“Akatu’dan New York’a üç kızkardeşin hikayesi...”

Sevgül Uludağ

Cyprus Mail gazetesinden gazeteci Nikolaos Prakas’ın 11 Ağustos 2024 tarihinde yayımlanan “Hiçbir zaman Kıbrıs’tan ayrılmak istemedim: Kaçmak zorunda bırakılan kızkardeşler...” başlıklı geniş röportajını, okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Akatu’dan (şimdiki adı Tatlısu – S.U.) New York’a uzanan üç kızkardeşin hikayesini kaleme alan Nikolaos Prakas, aslında bu kızkardeşlerden birisinin, Hristina’nın oğlu imiş, bunu kaleme aldığı yazının sonunda öğreniyoruz... Nikolaos Prakas, özetle şöyle yazıyor:

***  “Bu, işgal nedeniyle yurtışına göç etmek zorunda bırakılan üç kızkardeşin hikayesidir, bu durum hayatlarının geriye kalanını etkileyecek ve 50 yıl boyunca yaşadıklarının hatıraları onları etkilemeyi sürdürecekti...”

***  “14 Ağustos 1974’te ikinci işgalden sonra, Türkiye hızla işgalini genişletiyordu, Maria, Katerina ve Hristina da Kıbrıs’ın kuzey sahilinde, Beşparmakların eteklerinde kurulmuş olan köyleri Akatu’dan gitmek zorunda bırakılacaktı... Bu kadınlar hala ayrılık ve korkunun izlerini taşıyorlar ancak koşullar onların hayatta kalmasını zorunlu kıldığı için yeni gelenekler ve yeni diller öğrenmek zorunda kaldılar ve geleceklerini benimsemek durumunda kalacakları yeni evlerinde kurmaya girişeceklerdi... Bu arada Akatu’nun hikayesi de özlem ve nostaljiyle yüklü bir kutuda kilitli biçimde kalacaktı...”

***  “Üç kızkardeş, yaşadıkları mütevazi evi sevgiyle hatırlıyorlar, dört diğer kardeşleri ve ana-babalarıyla birlikte bu evde yaşıyorlardı, ovalarda zaman geçiriyor, harnıp toplamaya, sebze-meyve ekmeye gidiyorlar, koyuncuklarına bakıyorlardı. Katerina, koyunları denizde nasıl yıkadıklarını çok iyi hatırlıyor... Babasının sürünün başındaki koyunu yakalayıp tepecikten denize doğru atlamasını ve bütün sürünün onu takip etmesini anlatırken, köy yeniden hayat buluyor hatıralarında...”

***  “Ben her zaman macerayı severdim” diyor, tepeciklerden denize atlayıp sonra da kıyıya doğru yüzmeyi çok sevdiğini anlatıyor. Yedi kardeşin en büyüğü olan Maria, çiftçilikle uğraşan aileler için zor olduğunu ancak sade bir hayatın birbirlerine yakın ve mutlu olmalarını sağladığını anlatıyor. 1950’li yıllarda yurtdışına gitmiş olan amcalarının yaz aylarında ziyarete geldiklerini hatırlıyor... “Amcalarımızdan biri, traktörüyle bizi Kantara kalesine götürdüydü bir keresinde!” diyor Maria. İşgalden birkaç sene önce olmuş bu ve yeğenleriyle gitmişler Kantara’ya... “Dağ yollarına o traktörle tırmandığımızı, sonra da alttaki güzel manzarayı seyrettiğimizi hatırlıyorum...”

***  “Köyden en az hatırası olan Hristina çünkü kardeşlerin en küçüğüymüş ve işgal olduğunda henüz 12 yaşlarındaymış... Komşu kızlarıyla birlikte bebekleriyle oynadığını, ovalarda ailesine yardım ettiğini ve ilkokula devam ettiğini hatırlıyor... “Okul her zaman o günlerdeki çocuklar için bir olaydı” diye anlatıyor, tüm mahallenin çocukları toplanıp eşeklerini okula kadar yarıştırıyormuş... “Ben her zaman eşeğe binerdim çünkü en küçükleri bendim” diyor.”

***  “Aslında Katerina, savaştan önce köyden ayrılmış. Görmeyle ilgili bir özürü olduğu için 12 yaşından itibaren Lefkoşa’daki Körler Okulu’na devam etmekteymiş. Sonra da başkentte bir klinikte çalışmaya başlamış ve 15 Temmuz 1974’teki darbeden başlayarak 14 Ağustos’taki ikinci işgale kadar olan süreyi burada yaşamış...”

***  “Maria da 1960’lı yıllarda Lefkoşa’da bir terzi yanında çıraklık ediyor, yazları da Akatu’da geçiriyormuş ve Türk işgalinden önce Lefkoşa’ya geri dönmüş. Hristina henüz bir çocukmuş...  Katerina, Cyprus Mail gazetesine, o günlerde Lefkoşa’daki dedikodulardan ötürü ikinci işgalle ilgili bazı işaretler algıladığını ve ailesi Akatu’dan ayrılsın diye çaresiz biçimde onları ikna etmeye çalıştığını anlatıyor. 15 Temmuz darbesinde ve sonrasında 20 Temmuz’daki Türk işgalinin ilk ayağında çatışmalarda yaralananları görmüş, çatışmaları yaşamış, başkentte karşılıklı atışları işitmiş... Başkentin Likavidos bölgesindeki klinik yakınlarındaki çatışmalar yaşanırken bir kurşun neredeyse onu buluyormuş... “Hatırlarsam çok acı duyacağım imajlar var, onları aklıma getirmek bile hala beni şoke ediyor” diyor, kliniğe bir yaralı adam getirilmiş, eli neredeyse kopmuş vaziyetteymiş... 14 Ağustos’ta Maria ve annesi Hrisi, babalarından ve Hristina dahil diğer dört kardeşlerinden ayrı düşmüşler. Akatu’dan diğer köylülerle birlikte otobüslerle Yipsu’ya götürülmüşler, burada farklı köylerden kadınlar ve erkekler ayrılmış ve Yipsu’daki (İpsoz – Şimdiki adı Akova – S.U.) evlere yerleştirilmişler... “Herşey çok karışıktı... Bunun daimi olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu” diyor Maria... “(Akatu’da) Türk askerlerinin Kıbrıslırumlar’ın hayvanlarına bakan bir Kıbrıslıtürk işçiyi öldürdüklerini hatırlarım” diyor... (*)

Maria, aynı şekilde İpsoz’daki dehşet gecelerini, özellikle bir geceyi anlatıyor... “Annemle bitişikteki evden çığlıklar geldiğini duyduk” diyor. Bir başka köyden kadınları taciz etmeye girişmiş bazı Türk askerleri, Maria’nın annesi ve diğer daha yetişkin kadınlar, kendilerini kızlarının üstüne atarak, onları korumaya çalışmışlar. Ertesi günü köydeki kadınlar sessizmişler, hiç konuşmuyor ve askerlere de bakmıyorlarmış. Oraya yeni getirilen bir subay neler olduğunu sormuş, nihayetinde bir kadın konuşmuş. “Kadınları taciz etmeye kalkışan muhafızlar bu subayın emriyle yakalanıp dövülmüşlerdi” diyor Maria. (**) Maria ve annesi, burada üç ay boyunca kalmışlar, en sonunda Kızılhaç tarafından Lefkoşa’ya götürülmüşler ve aileleriyle bir araya gelebilmişler.”

***  “Bu arada 12 yaşındaki Hristina, Türk askerleri yaklaşırken derhal Akatu’dan ayrılması gerektiğinin kendisine söylendiğini hatırlıyor. Babası Mihalis ve diğer üç kardeşiyle birlikte koyunlarını da alarak köyden yaya olarak ayrılmışlar. “Bombardımanları ve başımızın üstünde uçan uçakları hatırlarım” diyor. Ağaçların altına sığınmışlar, bazı binalarda saklanmışlar ve dört gün boyunca bu şekilde ilerlemeye devam etmişler. Dördüncü gün tam Derinya’dan geçeceklerinde yakalanmışlar.”

***  “Askerler bizi sıraya dizmişti, erkekleri dövmeye başlamışlardı, koyunlar dağılmıştı, Türk askerleri silahlarını bize doğrultmuştu” diyor. Babasının dövüldükten sonra bir van araca konularak uzaklaştırıldığı o dehşet verici anı hatırlıyor... “Oradaki tüm erkekler sıraya dizilmiş ve askerler tarafından uzaklaştırılmış, erkeklerin elleri ve gözleri bağlanarak bir kamyona atılmışlardı. Çocuklar da toplanmış ve Dasaki Ahna (Ahna yakınında ormanlık bir alan – S.U.) bırakılmışlardı... Bir süre yürüdük, ta ki bir Birleşmiş Milletler kampına ulaşıncaya kadar” diye hatırlıyor Hristina...”

***  “Orada köylerinden birisini bulmuşlar, Akatu’dan kaçarken giysileri ve potinleri parçalandığı için başka bazı giysiler ve potin bulmuşlar... Nihayetinde bazı aile bireylerini bularak onlarla kalmaya başlamışlar. En sonunda aylar süren kaygılı bekleyiş arından tüm aile Lefkoşa’da bir araya gelebilmiş. İki sene boyunca Hrisalliniotissa bölgesinde kalmışlar...”

***  “Katerina, “Tekrar bir arada olmaktan o kadar mutluyduk ki” diye anlatıyor çünkü ikinci işgal ardından günlerini Kızılhaç’tan ailesinin akıbetini öğrenmeye çalışarak geçirmiş... Tüm kardeşlerinin sağ salim gelebildiklerini ve amcalarıyla birlikte olduklarını duyduğu günü anlatırken ağlıyor...”

***  “Hristina, ailenin yeniden bir araya gelişini hatırlıyor ve bir esir değiş tokuşu esnasında Otelcilik Okulu’ndaki Kızılhaç merkezinden babasının ne kadar da sarsılmış biçimde çıktığını unutamıyor... Noel’den kısa süre önce annesiyle Maria Yipsu’dan geri döndüklerinde okul sonrasında Hrisalliniotissa kilisesinin avlusunda öylece durup kaldığını, nasıl hareket etmesi gerektiğini kestiremediğini de hatırlıyor... Nihayetinde aile hükümet tarafından kendilerine verilen Kıbrıslıtürkler köyü Evdim’de bir eve ve bir araziye yerleşmiş.”

***  “Maria ve Katerina, “Orada kendimizi hep yabancı hissettik” diyor, köy başka bazı Kıbrıslırumlar tarafından soyulmuş, pek çok evi de kaçarken yakarak zarar vermişler... Evlerin soyulmasının yanısıra pek çok ev yakılmış ve sonrasında göçmenler bu evlere yerleşmiş... Hristina, “Geceleri sıçanların ve böceklerin seslerini duyardım” diye hatırlıyor. Yarı inşaat halindeki bir eve yerleşmiş aile, kapısı, penceresi olmayan...”

***  “Sonra bir başka travma yüklü ayrılık gelip çatmış... İlk ayrılan Katerina olmuş... “İki kere göçmen olmak zorunda kaldım” diye anlatıyor... “Roma’da bakıcı ve hizmetçi olarak bir iş bulmuştum” diyor. 1977 ylında tek kelime İtalyanca bilmeksizin ve çevrede herhangi bir akrabası olmaksızın Roma’ya varmış. Evdim’de hayatlarını yeniden kurmaya çalışan ailesine yardım etmek üzere aylar boyunca ailesine para gönderiyormuş... “İtalya’da durumum iyiydi, çabucak lisanı öğrendim ve yavaş yavaş dostlar edindim” diyor, orada geçirdiği 10 seneyi hatırlayarak...”

***  “Nihayetinde önceki yıllarda Amerika’ya göç eden ve orasını yeni bir yurt olarak benimseyip adapte olmaya çalışan kızkardeşlerine katılmış. Yurtdışında geçirilen bu seneler zormuş, bir yandan çalışıyor, bir yandan da başka bir dünyada, kızkardeşlerinin çocuklarına bakıyormuş. Sonuçta evlenip bir kız evladına sahip olmuş ancak her zaman şöyle diyor: “Buraya varmak için aştığım yolu unutmadım...” Akatu’yu ve Kıbrıs’ı özlüyor, savaş nedeniyle koparılıp alındığı kendi yurdundan uzakta bir hayat sürdürüyormuş...”

***  “Maria da Katerina’yı izleyip Amerika’ya gitmiş. 1978’de Kıbrıs’tan ayrılmış ve New York’ta hizmetçi olarak işe başlamış. İşverenleri ona iyi davranmıyormuş. Maaşını vermiyormuşlar ve nihayetinde iki sene çalışmış olmasına karşın ona hiç para vermemişler. “Aileme para gönderemediğim için çok üzüldüğümü hatırlarım” diyor ancak annesi ve babası herşeyin tamam olduğu yönünde ona güvence vermekteymiş. Maria da evlenmiş, iki oğlu olmuş ama kısa sürede dul kalmış, beş yıllık evliyken eşini kaybetmiş. “Bir yandan İngilizce öğrenmek için, öbür yandan eşimin işini idare ederek evlatlarımı büyütmek için mücadele etmem gerekti” diyor.”

***  Maria ailesine bakıp işini idare etmekte yardıma ihtiyacı olduğu için 1985’te Hristina’yı Amerika’ya getirtmiş... “Ben hiçbir zaman Kıbrıs’tan ayrılmak istemezdim” diyor Hristina, yurdunu hep kalbinde taşımış. “Ancak kızkardeşimin bana ihtiyacı vardı...”  Hristina pek az İngilizce bildiği için bazı kurslara yazılmış, en sonunda da Maria’nın dondurmacı dükkanı Carvel’de çalışmaya başlamış. Hristina ABD’de evlenmiş ve bu yazıyı yazan gazeteci Nikolaos Prakas ve onun kızkardeşini dünyaya getirmiş...

***  Nikolaos Prakas devamla şöyle yazıyor: “İlk kez ailenin ayrılmasına yol açan işgalle ilgili hikayeyi duyduğumda yedi yaşındaydım, bunu çok iyi hatırlıyorum. Annem bir havai fişek gösterisi yapılan New York’ta bir kilise festivali arından arabada giderken travmasını anlatmıştı bana. Havai fişek gösterisi esnasında annem binaya girip kaybolmuştu, hiçbir yerde bulunamıyordu. Arabayla eve dönerken ona ne olduğunu sordum, o da bana yüksek sesli patlamaların kendisine her zaman kaçarken işittiği bombaları hatırlattığını anlattı...”

***  “Böylece hikaye ortaya çıkıyor ve onun geri dönme isteği bana da geçiyordu, dikenli teller ardındaki o ev o zamanlar benim için bir gizemdi. Şimdi  herşey yerli yerine oturuyor, ninemle dedemin Kıbrıs’ı her ziyaret edip de ayrılacağımızda çok ağlamaları bile...”

*** “Teyzem Katerina, ‘Bizi özlemelerinden ve yabancı ellere yeniden gidiyor olmamızdandı bu ağlamalar’ diye açıklıyor bunu... Annesiyle babası kızlarının gençken yeni birer hayat kurmak üzere yurtdışına gönderilmeleri e bunu başarmalarından memnundular ancak ayrılıklar her zaman çok zordu...”

***  “Kıbrıs’tan ayrıldıklarında üç kadına hükümet hiçbir destek vermemişti, ailelerinin pek az parası vardı, ülkeleri onları yabancı bir toprakta yabancı kıyılara doğru itmişti... Elli yıl sonra, Akatu’daki hayatları savaşın onlardan koparıp aldığı dokunaklı bir hatıradır artık...”

https://cyprus-mail.com/2024/08/11/i-never-wanted-to-leave-cyprus-the-sisters-forced-to-flee/?utm_term=Autofeed&utm_medium=Social&utm_source=Facebook&fbclid=IwY2xjawEmnthleHRuA2FlbQIxMQABHUrN2V8OP38nfZoEN_ToeZ1wnk0ZZq87gMgpNU2WWUk_CWfawI0NKEH7KA_aem_Xa5_GndP9vOfVyNMm2z2oA#Echobox=1723339859

YENİDÜZEN OKURLARINA NOT:

(*) Bu yazıyı Türkçe’ye çevirirken, yazıyı kaleme alan Nikolaos Prakas’la temasa geçerek ona Akatu’da öldürüldüğü ileri sürülen Kıbrıslıtürk işçiyle ilgili olarak soru sorduk. Nikolaos Prakas bize köylülerin anlattıklarını aktardı: Akatulu Kıbrıslırum köylülere göre Melundalı Salih adlı bir işçi, Akatulu Kıbrıslırumlar köyden ayrılmakta oldukları için onların hayvanlarına bakıyormuş ve iddiaya göre askerler onu büyük olasılık Kıbrıslırum zannedip öldürmüşler... Akatulu bazı Kıbrıslırumlar saklanmaktaymışlar. Öldürme olayı ardından Akatulu Kıbrıslırumlar toplanarak Yipsu’ya (İpsoz-Akova) otobüslerle götürülmüşler... Otobüsteyken bu olayı öğrenmişler. Bu konunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz, konuyu açıklığa kavuşturmak için bilgi sahibi okurlarımı 0542 853 8436 numaralı telefonumdan beni aramaya davet ediyorum...

(**) Yipsu (İpsoz-Akova) çeşitli köylerden yaklaşık 700 Kıbrıslırum’un getirildiği bir kampa dönüştürülmüştü. İlk günlerde bazı tecavüzlerin yaşandığını, bunun ardından kampın yetkili subayının değiştirildiğini yıllar önce bu sayfalarda yazmıştık... Bu kamptaki koşullar kötüydü ve bu konu Birleşmiş Milletler’e sunulan çeşitli raporlara da geçti. Kamptaki yaşlılar hastalıklardan ve bakımsızlıktan ölüyorlardı. Bu ölüler okulun yanındaki bir kuyuya ve İpsozlu yaşlı Funtzos’la birlikte bundan 15 yıl kadar önce göstermiş olduğumuz bir diğer kuyuya gömülüyordu. Funtzos’un bize, bizim de Kayıplar Komitesi’ne gösterdiğimiz kuyuda 13 yıl boyunca herhangi bir kazı yapılmadı, sonrasında kazı yapıldı ve kuyuda dört Kıbrıslırum’dan geride kalanlara ulaşıldı. Okulun yanındaki kuyuyu birkaç kez şahitlerle birlikte Kayıplar Komitesi yetkililerine gösterdik ancak burada herhangi bir kazı yapılmadı. Bu kuyuda da yaklaşık 15-20 Kıbrıslırum’un gömülü olduğu anlatılıyor. Ancak isimleri resmi “Kayıplar Listesi”nde olmadığı gerekçesiyle bu kuyuda kazı yapılmadı. Kayıplar Komitesi’ne görgü tanıklarımızın anlattıkları uyarınca, Yipsu mezarlığına da bazı “kayıplar”ın gömülmüş olduğunu aktarmıştık, nitekim ilerleyen yıllarda mezarlıkta yapılan kazılarda bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’dan geride kalanlara ulaşıldı. S.U.

(CYPRUS MAIL’de Nikolaos Prakas imzasıyla 11.8.2024’te yayımlanan yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

Maria, Katerina, Hristina ve Hristina'nın kızı Hrisi, New York'ta...

Hristina Hanım, bu seneki Akatu ziyaretinde...