir ama çoğumuzun kıskançlıkları, hırsları, kötücül yanları, gizli intikam arzuları mevcuttur. İki insan arasındaki ilişki çetrefil olmasaydı dünya bu halde olmazdı zaten. Aile biraz da bu zor ilişkilerden ötürü insanların yalnızlaşmasını engellemek için icat edilmiş bir kurum. Güzel bir birliktelik alanı, sevgi ve şefkat ocağı gibi sunuluyor ve idealleştiriliyor. Oysa çoğunlukla bir esaret ve ikiyüzlülük platformudur aile denen kurum. Özel Mülkiyetle sıkı bağından ötürü de mal mülk kavgalarının yaşandığı bir alandır. Karı- koca, kardeşler arasında genelde bir finans sorunu, paylaşım ve adalet problemi bulunur. Bu küçük birim içinde toplumda yaşanan büyük meselelerin küçük bir modeli mevcuttur.
Aile içinde insanlar birbirleriyle yaşamayı tercih etmeseler bile birbirlerine mahkumdurlar. Aile, Ulus devletin en küçük ekonomik birimi olarak işlev görür ve boşanma avukatları özellikle günümüzde birer finans uzmanına dönüşmüştürler
Bilindiği üzere bir evlilik, bir aile kurmak çoğu genç insanın kendi özgür iradesiyle gerçekleşmiyor. Buna aileler karar verebiliyorlar. Bu “şirketi” kurmak için zaten genç insanların maddi imkanları yeterli olmuyor. Evlenirken sadece bir erkek, ya da kadınla değil bir aileyle de evleniyorsun. “Bir eve gelin gitmek”ten söz edilebiliyor. Düğünler “muradına erenleri” kutsamak için bir peri masalı atmosferinde gerçekleştiriliyor. “En mutlu gün” diye tarihe geçiyor.
Bu küçük birimi bir güzellik alanına çevirebilenler de vardır kuşkusuz. Birbirlerine aşık, çocuklarına tutkuyla bağlı çiftler, kendi adalet anlayışlarını, birliktelik ütopyalarını bu birim içinde de gerçekleştirenler, çatışmalara barışçıl çözümler bulup hep birlikte mutlu olmaya yönelenler bulunabilir.
Kimi kez de kısa ömürlü de olsa bir peri masalıdır yaşanan. Aşk sürerken herşey yolunda gibi görünür.Bir armoni vardır iki insan arasında... Beraber geçirilen zamanların tadına doyulmazdır. Bu çoğu zaman pek de uzun sürmez ama... İlişkiye emek verilip güzelleştirileceğine, susuz bırakılıp soldurulur. Heyecan tükenir, başka hayatlar, başkalarıyla olası birliktelikler daha çekici hale gelir.
Genellikle kısa sevilir, uzun kalınır evliliklerde. Evlilik aşktan çok ekonomi ve lojistikle ilgilidir çünkü. Birbirine çeşitli anlamlarda bağımlılık oluşturmak, birbiri olmadan sürdürememektir. Aşk bitmiştir ama bağımlılık sürmektedir.
Yalnızlık, tekbaşınalık zaten hayatın bir laneti; başa gelebilecek en kötü durum olarak sunulmaktadır.
Kadınların ekonomik durumunun görece iyi olduğu ülkelerde boşanma oranının daha yüksek olması tevekelli değildir.
Evliliklerin sürdürülebilirliği içinde erkeğin kadını bir türlü bakıcı, ahçı, çocukların dadısı,özel seks işçisi vs. olarak gördüğü vakidir.
Aile olmak için devlete kayıt yaptırmak gerekmeyebilir. Günümüzde bazı ülkeler bunun için kolaylıklar sağlıyorlar. Yani evlilik olmadan da iki insan bir birliktelik içinde evlilere sağlanan sosyal haklardan yararlanabiliyor.
Sistem tarafından dayatılan, vazgeçilmez ya da kader gibi sunulanlara direnenlerin sayısı hızla artıyor. Aşkın ve birlikteliğin sadece kadın ve erkek arasında gerçekleşebileceğine dair anlayış da LGBT, kuir hareketlerinin yükselişiyle değişiyor.
Böylesi bir dünya içinde bir yandan da konservatizmin yükselişi, kadınları hiçleştirmeye yönelik dini bağnazlıkların şiddeti, homofobik nefret söz konusu.
Bir yanda cinsel devrime, özgürlüğe yürüyen dünya, bir yanda Orta Çağ karanlığının geri dönüşü...
Bir yanda tüm canlılarıyla birlikte kucaklanan bir dünya, diğer yanda kıyım,yıkım ve nefret.
Şiddet uygulayanlarla başa çıkmanın yolu karşı şiddet olarak görülüyor. Silahların karşısındaki çözüm silahlar olarak gösteriliyor. Başka bir yöntemi yok mu peki? Bu caniler gökten zembille mi indiler? Onları hangi sistem yarattı? Askeri çözümlerin böyle tartışılmadan kabul görmesi anlaşılır gibi değil.
İnsanın içinde kötücül yanlar var ve bunlarla başedebilmenin yolu bunların bilincinde olmak. Bağnazlık en çok da eşitsizlikler üzerinden gelişen hayat tasarımlarıyla besleniyor. Cinsinden etnik, dinsel kökeninden ötürü aşağı görülmenin legalleştirildiği sistemler, erkeğe hizmet, ulusa erkek çocuk yetirmek işlevi ile ilişkilendirilen aile kavramı ve bu ailenin babasının devlet oluşu esas problem.